31 Ağustos 2015 Pazartesi

Seçim Hükümeti

Seçim Hükümeti

İki aylık kısa bir süre için seçim hükümeti kuruldu. Normal şartlarda iki parti yan yana gelip de iki aylık bir süre için seçim hükümetini neden kuramadılar anlamış değilim. Doksanlı yıllarda kurulan koalisyon hükümetlerinde partilerin bu kadar şartlı bir araya geldiklerini zannetmiyorum. Millet, partilerin şartlarına bakmaz. Hükümet kurup anlaşıp ülke ve hal için bir şeyler yapıp yapmadınız  mı ona bakar. Bu bağlamda, hükümet kurmaya yanaşmayan partiler, erken seçim sürecinde halkımıza neler diyecekler çok merak ediyorum. Kim doğru hareket etmiş kim yanlış hareket etmiş, bunu ülkesini seven seçmen en iyi şekilde değerlendirecektir.

Bazen parti törelerini, parti sultalarını aşarak, halkın ve ülkenin menfaatlerinin yanında yer aldığında, tarihe kahraman mı yoksa hain mi olarak geçiliyor göreceğiz bakalım. Erkan Mumcu örneğini yaşadık. Tuğrul Türkeş örneğini de görme imkanımız olacaktır. Bizler göremez isek bile tarihin arşivlerinde tüm bu oluşumlar yer alacaktır.

Özellikle Ak Parti seçim ittifaklarına her zaman kapısını açık tutmalı ki ülkemizde uzlaşma kültürü yaygınlaşsın. Küçük partiler kendilerini bu yelpazede gösterebilsinler ki ülkemiz için yeni alternatifler doğabilsin.

Ülkemizde partilerin uyguladıkları demokrasi anlayışlarını her zaman topal buluruz. Parti içi demokrasi teraneleri okumanın anlamı yok. Tencere dibin kara seninki benden kara benimkisi senden kara hikayesi dillendiriliyor.

Seçim tarihi kesinleşti. 7 Haziran seçimlerinde seçim güvenliği ve özgür iradenin seçime yansıması noktasında, dersler çıkarıp gerekli önlemleri almak devletin en önemli görevi olmalıdır diye düşünüyorum. Ak Partinin seçimlerde oy kaybetme etkenlerinden biri olan çözüm süreci bir bakıma halkın nefes alması olurken, terör örgütü pkk'nın toparlanma ve halk üzerinde baskı oluşturma süreci olmuştur. Kürt sorunu diye adlandırıp dağa çıkma bahanesi yaptıkları bir çok hakları bu süreç içerisinde devlet tarafından verilmiş ve bir çok Tayip Erdoğan ve Ak Parti düşmanlarının kaypak oylarıyla barajı aşıp 80 millet vekili gibi rüyalarında göremeyecekleri büyük bir oranla meclise girmişlerdir. Hal böyle iken, seçim sonrası terör olaylarının tekrar çatışmalara dönmesi düşündürücü bir o kadarda ders çıkarılması gereken durumdur. Bundan sonraki süreçlerde artık, "o hakkı istiyorum bu hakkı istiyorum, vermezseniz dağa çıkarım" deme lüksleri yok artık. Türk devletinin kendilerine verdikleri bu fırsatları, siyasi uzantıları değerlendirememişlerdir. Çözüm sürecini birçok olumsuzluklara rağmen bu yönüyle olumlu değerlendiriyorum. Her şerde bir hayır vardır. Olaya bu şekilde bakıp yolumuza artık tavizsiz devam etmeliyiz.

Bir başka konu da ülkemize ihanet edenlerin apar topar, elini kolunu sallayarak kaçması. Bu gibilerin kaçmasına bazen müsaade edeceksin ki ihanet edenlerin heykelleri yandaşlarınca dikilemesin. Suçları katlansın ve ‘suçu olmasaydı kaçmazdı’ denilebilsin.

Devleti yönetmek, kendinin olmayanı adaletli kullanıp vermek gibi zordur. Akıl baliğ bir iştir. Çeşit çeşit düşüncelere sahip insan birlikteliklerini, vatandaş kimliği ile vatan toprağında tutmak, yönetmek kolay olmasa gerek. Devleti yönetmek, cemaat yönetmeye benzemez. Cemaatte amaç, yöntem, insanlar daha düzenlidir. Devleti yönetmek daha karmaşık ve zor bir iştir.

Kendi fikriyatlarında, kendi partilerinin iktidarında her şey güllük güneşlik olacağını zanneden zevat, dünyanın dönüşü ve insanın ölümü gerçeğinde hayatı irdeleyelim birazda. Çok fazla politize olmayı da doğru ve sağlıklı bulmuyorum. Sonuçta bu ülke hepimizin. isterse kendi partimden olsun, çok fazla parti borazanlığı yapan, hayata sadece bu çerçeveden bakan insanları sosyal medya sayfalarımdan siliyorum bilinsin.

Kalın sağlıcakla.

İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 02 Eylül 2015-Yazı No: 62
İrade Gazetesi-Seçim Hükümeti-İlkay Coşkun

25 Ağustos 2015 Salı

Ülke Meseleleri -2 -

Ülke Meseleleri -2 -
Merhaba sevgili dostlar. 
Son yaşadığımız olaylar bizlere bir kez daha gösterdi ki, mevzu ne Kürt ne Türk ne de özgürlük meselesidir. Bütün mesele devşirildiklerini ve Türkiyeleştiklerini zannettiklerimizin, dışarıdan bir kaşık bal çalınarak uyandırılmasıdır.
İstikşafi görüşmeler sonlandı. İstikbali görüşmelere geçilip, ille de istikrar ille de istikrar denmedi maalesef. Milletin arzuladığı, milletin daha çok onay verdiği millet ve devlet menfaatlerine uygun bir hükümet kurulamadı.
Ülke dışarıdan ayarlı böylesine bir kaosun, karmaşanın içine atılmak istenirken, benliklerinin önüne geçemeyen siyasetçileri ibretle izliyoruz. Akan kanları musluk suyu sanıp da bu zor zamanda ortalıkta görünmemeyi siyasetten sayan sözde bazı vekilsizlerin takındığı tavırları da görmek gerek. Bu tavırları önümüzde ki seçimde sorgulayacak olan yine bizleriz. Hayırlısı bakalım. Erken seçimde tek başına bir iktidar çıkar inşallah. Bizim genç neslimiz koalisyon dönemini yaşamamış sadece kelime anlamını bilen bir nesil. Şimdi yaşadığımız durumu yaşamadıkları için şimdiki seçimde oylarını daha bilinçli kullanacaklarına olan inancım var. En azından bir kısmı için umut ediyorum.
Bir de bir vekilsizin tabiriyle, birilerini sallamak adına oyların nereye gittiğini hesaplayamayan bir kesimin oyları da kişi değil, ülke menfaatlerine yönelik kullanılırsa eğer, şimdi yaşanılan durumdan herkes kendi payımıza düşen kadar dersler çıkarır umarım.
Çok fazla karamsar düşünmek de istemiyorum.  Millet olarak bu şer gibi gördüğümüz süreçten hayırla çıkarız inşallah. Önümüzdeki seçimde akliselim oy kullanarak, şehitlerimizin boşuna ölmediklerini göstermeliyiz millet olarak. Haklarını bize helal etmeleri için bunu yapmalıyız en azından. 
İşin özeti kimi zaman işbirliği adında kimi zaman zaaflarımızı kullanıp eğiterek, etkileyerek, para vererek kendilerine hayran bırakarak birçokların ruhlarını satın almışlar almaya da devam ediyorlar. Abd-İsrail-Siyonizm-batılılar dindar, milliyetçi solcu, parti, cemaat olmamız onlar için hiç fark etmiyor.
Ne zaman ki devletimiz eğilimler, cemaatler ve para baronları dışındakileri de yönetime dâhil ettiğinde ülkemiz bağımsızlaşmaya ve özgürleşmeye o zaman başlar. Son -one minutes- çıkışıyla birlikte başlayan dışa başkaldırı sonrası, bugün gelinen nokta düşünmeye değer aslında.
Gerçek düşman ortalıkta pek gözükmüyor farkındaysanız. İşin acı tarafı bizden olanları eğitip, düşman olarak üzerimize salıyorlar. Kendi yüzünü göstermeyecek kadar alçak ve profesyoneller ne yazık ki. Bu güzel vatanda bunların maşası olan cahili de var sözde okumuş aydını da var. Vatan menfaatlerini rafa kaldırıp, kendi dünyevi menfaatlerine dokunan kişi üzerine kurgulanan oyunun bir parçası olmaktan hiç çekinmiyorlar ve onca kanın akması için güçlerini, kalemlerini birleştirip kullanıyorlar. Sizler bu ülkede çok sesi çıkansınız ama çok şükür ki azınlıksınız. Bu millet her şeyin farkında ve ne güzel demiş atalarımız, ‘keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner’ diye.
Ülke olarak daha da fazla çalışmalıyız, üretmeliyiz. Son on yılda aslında insanımızın neler yapabildiğini gördük. İhracat rakamlarına bir göz atarsanız ne demek istediğimi anlarsanız.
Medeni toplumlarda üretim çok çeşitlidir. Herkesi tarlaya bahçeye gönderen komünizm rejimlerin düştüğü hatalara düşmemek gerek. Ayrıca herkes yazacak çizecek diye bir gereklilik yok ama herkesin okuma zorunluluğu her zaman vardır diye de bir not düşmem gerekiyor. Örneğin, okullar, adliye sarayları gibi binaları ne zamanki gösteriş dışında fikirlerle ve ruhla yenilemeye çalışırsak eğer o zaman çoğu kurumu ayağa kaldırırız.
Her şeye rağmen hayat kısa ve öyle böyle geçiyor. Acıkanlar, menfaate doymayıp takışanlar ve kaçamak bakışanların yaşadığı işte bu hayat. Ölüm eşitliyor insanları. Zengin-fakir, cahil-okumuş hiç fark etmiyor bir şekilde de olsa. Hayat ‘ben yaşlandım’ diyemeyen gönül ile ‘ben öleceğim’ diyebilen aklın flörtüdür aslında.
Sağlıklı, huzur dolu günler dilerim. Sağlıcakla kalın.

  
İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 26 Ağustos 2015-Yazı No: 61

İrade Gazetesi-Ülke Meseleleri-2-İlkay Coşkun

13 Ağustos 2015 Perşembe

Sivas’ın Öz Değeri Ali Şahin Canozan

Sivas’ın Öz Değeri Ali Şahin Canozan
Merhaba sevgili dostlar. 

Bu hafta Sivas’ın öz değerlerinden Ali Şahin Canozan’ı köşemde misafir etmek istiyorum.

Ali Şahin Canozan abimizle tanışıklığım yirmi sene öncesine dayanıyor. 1990-2000 yılları arasında özel bir televizyonda hazırlayıp sunduğu ‘Mısra Yağmuru’ ismindeki program vesilesiyle tanıştım kendisiyle. O yıllarda Sivas’ımızda çok güzel edebiyat sohbetleri yapan nadide insanlardan biriydi. ‘Dostlar meclisi kültür sohbetleri’ yıllarca devam etmiş olan bir etkinlikti. Çeşitli konferanslarda yer alırdı. Sivas’ta o yıllarda kendisini tanımayan yok gibiydi. Edebiyatı, şiiri bana sevdiren insanlardan birisidir Ali abi.

Canozan, Ali Bey’in mahlasıdır. Soy isminin devamına eklenmiştir. Bu mahlas çokta yakışmıştır kendisine. Canozan mahlası o kadar çok benimsenmiştir ki çoğu insan soy ismi zanneder.

Ali Bey’i tanımlayan en önemli kelime ne derseniz, Yunus derim. Kendisi tam bir Yunus Emre hayranıdır. ‘Benim pirim, üstadım Yunustur’ sözünü sık sık tekrarlamıştır.

Canozan’ın dilinden düşürmediği, sürekli tekrarladığı cümle ise şudur. ‘İnsan noksanını bilmek gibi irfan olmaz’ sözüdür. Bu ifadesi ile tam olarak şiire, edebiyata, şaire, insana, hayata bakış açısını çizmiştir adeta. İlle ahlak ille ahlak, edep ya Hu der gibi.

Nisan 2015’te yayınlanan ‘Akşam Hüznü’ şiir kitabını gördükten sonra yazmış olduğu şiirlerinin hiçte az olmadığını gördüm. Neden şiir yazma işini ihmal ediyorsunuz diye sorduğumda, Yunus şiirlerini okuduktan sonra, şiir yazmaya ar ettiğini belirtmişti.

Kendisiyle ilgili olarak türkü sevgisini, hece şiiri sevgisini, Bekir Sıtkı Erdoğan’ı, Han Duvarlarını, Âşık Ruhsati’yi, Seyrani, Sümmani, Sefil Selimi, Emrah, Veysel, Ahmet Kutsi Tecer, Necip Fazıl gibi birçok isme olan hayranlığını sıralayabilirim. İrticalen türküler okur, şiirler okur. Canlı antolojidir desek yeridir. Ezberinde, seçilmiş o kadar çok şiir vardır ki şaşırırsınız. Divan şiirlerinden tutun da Cumhuriyet dönemi şiirlerine kadar, günümüz tanınmış hece şairlerine kadar çok şair ve şiiri barındırır hafızasında.

Âşık ve ozanlarla şiir atışmaları yapar. Sivas folkloru üzerine yaptığı çalışmalar da mevcuttur. Bu çalışmaları birçok araştırmacıya kaynak olmuş birçok öğrencinin yetişmesine vesile olmuştur. Revak dergisi başta olmak üzere yerel dergi ve gazetelerde yazıları ve şiirleri yer aldı. 

Şiirin, türkünün kaynağını –tabiat- olarak niteleyen Canozan, bir dörtlüğünde şöyle seslenmektedir.

Kaç sevdalı yolcu sığındı size
Bağrında kaç âşık saz çaldı dağlar?
Kerem’den Emrah’tan
söz etsenize                                   
Anlatın, onlardan ne kaldı dağlar?

Ali Şahin Canozan’ın bir diğer belirgin özelliği kitap tutkusudur. Kitabın, iyi kitabın kokusunu çok iyi alır. Sahafların yolunu zaman zamanda beraber arşınladığımız olmuştur. İstediği bir kitap oldu mu peşine düşer. Değerli bulduğu kitapların şeceresini tutar adeta. Hatta bir dönem eski kitap alım satım işine de girmişti. Kitaplarının ciltlemesine varıncaya kadar ilgili ve kitapla haşir neşirdir.

Ozanımız aynı zamanda iyi bir derlemecidir. Köy köy gezip hikâyeler, türküler derlemiştir. Araştırmacı yönünü hep canlı tutmuş, öğrenmekten ve öğretmekten hiç geri kalmamıştır. Mum sekili odaları, Gaze Düğünleri gibi unutulmaya yüz tutmuş kültürlerimizi yeni nesillere aktarmıştır.

Yazılarında kültür ve şahsiyetlere çokça yer vermiş, dili ve medeniyet tasavvurunu daima öncelemiştir. Ayrıca milli, kültürel değerleri kaybetmeden ilerleme, gelişme, şehirleşme konularına çok ehemmiyet vermiştir. ‘köyden geldikleri gibi kalmışlar’ eleştirisini birçoklarına yapmaktan çekinmemiştir.

Ali Şahin Canozan                          

        Asıl adı Ali Şahin’dir. 1945 yılında Ulaş ilçesine bağlı Başçayır Köyü’nde doğdu. İlkokulu Deliktaş Bucağında 1959 yılında bitirdi. Ortaokulu Ulaş’ta, Ticaret Lisesini Sivas’ta bitirdikten Sonra 1971-1973 yılları içinde Ankara da askerlik görevini tamamladı. 1974 yılında Sivas Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nde memuriyete başladı ve aynı kurumdan 1999 yılında emekli oldu. 1992 yılında Âşık Noksani ve Şiirlerinden Seçmeler ve Karasarlı Âşık Seyid’in Şiirleri isimli iki derleme eseri yayınladı. Çeşitli yerel gazetelerde yazılar yazan Ali Şahin CANOZAN, 10 yılı aşkındır Sivas Radyo ve Televizyonunda “Mısra Yağmuru” adlı şiir sohbetleri hazırlayıp sundu. Rahatsızlığı sebebiyle aktif edebiyat çalışmalarından biraz uzak kaldı. 2015 yılı Nisan ayında Sivas Belediyesi’nin katkılarıyla yayınlanan ‘Akşam Hüznü’ isminde kitapla şiirlerini sevenleriyle buluşturdu.

Canozan’ımıza, Allahtan şifa diliyorum.
Şiir kitabına da ismini veren ‘Akşam Hüznü’ şiiriyle yazımı sonlandırmak istiyorum.

Sağlıcakla kalın.

Akşam Hüznü

Âşıklar kanıyla kaynaşan akşam
Damlalar kaydırır yanaklarıma
Kızıl bulutlarla oynaşan akşam
Siyah kefen gezer ayaklarıma

Yavaşça sönerken ufkun yangını
Karanlıklar kaplar Tecer Dağı’nı
Bodur meşelerin boz yaprağını
Poyraz savuruyor ayaklarıma

Anma gönül anma ayrılık günü
Bir ölüm şarkısı kadar hüzünlü
Güneşin batıya gömüldüğünü
Gördükçe dalarım uzaklarıma

Her an aynı hayal, aynı çağrışım
Dalar uykusuna bu hoyrat başım
Nankör talihimle sonsuz savaşım
Elimi dert yapar şakaklarıma

Şu yanık ozanın derdini anla
Bir gün yaşamadı güzel cananla
Anlarsın vefasız beni zamanla
Bak titreme geldi dudaklarıma

İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 19 Ağustos 2015-Yazı No: 60
İrade Gazetesi-Ali Şahin Canozan-19.08.2015
 

7 Ağustos 2015 Cuma

Sivas’ın Öz Değeri Kadir Üredi

Sivas’ın Öz Değeri Kadir Üredi

Merhaba sevgili dostlar.

Sivas’ın öz değerleri yazı dizimde bu hafta Kadir Üredi ağabeyimi konuk etmek istiyorum. Kısa bir süre önce eşimle birlikte, evinde kendisini ziyaret ettiğimiz Üredi ailesinin selamlarını getirdim sizlere. Sevgili eşleri Remziye Hanım’ın Sivas insanına yakışan içten, samimi karşılamaları bizi ziyadesiyle memnun etti. Kadir Ağabey’in geçirdiği rahatsızlıklardan sonraki iyileşme sürecinin hızlı olduğunu görmek bizi ayrıca mutlu etti. Buradaki en büyük yardımcısı, hayat arkadaşı olan Remziye Hanım’ın göstermiş olduğu fedakârlıktan etkilenmemek mümkün değildi. Yüreğine gönlüne sağlık diyoruz kendilerine.   

Araştırmacı Yazar Kadir Üredi’yi bir kelime ile anlatır mısınız deseniz? ‘Beyefendi’ derim. Beyefendi kelimesini layığıyla taşıyan Sivas’taki en önemli kişilerden birisidir bence. Beyefendi kelimesinin içini tam olarak doldurmaktadır kendisi. Giyimi, hitabeti, konuşma üslubundaki yumuşaklılığı, duruşu, anlam yüklü sessizliği gibi birçok halini bu özelliğine dâhil edebiliriz. En önemli hasletlerinden diğeri aşk derecesinde ki Sivas sevdasını söyleyebiliriz. Daha çok özlemini çektiği eski Sivas aşkıdır bu. Yirmi yıla aşkındır aynı mahallede oturmamıza rağmen son on yılda Kadir Bey’le tanışma ve görüşme imkânım oldu.

2006 yılında yayınlanan ilk kitabı, ‘Bir Şehrin Beş Hali’ ile birlikte birçok insanın Araştırmacı Yazar Kadir Üredi’yi tanıma imkânı oldu. 2006 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın şehir kitabı seçilmesi, ödül alması Sivas’ımız için çok anlamlı olmuştur. ‘Şehrin Ahşap Zamanı’ geldi hemen arkasından. Güzel bir sürpriz de -yeni öğrendim- ‘Bir Şehrin Beş Hali’ kitabının devamı hüviyetinde yepyeni bir kitap ‘Evde misiniz ben geldim gardaş’ geliyor. Şuan yayınevinde, matbaada yayınlanma aşamasındaymış. En kısa zamanda raflardaki yerini alacak inşallah. Heyecanla bekliyoruz.

Kadir Bey’le Sivas yürüyüşleri yaptığımız sıralarda, önemli yapıların, yolların, su kanallarının önceki hallerini anlatırdı bana. Allah vergisi hafızası ve dikkatli haliyle, şehirde ne olmuş ne yapılmış bir bir anlatması beni hayretler içerisinde bırakmıştı o zamanlar.

Araştırmacı Kadir Üredi Bey’in gençlik yıllarında yazmış olduğu eserler maalesef babası tarafından o vakitlerin manav hüviyetinde olan aktarlarına baharat,  karşılığı değersiz kâğıt olarak satıldığından kaybolmuşlardır.

Kale Cami sadaka ve yitik taşları, Hükümet Binası, Kongre Sarayı, Jandarma Binası, Çifte Minare, Buruciye Medresesi gibi tarihi mekânların taşları üzerine, yapılışları ve onarımları üzerine ciddi manada kafa yormuştur. 1992 yılında Sivas halkının yakından tanıdığı Müjgan Üçer Hanımefendiyle tanışmasıyla edebiyat çevresine ilk adımını atmış oldu. Uzun yıllar Revak, Hayat Ağacı, Sultan Şehir, Sivas Kültür başta olmak üzere birçok dergide yazıları yer aldı. İrade Gazetesinde de zaman zaman yazıları yer almaktadır. Yazarımızın sade dili, imgelerdeki özgünlüğü, cümlelerdeki vurguları, asude dili yazılarını keyifle okutturmaktadır okurlarına.

Zarafet yüklü bir insandan özenli, estetik, güzel el yazısı ile Sivas’ı tanımak ayrı bir güzelliktir. Kalemini güzel kullanan, özenerek yazan insanlara hayranlığım her zaman olmuştur. İlkokul yılları olan 1940’lı yılların başında okul arkadaşlarının ve öğretmelerinin isimlerini, bu gün gibi hatırlaması insanı başlı başına hayretler içinde bırakıyor.

Kadir Bey’in koleksiyonculuk özelliğinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Kendileri çok iyi bir antika saat koleksiyoncusudur. Ziyaretimizde evinde çalışır vaziyetteki bu saatleri görmek güzel bir anı oldu bizim için.

Yazarımız gerek sohbetleriyle, gerek verdiği söyleşilerle her fırsatta gençlerle bir araya gelmekteydi. Bu durumdan memnuniyetini birçok zaman dillendirmiştir.

Şehirlerin sessiz tanıkları vardır. Bu tanıklar aramızda dolaşırlar ama biz bunların genelde farkında olmayız. Seksen yılı aşmış bir ömür Sivas’ımıza her dem tanıklık etmiştir. Ne mutlu ki böyle tanıkları olan şehirlere ve bizlere.

‘Sivas’ın Sessiz Gözlemcisi’ olarak bilinen Kadir Bey’e eşi Remziye Hanım’la birlikte sağlıklı uzun ömür dilerim. Teşekkür ederim.

Sağlıcakla kalınız.

Araştırmacı Yazar Kadir Üredi

1933 Sivas doğumlu. 1946 İsmet Paşa İlk Mektebi'ni bitirdi. 1952 Sivas Erkek Sanat Enstitüsü'nün 5. sınıfından ayrıldı. Çocukluğundan beri arkeoloji merakı olmasına rağmen,  okul ve sonraki dönemlerde dede, baba mesleği olan dülgerler sanatını öğrendi. Askere gidinceye kadar ve askerlik dönüşü Sivas'ta onlarca ahşap ev ve konağın inşasını yaptı. 1957 Sivas Cer Atölyesi'nin Modelhane Şubesi'ne işçi olarak girdi. Sanat Okulu'nda öğrendiği teknik bilgiler ve teknik resim okumayı bu işyerinde daha fazla ilerleterek uzman usta daha sonra da posta başı unvanlarını aldı. Çalıştığı süre zarfında, buharlı lokomotiflerin silindirleri, dizel lokomotiflerinin motorları yanında vagonların makinelerin yıpranan kırılan parçalarının yeniden dökülüp yapılması için yüzlerce model yaptı. 1987 yılında emekli oldu.

Kitapları:

Bir Şehrin Beş Hali - 2006 - Ötüken Neşriyat
Şehrin Ahşap Zamanı - 2009 - Ötüken Neşriyat
Evde misiniz ben geldim gardaş –2015 (En kısa zamanda raflardaki yerini alacak)


İlkay Coşkun          
İrade Gazetesi, 12 Ağustos 2015-Yazı No: 59
İrade Gazetesi - Kadir Üredi - İlkay Coşkun - 12.08.2015

3 Ağustos 2015 Pazartesi

Sivas’ın Öz Değeri Âşık İsmeti

Sivas’ın Öz Değeri Âşık İsmeti
Merhaba sevgili dostlar. 
Sivas’ımızın öz değerleri yazı dizisine bu hafta Âşık İsmeti ile başlamak istiyorum.  Gazete köşem için yazdığım bu yazı takdir edersiniz ki derinlemesine, geniş içerikli bir yazı değildir. Gerek gazetedeki köşemin hacmi gerekse de uzun yazıların gazete için uygun olmaması nedeniyle affınıza sığınıyorum. Sivas’ta Âşık İsmeti’yi tanımayan yok gibidir. Seksen yaşını aşmış ozanımıza Allah uzun ömürler versin. Abdulkadir Namlı ismindeki ozanımız daha çok Aşık İsmeti mahlasıyla tanınmakta ve bilinmektedir. İlerlemiş yaşına rağmen bulunduğumuz dost meclislerinde Âşık İsmeti ile karşılaşmalarımız oluyor. Yirmi seneyi aşkındır ozanımızı tanıma şerefine ulaştım. Çıkardığı kitapları işyerimize getirirdi. Kitabından şiirler okurdu. Âşık İsmeti şiiri bana sevdiren şairlerden birisidir. Gerek hafızası gerekse hitabet yeteneği, tatlı dili ve müşfik şiirleri beni her zaman etkilemiştir. Nurani yapısı, beyazlamış sakalları, nurlu yüzü bir asra şahitlik ediyor adeta. Pir-i fani görüntüsü,  vakur ve ağırbaşlı duruşu insana huzur veriyor. İnsanın sürekli dinleyesi geliyor. Feyiz alıyoruz varlığından.
Dini, tasavvufi ve hikmetli manzumeleriyle bir bütün adeta Âşık İsmeti. Şiirler ozanına ve ozanına şiirleri çok yakışıyor. Ozanımız hakkında yazılmış olan değerlendirme yazılarında daha çok mistik ve hikmetli deyişleri kapsayan tasavvufi yönü ele alınıyor. Gerek şiiriyle gerekse gençlerle sık sık bir araya gelmesi yönünden genç kalan ozanlarımızdan biridir Âşık İsmeti. Böyle kıymetli birisinden kim istemez ki nasihatler almayı, hikmet dolu hikâyeler ve şiirler dinlemeyi.
Şairlik, yazarlık bir dil işçiliğidir. Allah ömür ve sağlık verdiği müddetçe bu işçilik devam etmelidir. Yarım asrı geçkindir bu işçiliğe devam etmektedir ozanımızın.

Dert çekmek, derdi olmak, çile ızdırap çekmek, yetim olmak, fakir olmak gibi olumsuzluklar insanın kaleme sarılmasını tetikliyor olmalı. Sekiz çocuğu büyütmek, iaşelerini kazanmak, onları okutmak ve hayata hazırlamak önemli dünya işlerinden olmuştur. Her insanın ömrü hayatında dönüm noktaları vardır. Önemli olan bu dönüm noktalarını iyi görmek, iyi değerlendirip iyi yaşamaktır. Ozanımızın yirmili yaşlarda bade içmesi dönüm noktası olsa gerek. Diğerkamlık insan ilişkilerinde en önemli, en kıymetli hasletlerdendir. Kişisel fayda gözetmeden diğer insanlara, insanlığa faydalı olmayı düşünmek ve faydalı olmak ne kadar güzel bir haslettir.  

‘Çiçek açmayı, bülbül ötmeyi kimden öğrendiyse bende âşıklığı ondan öğrendim’ diyen ozanımız, her ne kadar ustasının ve çırağının olmadığını belirtse de, Âşık Furkanı ve başka ozanların İsmeti’yi örnek aldıklarına göre ustası ve çırağı var diye biliriz ozanımızın. Feyiz aldığı şairler ozanlar çoktur elbet. Âşık Ruhsati, Abdurrahim Karakoç, Baharözlü Âşık Feryadi başta olmak üzere birçok isim sayabiliriz.

Mektuplaşmalar, atışmalar, âşıklar bayramı, ozan meclisleri, dost meclisleri gibi birçok etkinlikte bulunan ozanımız halkın içinde halkla beraberdir. Aynı zamanda iyi bir arşivcidir ozanımız. Fotoğraflar, mektuplar, buluşmalar ve bunların kayıt altına alınmaları çok önemlidir ozanımız için. Program ve etkinliklerin küçüklü büyüklü olmalarına bakmaz. Yerine göre ilkokul öğrencilerle de buluşur, âşıklar bayramında da kürsüde şiirleriyle tatlı sohbetiyle yerini alır.
Merak ve öğrenme isteği olan ozan, her zaman yenilik ve üretme peşindedir. Eğitime, öğretime, hocalara önem verdiğini birçok şiirinde dillendirdiğini görüyoruz. Ozanımız, hece şiirlerin birçok türünü kalemine almıştır. 

Halk edebiyatında yöresel kelimelerin gündelik hayatta kullanıldığı gibi yer alması akıcılığı, canlılığı sağlar. ‘Boş işlerin peşinde’ isimli şiirinde ozanımız;

‘İsmeti’yim olmuşum rüyaların çırağı/ Pir elinden içince yakın gördüm ırağı/ Perdeleri yırtanın dağlar olur durağı/ Boş işlerin peşinden yelmeyinen olmuyor.’

‘Beş on derde durup eyvah mı derim/ yüreğimde yara yüz olmayınca’ diyen ozanımız Allaha teslimiyetin kodlarını bize veriyor adeta.

‘Kalbim bir arının kovanı gibi/ iyilerin sevdasıyla doludur’ diyen ozanımız dünyaya, insana bakışının portresini çizmiştir adeta.

Ozanımızın nasihat içerikli şiirinden bir dörtlük paylaşmak istiyorum.

‘Selamım var halleri hal içinde bilene/ doğru demiş söyleyen ilmin başı sabırdır/ çetin dağlar üstünden aşıp yoldan gelene/ olgunlaşmak istersen kulun işi sabırdır.’

Kendi üzerinden de nasihatleri vardır ozanımızın.

‘İsmeti’yi sorarsan derdinden ders alıyor/ Hikmetleri düşünüp derinlere dalıyor/ Sabırlara sarılıp anca öyle kalıyor/ Kaderinden hiç kimse ötelere kaçamaz.’

‘İsmeti’ye sorarsan yerde neyi arıyor/ Bilmiyor ki kendini boş şeylere yoruyor/ Sevdiğimin önünde yedi perde duruyor/ İman öze inmeden kulun gözü açılmaz.’

Başka bir şiirinde, dünyaya bakış açısını gösteren berceste bir mısra adeta.

‘İsmeti’yim dersliyim bahçelerin gülünden’

Âşık İsmeti

1934 Sivas Kâhtalı Köyü doğumlu. İlbeyli yöresi şairlerindendir. 1945 yılında babasının ölümü üzerine iki kardeş yetim kalır. 1968 yılında köyünden Sivas’a göçer. Okuma ve yazmayı sonradan öğrenir ve İlkokul diplomasını kendi imkânlarıyla sonradan alır. 1979 yılında Sivas çimento fabrikasından emekli olur. Sekiz çocuk babasıdır. Bu güne kadar hakkında dokuz kitap hazırlandı. Ulusal ve yerel birçok televizyonda, radyo ve gazetelerde yer aldı.

Âşık İsmeti ozanımıza sağlıklı, hayırlı, uzun bir ömür dilerim.
Ozanımızın güzel bir şiiriyle yazımı sonlandırmak istiyorum.
Sağlıcakla kalın.

Yolcuyum

Varsın güneş saklansın bulutların ardına
Aklar ile karanın arasında yolcuyum
Beni davet ederler hakikatler yurduna
Cevap ile sorunun arasında yolcuyum

Ansızın gelip geçti kazancım yok dünümde
Korkular korkutmadı ümit vardı günümde
Dereler derinleşsin dağlar dursun önümde
Kolay ile zorunun arasında yolcuyum

Tepeleri düzleyip dumana yol gösterdim
Sevenlere saygımı sorana hal gösterdim
Toprak oldum serildim göğsümde gül gösterdim
Çiçek ile arının arasında yolcuyum

Gözüme izin verdim doyası yaşı aksın
Teselliye gerek yok ağlatan dönüp baksın
Ateşle kardeş oldum yakarsa hemen yaksın
Külü ile narının arasında yolcuyum

İsmeti'yi sorarsan gününe gün ekliyor
Atım binek taşında gem vurulmuş bekliyor
Bilmiyorum terkime yükleyen ne yüklüyor
Bu gün ile yarının arasında yolcuyum

7 Ağustos 1992
Tepedeki Işık... Âşık İsmeti Sivas


İlkay Coşkun                                
İrade Gazetesi, 05 Ağustos 2015-Yazı No: 58
İrade Gazetesi - Aşık İsmeti - İlkay Coşkun