27 Eylül 2015 Pazar

Yöresel Ağız

Yöresel Ağız

Merhaba sevgili dostlar. Yirmi beş yıldır Sivas’ta ikamet ediyorum. Doğduğum değil ama doyduğum şehir bu şehir. Yozgat’ta geçen çocukluğumdan da hatırladığım, kullanılan bazı yöresel kelimeleri derledim.  Bu kelimelerin birçoğunun Sivas’ta da kullanıldığını gördüm. İç Anadolu ve yakın illerdeki kültür ve şive yakınlığını görmeniz ayrıca gelecek kuşaklara aktarılması açısından, kaybolmaya yüz tutmuş bu kelimeleri şiirin diliyle paylaşmak istiyorum sizlerle. Sağlıcakla kalınız.
1
kuru fasulyeye, ağ pakhla
yeşil fasulyeye goğ pakhla
kızarken birine, sıracalı
bahaneye, mahana
diyorlar bizde
2
havuca, pürçüklü
peynire, pendir
leğene, ilagan
yumurtaya, yımırta
diyorlar bizde
3
demindene, bayahtan
baksanaya, bahale
kendini beğenmeğe, kırışmak
geçen güne, öton
diyorlar bizde
4
büyük tencereye, guşene
bilmiyoruma, nebim
nasıl olduya, nahas
adıgüzele, adoozel
diyorlar bizde
5
aileye, horanta
kümese, pinelik
domatese, kırmızı
havluya, peşkir
diyorlar bizde
6
testiye, boruç
tomruğa, hezen
laylon ayakkabıya, tıkkır
mendile, yağlık
diyorlar bizde
7
ayrana, çalkama
halaya, bibi
geçen seneye, bıldır
çok yiyene, ganara
diyorlar bizde
8
alkışa, cibicik
anahtara, firek
akrabaya, gaham
ağabeye mınna
diyorlar bizde
9
sineğe, ivez
toz toprağa, gubir
gömleğe, mintan
iş buyurmaya, yumuş
diyorlar bizde
10
altın takıya, gıremise
şekilsize, önasız
banyo yapmaya, çimmek
makasa, sindi
diyorlar bizde
11
suratını asmaya, homuhmak
gerçektenmiye, essahtanmı
beceriksize, sintir
göz etmeğe, işmar
diyorlar bizde
12
kahkahaya, hangırdamak
taneye, dene
çok iriye, zırıl
perişan olmaya, malamat
diyorlar bizde
13
gölgeye, garaltı
ne yapıyorsuna, nörüyon
değilmiye, daalmi
bişekile, bişal
diyorlar bizde
14
nedene, nahas
çoğalmıyasıcaya, töremiyesice
acıktıma, yüram geçti
hızlı hızlıya, yelli yelli
diyorlar bizde
15 
ne bakıyorsuna, ne dağatliyon
at şunuya, kötele şunu
koyun dışkısına, çakıldak
keçinin dışkısına, kıhı
diyorlar bizde
16
sıvaya, bişirik
gözetlemeğe, kişiflemek
gözü açığa, mıstır
lahanaya, irehan
diyorlar bizde
17
sümüklüğe, hortuklu
yazmaya, yaşmak
çamaşıra, asbap
çok iyiye, tavatır
diyorlar bizde
18
hediyeye, yolluh
römorka, vagunat
bacaya, punare
laf vurmaya, kakıç
diyorlar bizde
19
iri samana, kes
kulübeye, elefcik
buğday ölçeğine, urupla
toprak pekiştiren taşa, loo
diyorlar bizde
20
başörtüsüne, bürük
sınıra, cızı
lahanaya, kelem
dur demeye, ağleş
diyorlar bizde
21
dağ armuduna, çörtük
cekete, saho
sedire,  mahat
çiviye, mıh
diyorlar bizde
22
araziye, yazı
civcive, cücük
mandaya, kömüş
hindiye, culuk
diyorlar bizde
23
sahiye, essah
takunyaya, nalin
şubata, gücük
belkiye, ellaham
diyorlar bizde
24
rafa, terek
boğaza, ümük
kısa boyluya, güdük
pisboğaza, sümsük
diyorlar bizde
25
rüzgârsız yere, dulda
uslu dura, dölek dur
sırta, yağannı
galiba ya, zaarki
diyorlar bizde
26
suya dalmaya, suya tumma
sinirlenmeye, herslenmek
eşe kocaya, gişi
ilaca, hap
diyorlar bizde
27
ayakta durmaya, dinelmek
yöne tarafa, cihet
pilice, ferik
küçük bakraca, sitil
diyorlar bizde
28
ilmeğe, düğüm
kısaca pekiye, hee
patatase, patatis
avuca, gavram
diyorlar bizde
29
nazlanmaya, şikarlanma
dönmeye, fırlanmak
sıkıntıya, cereme
kız kardeşe, bacı
diyorlar bizde
30
azarlamaya, tazirlemek
çokgörmeye, dağnamak
kızmaya, sohranmak
huysuza, soyka
diyorlar bizde
31
köşe başına, çene
ol görüp’e bir türlü
içeri almaya, dıhmak
aman Allahım’a, abari
diyorlar bizde
32
danaya, bıza
yatağa, döşşek
patlıcana, baldırcan
avuçlamaya, gavralamak
diyorlar bizde
33
domuza, canavar
çorbaya, bulamaç
demekkiye, zaar
lokmaya, sokum
diyorlar bizde
34
kuzunun büyüğüne, tohlu
büyük tabağa, sahan
küçük pencereye, temek
küreme aracına, sıyırgı
diyorlar bizde
35
süpürge bitkisine, çıtlıh
yokuşa, verep
pencereye, toplu
asfalta, susa
diyorlar bizde
36
karpuza, bostan
patavatsıza, müzümsüz
önemsemeye, masimek
külhanbeyine, bıçkın
diyorlar bizde
37
kaşınmaya, gicişmek
ukalaya, hökela
tuza, duz
pantolona, pantul
diyorlar bizde
38
ezana, ezen
testereye, bışgı
traktöre, motur
tekmeye, depik
diyorlar bizde
39
inceye, yuka
çok fazlaya, zibil
sarhoşa, zerhoş
çok konuşmaya, bıdırdamak
diyorlar bizde
40
fermuara, cırcır
çok fazlaya, gakılı
davete, okumak
kaplumbağaya, tosbağa
diyorlar bizde
41
hacı amcaya, hacemmi
hoparlöre, aporle
aleve, alaf
helikoptere, aligopter
diyorlar bizde
42
tamamene, bidemlik
büyük sineğe, bunelek
beze, çapıt
gezer satıcıya, çerçi
diyorlar bizde
43
kilime, çul
uzun elbiseye, fistan
sürülmüş tarlaya, herk
atlete, içlik
diyorlar bizde
44
ne zamana, nefaat
erkek genç koyuna, şişek
don’a, tuman
çirkin konuşmaya, çemkirmek
diyorlar bizde
45
tembellik etmeye, ağzını ayırmak
uzun ağaca, cerek
sapı ve taneyi ayıran araca, düven
küçük keçiye, çebiş
diyorlar bizde
46
dilenmeye, deşirmek
sınıra, gevel
kıskanmaya, gunülemek
değil mi ye, lee
diyorlar bizde
47
yemeyi çok sevene, mantıcı
karık’a, maşala
surat’a, navrak
dereye, öz
diyorlar bizde
48
büyük çuvala, seklem
çağırmaya, çığırmak
çok’a, ipiy
azcık’a, ıcıh
diyorlar bizde
49
makarnaya, mahanna
günahını alırıma, gadasını alırım
manda yavrusuna, balak
öğrenmeye, belle
diyorlar bizde
50
cama, cıncıh
değirmene, daarmen
doğurmaya, gunnamak
önceye, ipti
diyorlar bizde
51
metal yemek kabına, zehen
hafife, yiğni
bekleye, ağlen
tazeye, acer
diyorlar bizde
52
buya, aha
yanlışa yönelmeye, azıtmak
içyağa, donyağ
lokmaya, banak
diyorlar bizde
53
sıkıştırmaya, bekitmek
avuça, goşam
sopa ucu çiviye, nodul
küçük baltaya, nacak
diyorlar bizde
54
leyleğe, lalek
serin serine, kufül kufül
tuvalete, kenef
kılıbığa, avratasan
diyorlar bizde
55
bundan sonraya, bundan kelli
ishale, amel
kepçeye, çömçe
küçük taşlara, helik
diyorlar bizde
56
fideye, sitil
sedire, somya
sütlaca, sütlü
ayçiçeğine, şemşamer
diyorlar bizde
57
amcaya, emmi
takkeye, tellik
teravihe, terevi
ilçeye, gaza
diyorlar bizde
58
mantara, gobelek
dört kollu taşıma aracına, geçgere
yapışkan dikene, pıtırak
anidene, yekdapdan
diyorlar bizde
59
musluğa, burma
ateş tutuşturan oduna, çipli
kediye, pisik
ayrana, katık
diyorlar bizde
60
hepsine, alayı
üşenmeğe, erinmek
kazığa, örk
gizli saklıya, uğrun
diyorlar bizde
61
elbiseye, pırtı
lodos rüzgârına, kaba yel
gece yenen yemeğe, yastılık
baba ya, ağa
diyorlar bizde
62
yumurta aşına, gaygana
eğretiye, mudara
ekin, ot birikintisine, deste
ekin ekilen alete, saban
diyorlar bizde
63
toprağı düzleyen alete, tapan
yağda pişirilen yufkaya, omaç
kışlık buğdaya, zahra
kıza, gı
diyorlar bizde
64
kulplu kaba, helke
kırıkcı çıkıkcıya, , sınıkcı
ekilmemiş tarlaya, boz
ankara’ya, angara
diyorlar bizde
65
üç ayaklı demire, sacağı                       
mayalı bazlamaya, ekşili
buğdayın pişmişine, hedik
fiyata, paha
diyorlar bizde
66
anne tavuğa, gurk
taze kuzuya, gorpe
nasıla, neşaal
faraşa, kos kura
diyorlar bizde
67
musluğa, gurna
yeniye, gıcır
göğse, bağıra;  döş
yaramaz çocuğa, gobel
diyorlar bizde
…..

Derleyen
İlkay Coşkun

İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 30 Eylül 2015 - Yazı No: 66
Yöresel Ağız-İlkay Coşkun-İrade Gazetesi-30.09.015


20 Eylül 2015 Pazar

Mevzu Parayla Öten Düdük

Mevzu Parayla Öten Düdük

Sermayenin belirli ellerde toplanmaması için neler yapmalıyız? Bir adım daha atmak isteyen vatandaşla, bir adımında on adım mesafede yol kat eden vatandaşı birbirine nasıl yaklaştırabiliriz? Sosyal adalet nasıl sağlanacak?

Gerek dinimizin bize emrettiği zekât, sadaka, yardımlaşma, komşun aç iken kendisinin uyumaması gerektiği gibi gerçekler, gerekse milli, manevi ve vatandaş olma gibi birlikteliklerimiz bozulmaya yüz tutmuş dengeleri tekrardan kurmamız için bizlere birçok yol gösteriyor aslında.

İki yüzyıl öncesinin zenginliğini devam ettiren aileler yok gibidir veya bilinmiyorlar. Zenginliğin el değiştirmesi, neslin tükenmesi gibi nedenlerden sonlanıyor olabilir. Kişi öldükten sonra, hatta 3-4 nesil sonra devam eden zenginliğin çokta ehemmiyeti olmasa gerek. Devletler de aynı insanlar gibidir. Tabi ki insanların madden ve manen mutlu yaşaması önemlidir. Burada bahsetmek istediğim sermayenin azınlık aileler elinde yoğunlaşması, gelir adaletinin zedelenmesi, uçurumların oluşmasıdır.

Acaba çoğunluk insanın belirli miktar paralarla kontrol altında tutulacağı, çoğunluk insanın bu nedenden dolayı üretmeyeceği, çalışmayacağı bir dünyaya doğru bir gidiş mi var? Teknolojiyle beraber beden gücünün çok azalacağı, sermaye ve emeğin çok daha fazla ayrışacağı bir dünyaya doğru mu gidiyoruz?

Bir insanı kaç araba, kaç ev memnun edebilir ve bu kadarı bana yeter diyebilir. İstihdam ettiği insan sayısıyla övünen zenginimiz daha fazla insana iş alanı sağlaması mıdır sadece amacı.

Hayatın her evresinde parayı veren emirde veriyor maalesef. Para kazanma kanallarını azaltan, kendisinin bizzat üretim noktasında ön ayak olduğu insanların artması özgürlüklerin de çoğalmasını sağlayacaktır muhakkak. Aynen devletlerin bağımsızlıklarının gelişmelerinin bu şekilde olacağı gibi.

Para birçok şeyi getirirken birçok şeyi de götürüyor maalesef. Bizim nesil mesela, her şeye rağmen horoz şekerleriyle ve bayramlıklarıyla mutlu olabilen, ağırlaşan kumbaralarıyla hayallerini büyütebilen bir nesil iken, tarihi konaklarımızı zeytin bağlarımızı, birkaç beton daire ile değiş tokuş yapmadık mı bizler. Kızlarımıza dünür gelen damat adaylarının önce adamlığını sorgulamamız gerekirken, kazandığı parayı, evinin olup olmadığını kaçımız daha az önemsedik. Parayla iş gören düdükleri hangimiz elimizin tersiyle ittik.

Can alıcı bir örnek vermek istiyorum izninizle. Kapasitesi olmasına rağmen başvuru parası ve seçim harcamaları için gerekli olan parası olmadığı için milletvekilliğine aday olamayan bir vatandaşı düşünün. Hal böyle olduğunda yönetim noktasında yer bulamadığında bu kişi, biz vatandaşların kaybı da çok olacaktır. Bir mahalle bakkalı, sıradan olan bir adam neden milletvekilliğine aday olamasın ki.

Her yüzyılda muhakkak buna benzer çarpıklıklar olmuştur. Öyle veya böyle dünyamız ve insanlık yerinde duruyor. Sel gibi büyük afetler sonrası da olsa dünya yoluna devam ediyor. Yeter ki bu bilinci çoğu insanımız görebilsin. Amaç neyi ne şekilde kazandığı, ne şekilde kaybettiği belli olmayan insanların doğru olarak bilinen yolları terk etmemesini sağlamaktır.

Çocuklarımıza paranın her şey olmadığını, paranın amaç değil sadece bir araç olduğunu öğretelim lütfen. Dürüst ve ahlaklı olmanın her şeyden daha önemli olduğunu gösterebilelim ki gerisinin teknik bir mevzu olduğunu görsünler.

Neyse ki gelen her yeni nesil bir önceki nesillerin dünyaya sahiplenme arzularını kişisel benliklerini vazgeçilmezlik takıntılarını dünya görüşleriyle kırıyorlar. Bu duruşlarıyla onları çok daha olgun buluyorum.

Dengeler zaman zaman bozulsa da zamanı gelince suyolunu buluyor. Herkes bir yol tutturmuş olsa da ölüm dörtnala geliyor.


Sağlıcakla kalınız.


İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 23 Eylül 2015 - Yazı No: 65
İrade Gazetesi-Para Mevzusu-İlkay Coşkun-23.09.2015

13 Eylül 2015 Pazar

Terör Mevzusu

Terör Mevzusu

Daha çok dünyaya egemen olmak gayesini güden ülkelerin çıkarları, güç paylaşımları, para kaynakları, milletsel ve dini gibi birçok gerekçeler sebebiyle terör dünyamızda barınmaya devam ediyor maalesef. Bu ülkelerin askeri güçleri direk veya dolaylı yollarla kendisine dokunmayan terörizmi besliyor, destekliyor bir taraftan.

Avrupa devletleri, Amerika gibi güçlü ülkelerde daha çok, münferit terör olayları oluyor. Yaptıkları kararlı müdahalelerle kendilerine dokunan terörü anında etkisiz hale getirebiliyorlar. Ülke dinamikleri, partileri, basını, medyası gibi güçlerin sağlam durması terörizme yaşama şansını bırakmıyor.

Dünyanın her yerinde aktif çalışan istihbarat örgütleri, ajanlar, satılık adamlar, satılık kalemler var. Medya gücüyle yapılan tek taraflı algı operasyonları dünyamıza bela olmuş durumda. Körfez savaşı, Libya müdahalesi gibi savaşları tek taraflı yanlı yapan CNN’den takip etmedik mi hep yıllar yılı?

Ne sağcılık ne solculuk ne sosyalizm kaldı. Egemen güçlerin taşeronları vasıtasıyla oluşan yapı hâkim her yerde. Paralarla beslenen bu taşeronlar solculuğu, sosyalizmi, dini çıkarları için kullanıyorlar maalesef. Legal veya illegal örgütler belli topluluklar olarak çıkıyor karşımıza.

Para hırsı, güçlü olma arzusu, paylaşımdaki sosyal adaletsizlik, fakirlik insanları birbirine düşürüyor maalesef.

Ülkemizdeki durum da bu çizdiğim çerçeveden farklı değil aslında. Gerek bulunduğumuz coğrafya gerekse de sahip olduğu güzellikler tarih boyu iştahları kabartmıştır. Osmanlı gibi bir imparatorluğu kuran milletin torunları olan bizlerin çok rahat olmamız beklenemez tabi ki. Türk, Kürt, Alevi, Sünni ayırımları hep güç kaybettirme, bölme düşüncelerinin ön adımlarıdır. Birlikte yaşayıp, farklı renkler içerisinde olmayı, iri ve diri durmayı, farklılıklarda değil ortak yanlarda buluşmayı amaç edinmek ve bu doğrultuda toplumsal sinerjiler oluşturmak gerekiyor.

Ülke olarak milli yani Anadolulu politikalar, güçler, zenginlikler oluşturmalıyız. Şu anki medyamıza bakın ne kadar milliyiz, ne kadar biziz görmek lazım. Zenginliklerimiz ne kadar biz görmemiz lazım. Batı hayranlığı hastalığından kurtulmuş değiliz henüz. Cemaatlerimizi, tarikatlarımızı, partilerimizi, medyamızı, zenginlerimizi millileştirmemiz gerekiyor.

Ülkesini, bayrağını, dinini seven bireylerin çoğunlukta aynı zamanda etkin olması bizi bir arada tutacak en önemli harç oluşmuştur tarih boyunca. Irk, soy, nesep yerine çoğunluğu Müslüman insanımız için İslam en sağlam çatı olacaktır.

Yaşadığımız sorunların ana sebebi maddeyi önde manayı geride tutmamızdır.  Savaşların, terörün temelindeki sebebin bu olduğunu düşünüyorum.

7 Haziran sonrası tekrar hareketlenen terörü iyi okumak lazım. İyi okunduğunda nedenler ve niçinlerin apaçık ortada olduğunu göreceksiniz. 30 yıldır devam eden bu illet için farklı stratejiler uygulanmalıdır. İstihbarat anlamında dışa kapalı bir yapıda sürdürülecek bu süreç zarfında çok daha fazla yol kat edeceğimiz aşikâr artık.

Olayların ilk patlak vermesinin ardından Kandile yapılan harekâtı ‘bize haber verilmeden yapıldı’ diye kızan, bizim dışımızdakilerin kızgınlıkları boşuna değil. İçimizde olup ülkenin kaosa sürüklenmesi için ter döken, bu karmaşadan ve akan kandan nemalanmak isteyen vatan hainlerini iyi görmek, iyi okumak lazım. Velhasıl akıllı olmak lazım. Bu uğurda çekinmeden canını ortaya koyan vatan evlatları için güçlü olmak lazım ki yattıkları yerde rahat uyusunlar evlatlarımız.

gök kubbenin altında
anneler gözyaşlarını saklarken
bayram gelecekmiş umurumda mı?
ellerim soğuk hüzün odalarında
kırık bir mevsim yaşadığımız
geri dur eylül, unutulmaz bu acı

Şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Ailelerinin ve bütün milletimizin başı sağ olsun. Terörün son bulması temennisiyle sağlıcakla kalınız.

İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 16 Eylül 2015 - Yazı No: 64
İrade-Terör Mevzusu-İlkay Coşkun-16.09.2015

5 Eylül 2015 Cumartesi

İtibar


İtibar

İtibar anlayışı çok farklı, değişken anlamlar içeriyor. Kime göre, neye göre, hangi ortamda ki şartlara göre itibar?

Karnı doyan, güvenliğini sağlamış, azda olsa özgürlüğüne kavuşmuş olan insan için itibar önemli hüviyetlerden biri gibi gözüküyor. İtibarlı olmanın olumluluğu kadar itibarsız olmanın olumsuzluğu birbirini iten mıknatıs gibidir. En belirgin anlamda esnafın itibarı veya itibarsızlığını gözlemliyoruz.

Değer, kıymet, ayar gibi derecelendirme yapan sözcük sınıflamaları da beraberinde getirir itibarı. Kabul görmüşlük toplumun yargılarına, anlayışlarına, kültürüne, yaşanmışlıklarına ve bunun gibi birçok vasıflara göre şekillenir. İnsanın ilk oluşumundan beri gelen bu silsile, ilahi olan ve ilahiliklerin dışında ki inanışlarla da kendini tamamlar. Fizyoloji ve ruh bütünlüğü çerçevesinde kimliğini bulur.

Nasıl ki insanın şeytani kaba olan yönü insanı hep olumsuz istikamete sürüklediği gibi, bunun tam tersi olan yapıcı, olumlu hasletleri daha genel ifade ile meleki yanları büyük resimde ki yerinin şekillenmesinde en önemli etkenlerdendir.

Geniş perspektifte bu olayın kritiğini yaptıktan sonra gelelim şiirin ve şairin itibarı mevzusuna. Şiir ve şair toplumun dinamiklerinden birisidir. Toplum içinde şiir yazan, kendini şair gören hatırı sayılır bir zümre var. Coğrafyalara göre bazen az bazen çok değişkenlik gösterse de şair ve şiir hep olagelmiştir.

İçli, duygulu zarafetli şair, tabiatı, insanı, aşkı, sevgiyi imbikten süzer adeta. Türlü türlü rayihalarla, renklerle, karıştırıp şerbetler gözlemlerini. Müzikle, raksla, sözle dünyamızı daha şen yaşamanın ipuçlarını dizer satırlara. Maddeye sahip olan insan mana aleminde daha çok kendini bulur bu şekilde.

Daha güzelini, en güzelini yazmaya çalışan şair bir ömür başkalarıyla yarışır gözükse de kendisiyle yarışır adeta. Bu yolda emek veren şair ve şiir bu vesile ile pişer değer bulmaya başlar. Kendisini bulmaya başlayan şiir sever için kıymettir itibardır bu durum.

Nasrettin Hocanın, `Ye kürküm ye` benzetmesi gibi kişilerin dış görünüşüyle değerlendirildikleri bir toplumda, şair maddeyi aşıp mananın anlam bulduğu bir istikamete sürükler okuyucuyu ve yoluna böyle devam eder.  

Huzura kavuşma, huzurlu kalma çabasında olan şair, kelimelerin raksında kendini yaşar bir yerde. "Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler, ağzına dolar şairin. Sussan acıtır, konuşsan kanatır" diyen Oğuz Atay gibi acıları depreştirir, hüzünlere tercüman olur kimi zaman şiir. “Gök kubbenin altında söylenmedik söz kalmadı” sözünün üzerine yatmaz yeni arayışlardadır şair.

İtibarı arayan şair ve şiir, bu amacın peşinde koşar belki de. Gizliden veya alenen olabilir bu çaba. Kimi kazanır kimi bulamaz ama çabalar insan, çabalar şair. Saygı duyulmak ister şair, sevilmek ister. Şiirinin kabulüyle, dünyanın en iyi mısraların sahibi olmak ister. Daha genel ifade ifadeyle, ölümü bile bile baki kalmak ister şair şiiriyle.

Şiirle kalınız.


İlkay Coşkun

İrade Gazetesi, 09 Eylül 2015 - Yazı No: 63
İrade Gazetesi-İtibar-İlkay Coşkun-09.09.2015