19 Ocak 2019 Cumartesi

Putin Müslüman mı?

Putin Müslüman mı?

Hıristiyanlar ve Yahudiler bir oldular, Müslümanlarsa yüz parça (Ali Şeriati)
 
‘Putin Müslüman. Abama Müslüman. Prens Charles Müslüman’. Bunlar gibi birçok tanınmış isme Müslüman denmesi en azından kulağa hoş geliyor. Obama’nın, Barack isminin yanına Hüseyin bile eklendi bir ara. Sonra nedense Hüseyin ismi bırakıldı. Açık söylemeliyim ki bu tür konuların araştırmasını yapmadım ve ilgi de duymuyorum açıkçası. Kendimce konunun mülahazasını yapmak istedim sadece.
 
Doğru-yanlış fısıltı haberleşme kanalından bunun gibi birçok haber kulağımıza ulaşıyor. Amerika, İngiltere ve Rusya dünyayı yöneten bilindik ülkeler. Böyle söylentiler sanki Müslümanların affedersiniz gazını almaya yönelik hamleler gibi geliyor bana veya ‘benim babaannemde başörtülü’, ‘bende sizdenim’ demek gibi moda bir tabir kurnazlığını da barındırıyor olabilir. Batılı bazı devlet adamlarının bisiklet sürerken ki görüntülerini paylaşıp ‘ne kadar mütevazı bir devlet adamı’ algısını yayıp bu ülkelere hayran kitlesi oluşturma çabasına benziyor bu durum. Ülkelerin birbirine jestleri tabii ki olabilir. Dini bayramları kutlama, iftar verme gibi jestler olabilir ama samimiyet illaki sorgulanmalıdır.

 
Açıkçası kim Müslüman kim Müslüman değil sınıflandırmalarına takılmak yerine sonuca ve öze bakmak daha mantıklı geliyor bana. Son yıllarda Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ile iki ülkedeki darbe süreçleriyle birlikte devletler ve başkanlar arasında ki yakınlaşmaya şahit olduk. Nicolas Maduro’nun dinini öğrenme, sorgulama gereği duymadık bile. ‘Devletlerin liderini Amerika mı seçecek?’ Maduro eleştirisi bize ne kadar mantıklı, doğru ve insancıl geldi. Bunu söyleyenin Hıristiyan olması Komünist olması çokta sonucu değiştirmez ve etkilemez de. Kendilerini özgürlük ve demokrasinin hamisi ve havarisi kandırmacasın da olan bu ülkeler trajikomik hallerini ve iki yüzlüklerini bir kez daha dünyaya göstermiş oldular. ABD ve Avrupa ülkelerinin Venezuela’da açık seçik darbenin yanında yer almaları itibarlarını kaybetmelerine vesile olur inşallah.

Velhasıl sorular içinde sorular hep var. Küçük bir menfaat için aynı anneden doğan iki kardeşin dahi kavga edebildiği dünyamızda devletlerin güç ve menfaat mücadelesi tarih boyu hep oldu ve olacaktır ama her türlü olumsuzluğa rağmen Allah, düşmanın bile merdini nasip etsin ne diyelim.


 
İlkay Coşkun
28.01.2019

13 Ocak 2019 Pazar

Şairin İmtihanı

ŞAİRİN İMTİHANI
 
Şair, son model arabaya binebilir mi?
 
Sırtını kalorifer peteğine yaslayarak çok iyi şiir yazılamayacağına inananlardanım. İyi şiir yazmak için üşümek gerekir. Masa başı şiirler kendini çabuk ele verir. Kurgudan çok yaşanmışlık şaire değer katar. Son yıllarda yeni son model binek otomobillerin arttığı, eski otomobillerin azaldığı bir ortamda, şairleri bunlardan uzak tutmak anlamsız olur. Zahiren son model arabaya binilmesinde çok bir sorun olmasa da şairin deruni yanına nasıl bir tesiri olur irdelemek gerekir. Para ve imkân ile her dem haşir neşir olan kimi şairin fakir edebiyatı yapması itici gelir insana. Şairin, lüksü yaşama özgürlüğü vardır elbette ama okurunda bu yazdıklarına inanmama gibi bir lüksü her zaman olacaktır. Bana göre lükste olsa eski model arabalar şaire daha çok şiir yazdırır gibi geliyor bana.
 
Şairin makbulü
 
Şiir daha çok kulak ile sevilir. Az okuyan ve daha hazırcı bir toplum olduğumuz için aynı müzikte olduğu gibi sesi ve görüntüsü olan şair daha çok kitlelere ulaşır. Makbul şair, afyon etkisindeki retoriğe ayarlı kitleleri mayıştırır. Radyocu ve televizyoncu olanı daha makbuldür. Popülarite bu alanda da kendini hissettirir. Benlik histerisine kapılan kimi şair üretmeden çok tüketir kendini. Şiir dinletileri, kitap fuarları, söyleşiler, çalıştaylar, sempozyumlar derken diyar diyar gezen şair daha çok makbul gibi gözükebilir. Şiir kitabını çok satabilen şair makbuldür. Çok satıyor ukalası ve serbest piyasa kapitali olan daha çok yer bulur. Maddiyatı iyi olan şair, çoğu sponsorluğunu kendi üstlendiği için avantajlı konumdadır. Her alanda olduğu gibi güzel bayan şair her zaman daha çok aranılandır. Yazdıkları bir şekilde de olsa kabuldür sanki. Son tahlilde şairin dirisinden çok ölüsü makbuldür derler de inanmazdım.
 
En çok ve en kolay eleştirilen şair
 
Her üç kişiden beşinin şair olduğu türünden insana itici gelen kelime oyunlarıyla şairlerin çokluğuna eleştirel göndermeler yapılır. Şiir kitaplarının okunmadığı söylenerek yine şairler hedef tahtasındadırlar. Hele bir de romana, hikâyeye, nesre yönelen bir zaman şiir yazanların eleştirdiği ilk camiada şairlerdir. İşin ilginç yanı şairi, şair daha çok eleştirir. Gözden çıkarılan şair hedef tahtasına konularak ben iyi şairim bilinçaltına verilmeye çalışılır. Şairi şiirden soğutmaya çalışan, şiiri sadece kendisinin yazdığına inanan veyahut başkalarını inandırmaya çalışan bir güruh var her zaman. Gerek sağda gerek solda şairler hep bir sınıflandırmaya tabi tutulur. Beş soldan iki sağdan verilen şair isimleri aritmetik olarak çoğaltılır. Siyah punto ile yazılan bu isimler yaşayan şairler için daha çok al gülüm ver gülüm şeklinde tezahür eder. Birçok dergi editörleri şairlerin mesajlarına geri dönmezler. Kimi dergilerde şiirler, boşlukları doldurmakta kullanılır çoğu zaman. Özellikle dergi camiasında şairin mümkün mertebe şiir yazmaması arzu edilir. Dergiler en çok şairlerden beslenir ama dergilerin bir numaralı şamar oğlanı da şairlerdir.
 
Kalın sağlıcakla.
 
İlkay Coşkun
21.01.2019
 
Yazı No: 9

9 Ocak 2019 Çarşamba

Kese Kâğıdına Kulp

Kese Kâğıdına Kulp

Naylon poşet mevzusunun çok ele alınmasının insanları amiyane tabirle baydığı söylenmekte. Son zamanlarda naylon poşetin paralı olması ve bu durum karşısında takınılan olumlu ve olumsuz tavırlara bu aralar bolca şahit oluyoruz. Tenkit olmadan tekamül olmaz diyerek biz yine de bu konunun mülahazasını yapalım.

Bu konu hakkında bilgi eksikliklerimiz var. Marketlerden alınan yirmi beş kuruşun on beş kuruşu devlete geri dönüşüm katkı payı olarak dönmektedir. Markete on kuruşu kalmaktadır. Nisan 2019 tarihinden itibaren de kasalar da reklamsız poşete geçileceği söyleniyor.

Olumlu davranışlar öğretilebilir, eğitilebilir bir gerçek. Naylon poşet kullanımının çok olması ve çevreye verdiği zarar biliniyor. Bu bilindik ayrıntılara girmek istemiyorum. Yüzde kırklar elliler seviyelerinde kullanımın azaldığı şimdiden dillendirilmektedir. Paralı olması tüketimi illaki azaltacaktır. Bu uygulama ile file, kese kâğıdı, bez çantaya yöneliş gün geçtikçe artacaktır. Gönül isterdi ki naylon poşet kullanımını azaltmak için devletimizden önce çevreciler, gönüllü kuruluşlar, sivil toplum örgütleri tarafından projeler geliştirilerek toplumu bilinçlendirme yönüne gidilseydi keşke. Ayrıca naylon poşet kullanımı çevre ve israf sorunlarımızın sadece bir parçası durumundadır. Bunu da görmemiz gerekiyor.

Naylon poşeti birkaç kez kullanıp sonunda da çöp poşeti olarak değerlendiren insanımızı çokta eleştirmemek gerekir. Hani bir kitabı, dergiyi, gazeteyi onlarca insanımızın okuyup değerlendirdiği gibi bir tasarruf yönümüz her alanda var. Dar gelirli fakir insan paraya daha çok ihtiyaç duyar. Çünkü para ısınmadır, ekmektir, barınmadır. ‘Yanan kavurga sıçrar’ sözünü boşuna kullanmamış büyüklerimiz. Plastik ve kâğıt atık gibi geri dönüştürülebilen çöplerimizi bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi biriktirerek paraya dönüştürebileceğimiz projeler geliştirilse keşke. El eli yıkar elde yüzü yıkar sonuçta. 

Her ne kadar uygulamanın zamanlaması noktasında haklı bir itiraz olsa da iyi bir uygulama olduğu kanaatini taşıyorum. Alt ve orta gelir seviyesinde olan insanımızın kışın ısınma giderleri ve ekonomik krizle beraber zamlar daha çok etkilemişken küçük bir meblağda olsa yirmi beş kuruşun zamansızlığına dikkat çekmek istiyorum.

Bir de madalyonun diğer yüzü var. Fakir bir insan ne kadar naylon poşet kullanıyor? Ne kadar alışveriş yapabiliyor gibi sorular olayın başka bir boyutu.

Ayrıca naylon poşetlerin tamamen ücretli olduğu da yok. Ekmek, meyve, sebze gibi marketin iç reyonlarında reklamsız poşetler bedava verilmektedir. İleri de bunlarda da bir dönüşüm olacaktır muhakkak. En azından şimdilik uygulamaya uyum sürecinde bu geçiş zaman kazandıracak hepimize. Poşete para ödemek istemeyen ve çöp torbası kullanım alışkanlığı olan insanımızın şimdilik ihtiyacını giderecektir. Aynı zamanda bazı manavlarda yıllardır meyve ve sebzeleri koydukları kese kâğıdı kullanımı var. Zamanla bu kese kâğıtlarına tutacak bir kulp yaparlar belki.

Nasıl ki kapalı alanlarda sigara yasağı uygulamasında da zorlanmalar ve yeni duruma itirazlar oldu ama şimdi kapalı alanlarda sigara yasağına gayet güzel uyum sağlandı. Paralı poşet uygulaması da bir nevi buna benziyor. Çokta abartmaya gerek yok bence.

Velhasıl olumlu ve olumsuz yönleriyle hayat mücadelemiz devam ediyor.  Her şeye rağmen merhum Neşet Ertaş'ın dediği gibi;

“Tel kırılsın da gönül incinmesin” yeter ki.

Kalın sağlıcakla.

İlkay Coşkun
14.01.2019


Yazı No: 8

3 Ocak 2019 Perşembe

Tevazu Dediğin

Tevazu Dediğin

Yek katre-i hûnest, sâd hezârân endişe (İnsan üç beş damla kan ve bin bir endişedir) Sadî Şirazî
İnsan, algılarını, bakışlarını hangi alana çevirirse onu görüyor. Daha çok kolay görülebilen maddeyi amaç edinen insan, kolay görülemeyen özü, derinliği, huzuru ihmal ediyor. Benlik duygusunu beslerken bireyselliğini ve yalnızlığını körüklüyor adeta. Para, makam, imkân paylaşımına odaklanmış çağımızın kapitalist insanı, bu alanı işgal edip hırs denizinde boğuluyor adeta.

Hani tarihi menkıbelerde çok duymuşluğumuz vardır. Âlimlerin makamı, şöhreti ve parayı ellerinin tersiyle ittiklerini ve bu alandan fersah fersah kaçtıklarını çokça okumuşuzdur. İnsanların problemleri tarihten günümüze her ne kadar şekil değiştirse de özünde hep aynıdır. Her nasıl ki Somuncu Baba’nın sırrının ortaya çıkması sonrasında Bursa’dan ayrılarak, Kayseri, Aksaray, Darende gibi Anadolu’nun diğer noktalarına gidişi önemli bir örnek olarak hafızalarımızdadır. Asra bedel günlerden biri olan 15 Temmuz’da İstanbul’da belediyenin süs havuzunda abdest alarak darbecilerinin karşısına çıkan kahraman insanımızın sonrasında kameralardan, şöhretten kaçışlarını da görmüş olduk.

Her dem tevazu gösteren insan özünü bulmakta ve özellikle zor zamanlarda çevrelerine varlıklarını hissettirmektedirler. Her ne kadar batılı ecnebilerin organizasyon ve pr çalışmalarına yenik düşüyoruz görüntüsünü sergilesek de, bu hali daha plansız ve doğal yaşadığımız aşikâr. Bu tür planlar ve projeler her alanda savaşırcasına üzerimize salınıyor ve bizi daha bitkin ve çaresiz gösteriyor. Bu savaş hali kötüler kazanıyor görüntüsü verirken, insanlığın ortak paydasında kayıpların önünü açması da büyük bir problem olarak gözüküyor.

Hani dualarımızın bir bölümünde isimleri unutulmuşlara dua ve rahmet okuduğumuz olur. İsimleri unutulmuş, belki de nesilleri kesilmiş tevazu timsali insanları tarihin her döneminde görmek mümkün. “Çerçiyi oturak, tarlayı bıtırak batırır” diyen dedelerimiz günümüzün sıkıntılarının benzerlerini yaşamışlar ve sıkıntılara karşı uyarılarını yapmışlardır. Her türlü olumsuzluğa rağmen mukaddesatı olan necip milletimizin insancıl, hümanist yanı her dem filizlerini yeni nesillere aksettirmektedir.

Her ne kadar tevazu mekanizması, benlik duygularının denizinde olmadığı kadar sığlaştığı görülse de her türlü olumsuzluğa rağmen bir yerlerde yaşatıldığı da bir gerçek. Örselenen, saldırıya uğrayan vicdan sahibi, Allah korkusu olan güzel insan, her türden yarasına rağmen bir yerlerde yeşeriyor. “Taşı ursan cabalak öledi. Cabalak taşa ursan yine cabalak öledi” diyen Azeri atasözünde, taşı serçeye vursan da serçe ölüyor, serçeyi taşa vursan da yine serçe ölüyor. Çünkü narin olan serçedir. İyiyi, güzeli, adaleti, doğruyu ve tevazu gibi birçok hasleti yaşatmak daha fazla emek gerektiriyor.
 
Ego ile çevrelenmiş insanlar zannediyor ki dolaşımda sadece kendi mensupları var. Tevazu sahibi insanları görmek dahi istemiyorlar.
 
Ne şöhretli, ne çok zengin dedikleri kodaman insanlar
Breh breh!
 
Bilinmeli ki;
Kısacık insan ömrünün, doğum ve ölüm aralığı ucun ucuna.
 
Kalın sağlıcakla.
 
İlkay Coşkun  
07.01.2019

Yazı No: 7