17 Mayıs 2016 Salı

Karga İstilası

Karga İstilası

-Kargalar Bahçenizde Devlet veya Üs Kurmaya Çalışırsa-

Nasıl böyle bir şey olur demeyin. Bende inanmazdım ama inanır oldum artık. Bahçenizi kargalar sararsa, bahçe içinde sana saldırmaya başlarlarsa birde üstüne üslük yakınındaki yoldan geçenlere saldırırlarsa kaygı duyup önlem alma ihtiyacı hissedersiniz.

Televizyonda gülümseyerek böyle olaylar seyretmiştim. İlk başlarda bende olayları gülümseyerek izliyordum. Zaman geçtikçe işin ciddiyeti artmaya başladı. Artık kargalar ciddi ciddi zarar vermeye başladı bahçeye akabinde çevreye. Akşam yatağıma başımı koyunca çoluk çocuk dahil uyuyamamaya başladık. Allah’ım, bu ne ses ne hareketlilik. Sanki bir sonraki gün yapacakları olayları planlıyor kargalar.

'Ne yaparım'ın düşüncesindeyim. Ola ki çok daha ciddi bir sıkıntı, yaralanma olayı dahi olabilir. bu durumda -ben ne yaparım-ın getirdiği birde böyle bir sorumluluk duygusu var ve insan o anda bir çok şey düşünür. Başkasından yardım alsam neme lazım, bahçeme zararları olabilir. Başka ağaçlarım, özellikle meyve ağaçlarımın zarar görmesine neden olabilirler gibi. Olmaz olmaz bu sıkıntıyla beraber bahçemi, evimi elimden bile alabilirler bunu bahane gösterip. En iyisi bu sorunu kendimin çözmesidir derim sonunda.

Önceden de bahçemde kargalar olurdu diğer birçok kuş olduğu gibi. Zarar vermeden bahçemde arzı endam ederler, ağaçlardaki yemişlerden yerler. Bahçede salınırlardı. Nereden çıktı bu kargaşa, bu curcuna.

“Kargalar bahçenizde devlet kurmuş, üs kurmuş” sözünü komşum söylemişti. Kahkaha atarak gülmüştük. Ama şimdi durum değişti, olay ciddileşti. Bin yıldır atalarımdan bize kalan bir bahçede ayrıca çocuklarımın da hakkı var. Ne emekler verildi, ne zorluklar çekildi bu bahçe için. Bahçe sadece benim değil ki. Bizlerin, bahçede ki bütün kuşların, bütün mahallenin de bahçesi değil mi? Yok hayır diğer cins kuşlarda kargaların takındıkları durumu alırlarsa, onlarda bahçemizi istila etme yoluna girerlerse halimiz nice olur. Yemiş ağaçlarımın hali ne olur. Düşündükçe bir hal alıyorum.

Ne olacaksa olsun artık. Çevreden de çokça şikayet gelmeye başladı. Gün geçtikçe kalabalıklaşmaya başladılar. Zannedersin bütün dünyanın vahşi kargaları bahçeme toplanmaya başladı. Olay uluslar arası bir hal almaya başladı. Dağdan gelip bağdakini kovmak gibi bir hal idi bu. Kargaların hâkimiyetinden dolayı başka da kuş görememeye başladım bahçemde.

Komşularımdan farklı sesler duyulur oldu. Dost bildiklerim düşmanca tavırlar içine girdiler. Kimi uzak komşularımdan destek sözleri duymaya başladım. Hatta kimileri buraları terk etmemi dahi söyleme cüretine giriştiler.

Büyük annemden duymuştum. “ev üstüne ev olmaz” sözünü. İlk baştan anlamamıştım ne demek istediğini. Şimdi daha iyi anlıyorum. Bazı komşularımın ilgisizliğini de gördükçe, rahmetli dedemin çok kullandığı, “el elin danasını ıslık çalarak arar” sözünü hatırlıyorum.

Sebat lazım, sabır lazım, güçlü olmak lazım, planlı hareket lazım türünden birçok düşünceyle iç içeyim. Ev içerisinde de çatlak sesler çıkmaya başladı üstelik. Sürtüşmeler, ikilikler baş göstermeye başladı. Yapacaklarım noktasında sağlam kararlar almalıyım. Bıçak kemiğe dayandı.

Ümidi kırmamak gerekir. Devir, sağlam ve kararlı durma zamanıdır. Aile içinde konuşarak güç birliğini muhafaza etmemiz gerekir. Kargalar ne kadarda zarar verseler bahçenin tapusu benim üzerimde. Şunu biliyorum ki biz aile olarak güçlü durur isek bir yerde kargalar ve yaramaz komşular pes edeceklerdir. Mevsimler gelecek, mevsimler geçecek. Zaman birçok şeye ilaç olacak. Sebatlı olarak ve çok çalışarak gücümüzü muhafaza etmeliyiz. "Bir olalım, iri olalım, diri olalım" felsefesi Anadolu'nun bağrından çıkmadı mı? 

Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle doğulusuyla, batılısıyla bizi biz yapan kültürümüzle, müslümanlığımızla uyanık ve birlik içerisinde mücadeleye devam.

Sağlıcakla kalınız.

İlkay Coşkun
İrade Gazetesi / 01 Haziran 2016 - Yazı No: 102
İrade Gazetesi-Karga İstilası-01.06.2016-İlkay Coşkun

Taşra Mevzusu

Taşra Mevzusu

Merhaba dostlar.
 
Taşra ve merkez tanımlaması veya ayrışması birçok alanda söylene gelmektedir. Daha çok devlet kurumları için taşra ve merkez tanımlaması yapılır. Bunun dışında merkez dergileri ve taşra dergileri sınıflaması da yapılmaktadır.  Hukuki olarak başkent dışındaki yerleşim yerlerine taşra denir. En gelişmiş şehrimiz İstanbul dışındaki yerlere de taşra denir. Her medeniyetin, her ülkenin kendine göre taşra sınıflaması vardır. Bu tarz ayrıştırmaları çok doğru bulmam esasen. “Taşra” kelimesinin itici bir boyuta da vardır aynı zamanda. “Gece kondu” kelimesi gibi fakirliği, mahrumiyeti, medeniyetten uzaklığı çağrıştırır insanlara.
 
Taşralılık bakirliği de imler aynı zamanda. Az dokunulmuşluğun getirisi olan doğallığı yansıtır. Yanık yüreklerde de taşralılık vardır. “taşralı bakış açısı” “taşralı ruh hali” gibi birçok tanımlamalar günlük konuşmalarımıza da yansır. Burjuva ile halk arasındaki sınıf ayrılığında, “halk”ı taşrada bulursunuz. Yerellik, yerlilik ifadeleriyle de yakınlığı vardır. Yerel halk , yerel düşünce gibi birçok sıfatlandırmalar da vardır. Pragmatist düşünce anlayışında olan insan için merkez ve taşra ayırımına ihtiyaç duyulmuş da olabilir. Daha çok tarım ve hayvancılıkla uğraşan köylü sınıfı ile bunun dışındaki işlerle uğraşan şehirliler arasındaki farklılıkları göstermek için yapılır bu sınıflandırma.
 
Kamuda yönetim üstten alta doğrudur. Bu sistemde taşra, yönetilen ve emir verilendir her zaman. Bizim gibi ülkelerde yönetim üstten aşağıya doğru olduğu için taşralık gerçeği daha görünürdür. Yönetimi daha çok alttan destekleyen sistemlerde taşralık ve merkez arasındaki makas daha dardır. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde merkez çok hızlı ve dengesiz büyümekte taşra ise bunun yanında çok geride ve birçok şeyden mahrum kalmaktadır. Bu büyüme kültür boyutuyla da farklılık arz eder. Şehirlerde hayat hızlı akarken taşrada hayat daha sakindir ve yavaş akar. Daha çok yaşa-konuma-anlayışa göre şekillenen tercihlerde değişkenlik gösterir. 

Merkezde yarışlar daha çetindir, taşrada ise yarış daha kolay ve makuldür. Başkentte ki bir okulun giriş puanı çok yüksek iken taşrada ki aynı ayar okulun puanı daha düşüktür. Bu nedenle istenilen puanları alamayan öğrencilerin tercihleri taşra üniversiteleri olmuştur her zaman. İstenirse bunun gibi örnekleri çoğaltabiliriz.
 
Merkezlerin genel müdürlüklerinde çalışan bir memur ile taşranın bir kasabasında görev yapan memuru tasavvur edin. Merkezde olmanın, tabiri caizse suyun başında olmanın avantajları kadar, küçük şirin bir kasabada çalışan insanın daha farklı avantajları da vardır. Ülkemizdeki tercihler genelde merkeze yani bir anlamda daha gelişmiş olana doğru olduğu için taşra bu bağlamda pek tercih edilmez ve istenmez. Bunda daha çok iş, eğitim, sağlık gibi ihtiyaçlara daha çabuk ve daha geniş olanaklara ulaşılabilme isteği rol oynar.
Edebiyat dünyasında da merkez ve taşra kelimelerini sık sık duyarsınız. Bu dergi taşra dergisi, şu dergi merkez dergisi gibi türünden ayırımlar yapılır. Burada taşralık, az gelişmişliği, küçüklüğü, zayıflığı, çelimsizliği ifade eder. Ben buna katılmıyorum. Sonunda merkez denen şey neyse, merkezi de taşra beslemiyor mu? Katalizör görevi taşra değil mi? Taşra olmadan merkez olabilir mi? Türünden onlarca soru sorulabilir. Taşra dergisi olarak nitelendirilen bir dergi çok iyi ürünler sunabilir ve merkez denen dergileri birçok yönden geride bırakabilir. Peki o zaman taşralı olarak nitelendirilen dergi merkez dergisi mi olacak? 
 
Hani çok bilindik bir hikaye anlatılır ya. Bir gün, zengin bir adam küçük oğlunu ücra bir köye götürerek insanların ne kadar fakir olduklarını göstermek ister. Köyde fakir bir ailenin yanında bir süre kalırlar. Şehre, kendi konforlu evlerine geri döndüklerinde, baba: 
_"Gezi nasıldı?" diye sorar. 
_"Çok iyiydi baba" 
_"Gördün mü insanların halini? 
_"Evet" cevabını alır baba. 
_"Neler öğrendin peki" diye sorar evladına.
 Evlat da: 
_"onların sahip olduklarıyla bizimkileri karşılaştırdım baba" der çocuk ve söyle devam eder. 
_"Bizim evimizde bir tane köpeğimiz var, onların birden çok. Bizim bahçenin ortasına doğru uzanan bir havuzumuz var, onların ise uzun dereleri. Bizim bahçede lambalarımız var, onların ise sayısız yıldızları. Bizim çimenlerimiz bahçe duvarına kadar uzanıyor, onlarınki ise ufka kadar" 
Çocuk konuşmasını bitirdiğinde, babası bir şey söyleyemez. Çocuk devam eder.
_"Ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için teşekkür ederim babacığım" der çocuk. 

Bu tarz sınıflandırmalar yapılsa da her zaman doğru bir sınıflandırma değildir ve bu gibi kişisel bakış açılarına fazlaca takılmamak gerekir. Bu ifadelerin birini göklere çıkarmak diğerini kötülemek bizlere bir şey kazandırmaz. Sonuçta önemli olan insanın mutluluğu ve güzel yaşamasıdır. İnsan, sağlıklı, mutlu, özgür hayatı nerede buluyorsa onun için geçerli yer orasıdır. Bunun adı şehir olmuş, köy olmuş, taşra olmuş, merkez olmuş hiç fark etmez.
 
Sağlıcakla kalınız.
 
İlkay Coşkun
İrade Gazetesi / 25 Mayıs 2016 - Yazı No: 101
İrade Gazetesi-Taşra Mevzusu-İlkay Coşkun-25 Mayıs 2016

14 Mayıs 2016 Cumartesi

Yenilgi

Yenilgi

“Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır. Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır” (Sezai Karakoç- Sürgün ülkeden başkentler başkentine)

Üstad Sezai Karakoç’un değimine göre yenilgiler zaferlerin ön adımlarıdır, her zaman öncü olmuştur. Yenilen insan çoğu kez hırs yapar. Yenilgi, olumsuzluğu, geride kalmışlığı, kaybetmişliği imler. Üzüntü, sancı, kaygı gibi olumsuz duyuları beraberinde taşır. İnsan hezeyanının inkişaf halidir yaşanan. Yazımdaki amaç yenilgiyi, kaybı övmek değil kesinlikle. Yenmek ve yenilmek eylemleri ip çekme yarışması gibi yarışsal bir sonuç değildir sadece. Yanlışa giden yoldan ziyade başarmaya giden yolları, istikameti gösterir. Yanlış yoldan giden bir insan eğer yanlışını görür ise doğru yolu bulma olasılığını artırmış demektir.

Bazı yenilgiler “Bir musibet bin nasihatten daha iyidir” türünden dersler de taşır. Gerileme ve durağan halleri tercüme edip “kendine gel” sarsıntısını yapar ve silkeler muhatabını. Denenmişlik ve tecrübeyi de beraberinde taşır. Her yenilgi ve her engel, başarmayı fişekleyecek ve yaşam koşullarını daha da iyileştirecek büyük bir fırsattır değerlendirebilenlere. Amiyane tabirle "Tecrübe, yenilen kazıkların bileşkesidir" anlayışı bu anlamda önemli bir tespittir.

Yenilgiyi benimsemek ve uzun süreli kabullenmek çoğu zaman daha çok negatiflik ve olumsuzluk pompalar. Biz Müslüman âleminin yaşadıklarını bu noktada değerlendirmek gerekir. En basit haliyle hac ve umre organizasyonlarında dahi para, dolar veya euro olarak toplanması biz Müslümanların ekonomik anlamda yenilgiyi baştan kabullenmiş görüntüsü vermemize neden oluyor. Bunun gibi müstemleke bakış açılarını terk edip enerjimizin, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizin farkına varmamız gerekiyor. Birbuçuk milyar olan dünya Müslüman nüfusunun gücüne inanmamızın zamanı gelmedi mi? Atalarımızın değimiyle “pekmezin olsun yeter ki sineği ta Bağdat’tan gelir” sözündeki gibi her daim beklentiyi ve özgüveni taşıma vaktidir diye düşünüyorum.

Yenmek, başarı kazanmak çoğu kez rehavet getirir insana. Sarhoşluk verir. Yarışmak ve kazanmak ahlaki, insani, vicdani, adalet çerçevesinde olursa çok kıymetlidir. Yoksa kazanılan zafer zulüm getirir, hayır getirmez. Dünya ve ahiret dengesini kuramayanlar için istikamet daha çok yaşanılan dünya boyutuyla tek taraflı kalmaktadır. Bu da dengeleri kökten sarsmaktadır. Ölüm gerçeğini, sorgu sual gerçeğini göz ardı ederek yaşayan insan her yolu mubah görmekte ve bu felsefede hareket etmektedir. Zulümden taraf olmayan insan ise zulme karşı koyabilecek güçte olmalıdır. Egemen güçlerin bakış açısına göre dünya üzerinde ki sorunların sorumlusu Müslüman âlemi gösterilirken neden hep Müslümanlar zulüm görüyor? Neden ölümleri genelde Müslümanlar yaşıyor? Tüm bu sorulara kafa yormamız ve nedenlerini sorgulamamız kaçınılmaz artık. Dünya insanının, başkasının musibetin de eleştiren, kendi savaşında aslan, başkasının kavgasında sus pus kesilen yaklaşımından kurtulması gerekiyor. Hümanist ve hüznü-zan anlayışları bu anlamda daha çok kıymetli, evla olduğunu görmeliyiz. Bütün insanlar, acılarını bir havuzda toplayıp ortak üzülme birlikteliğini sağlayamadıkları müddetçe insanlığın ne yarası diner ne de yaraları kabuk bağlar.

Yaşadığımız şu ölümlü dünyada kim neyi kazanıyor kim neyi kaybediyor belli değil. Egemen güçler hep kazanıyor gibi gözükseler de, kayıpları da öyle çok ki. Rehavetten sıyrılmış tembelliğini üzerinden atmış Müslümanların kendine has bakir hasletleri, seküler dünyanın gelişmişliği yanında yeni bin yıla hazırlayıp tekâmülünü sağlayacak çok önemli bir avantajdır. Çok çalışarak, sabır ve tevekkül halinde hakkın ve adaletin yanında olmamız, dünya üzerindeki birçok sorunun çözümünde anahtar rolünü bize verecektir.

Yenilgi içerisinde olan insan yeter ki bu yenilgiden gerekli derslerini çıkarsın. Yeter ki insanın içinde o ruh olsun. O kararlılıkta olan insan yalın ayaklarıyla bile büyük medeniyetini kurmak için yola koyulur ve büyük medeniyetini inşa eder.
Sağlıcakla kalınız.

İlkay Coşkun
İrade Gazetesi / 18 Mayıs 2016 - Yazı No: 100
İrade Gazetesi-Yenilgi-İlkay Coşkun-18 Mayıs 2016

---------------------------------------------------------------------------------------------
İrade Gazetesi - PDF Kitap - İlkay Coşkun
--

5 Mayıs 2016 Perşembe

Meteoroloji Lisesinin 25.Yıl Buluşması

Merhabalar

Arkadaşlarımızdan Ankara Analiz Şube Müdürlüğünde görev yapan Dr. Levent Yalçın ve Antalya Bölge Müdürlüğünde görev yapan Mühendis Murat Güler kardeşimizin emekleriyle Antalya'nın Kemer ilçesinin Göynük beldesinde bulunan Kilikya Palas otelinde 29-30 Nisan-01 Mayıs 2016 tarihlerinde üç gündüz iki geceyi kapsayan bir zaman diliminde bir araya geldik. 1991 yılında mezun veren 80 lise arkadaşımızdan yarısına yakını buluşmada yer aldı.

Dile kolay, yirmi beş yıldır görmediğimiz arkadaşlarımız vardı içlerinde. Etkinliğimize katılan arkadaşların birçoğuyla zaman zaman gerek kurslarda gerekse de beraber mesai yaptığımız arkadaşlarımız olsa da orada olan arkadaşlarımın yarısından fazlasını okul yıllarından sonra ilk kez görüyorduk belki de.

Bir zamanların 12-13 yaşlarındaki biz çocuklar şimdi kırklarını devirmiş olarak buradaydık. Az çok göbekler görünür olmuş. Birçoğu baba olmuş. Yirmili yaşlarda çocukları olan arkadaşlar var. Belki de torunu olan veya torununu yakın zamanda kucağına almaya başlayacak babalar var. Bekar olan arkadaşımız yok denecek kadar az. Boşanıp yeni evlilikler yapan arkadaşlarımız olmuş.  Arkadaşlarımın, lisedeki başarılarının üzerine birçok başarılarını katarak bir araya gelmenin haklı gururunu yaşadık. Sonradan Meteoroloji’den ayrılan üç arkadaşımız vardı. Doçentimiz, doktorumuz, Daire başkanımız, Müdürlerimiz, mühendis ve teknik arkadaşlarımız var içimizde. Bu sıfatlarımızın orada hiçbir ehemmiyeti yoktu aslında. Sabahın ilk ışıklarına kadar sohbetlerimizi ettik. Özellikle Necati Kızıler kardeşimizin uzun uzun anlatımlarını dinledik. Yerine göre siyaset, yerine göre şuan ki işlerimizi konuşsak da geçmişi yâd etmek adına daha çok yirmi beş sene öncesini konuştuk. İlk günün akşamında otel salonunda bütün arkadaşlarımızla bir araya geldik ve tek tek söz alarak kısa konuşmalarımızı gerçekleştirdik. Lise sonrası süreçleri özetleyen kısa ama güzel konuşmalardı. Sıraya girerek vedalaşmalarımız ise ayrı bir güzellikte idi. Orada bulunan arkadaşlarımızla olan tanışıklığımız, dört senelik lise dönemimizi de katarsak yirmi dokuz yıla dayanıyor. Dile kolay çeyrek asırdan daha fazla bir süre. Uzun sayılabilecek bir ömür dilimi yani.

Buluşmamızın en önemli kısmı okul anılarımızdı tabii ki. Yaramazlıklarımız, hocalarla ve birbirimizle yaşadığımız anılar, dayak yemelerimiz ve daha nice yaşanmışlıklarımız. Buluşmamızda muhabbetlerimizden arta kalan zamanlarımızda denize, havuzlara girdik. Plaj voleybolu oynadık. Bol bol yendi içildi. Hatta otelin yemekhanesinde, okuldaki meşhur, “Tanrımıza hamdolsun, milletimiz Varolsun, afiyet olsun” duamızı dahi yaptık. Lise yıllarımızdan gelen bir araya gelip birbirimizi havuza habersiz atma aktivitemizi dahi gerçekleştirdik. Göbekleri çıkmış, bel fıtığı problemleri nükseden birçok arkadaşımız olduğundan ünlü “Uzuneşek” oyununu oynamaya cesaret edemedik ne yazık ki.

Bir iki gün daha vaktimiz olsa idi keşke dediğimiz anlar çoktu. Tabiat yürüyüşü, tekne gezintisi, yakın çevre turistlik geziler gibi aktiviteleri gerçekleştirmek için birkaç güne ihtiyaç duyduk açıkçası. Az sayıda da olsa vakti olan bazı arkadaşlarımız etkinlik sonrası bu bahsettiğim etkinlikleri yapmak için bireyselde olsa tatillerine devam ettiler.

“İnsanoğlu yedisinde neyse yetmişinde de odur” atasözümüzün canlı örneğini yaşadık bir aradayken. Birçok arkadaşımızda bunu açıkça gözlemlerken yüzümüzde güzel gülümsemeler yer aldı.

İçimizden bir gurup arkadaşımızın yazın tekne turu düzenlediklerini uzunca bir süredir her sene bu faaliyeti yaptıklarını biliyoruz. Bu seneki yirmi beşinci yıl buluşma etkinliğini iki veya üç, en fazla beş yılda bir yapmamız gerektiğini düşünüyorum.

Ve son olarak bütün arkadaşlarıma sağlık, huzur, mutluluk ve uzun seneler diliyorum. Yeni buluşmalarda 1991 mezunu bütün arkadaşlarımla devrelerimle buluşmayı, bir arada olmayı diliyorum. Buluşmaya gelen arkadaşlarımın isimlerini ve çalıştıkları yerleri bu yazıma izninizle iliştirmek istiyorum.
Dr. Levent Yalçın-Ankara / Mühendis Murat Güler – Antalya / Tekniker Ali Aydın – Akhisar / Ali Olcay Demirel – Hopa / Mühendis Alpay Kaptan – İzmir / Tekniker Cengiz Büyükdığan – Isparta / Araştırmacı Emir Ali İz  - Denizli / Tekniker Erdal Yılmaz – Uşak / (Jeofizik) Doçent Ergin Ulutaş – Kocaeli Üniversitesi / Mühendis Güntekin Doğan – Isparta / Tekniker Halil Erbay – Manisa / Tekniker Hasan Sedat Tepe – Balıkesir / Tekniker Hüseyin Evmez – Konya / Üniversite- Hüseyin Karaduman – Afyon / Mühendis Kemal Uğur – Çanakkale / Mühendis İlkay Coşkun – Sivas / Mühendis Mehmet Enes Aydın - Isparta / Mühendis Mehmet Günal – Nevşehir / Mehmet Selçuk Boztepe Şube Müdürü Diyarbakır / Araştırmacı Mesut Aksoy - Adana / Murat Dilli – Nevşehir Kapadokya Meydan Müdürü / Murat Kurnaz – Gemerek Meteoroloji Müdürü / Tekniker Murat Ünver – Bandırma / Mühendis Murat Yücel – Merkez Bankası – Ankara / Tekniker Musa Deveci – Aydın / Musa Işıklı – Uşak Meteoroloji Müdürü / Oğuz Ali Avcı – Denizli Meteoroloji Müdürü / Mühendis Ömer Karagöz – Denizli / Ruşen Özkan – Elazığ Meteoroloji Meydan Müdürü / Mühendis Sadık Eke – Nevşehir / Salih Koç – Daire Başkanı – Meteoroloji Genel Müdürlüğü  Ankara / Serdal Tunç – Genel Müdür - Hollanda şirketi - İstanbul / Tekniker Şemsettin Pala – Kırklareli / Tekniker Tahsin Şahin – Ordu / Mühendis (eski müdürlerden) Yurttabir Özel – Adana / Necati kızıler (1990 mezunu) Cihanbeyli (Konya) Meteoroloji Müdürü.

İlkay Coşkun
İrade Gazetesi / 11 Mayıs 2016 - Yazı No: 99

İrade Gazetesi-Buluşma-İlkay Coşkun-11.05.2016