31 Ocak 2016 Pazar

Büyük Devlet


Merhaba sevgili dostlar. 

Bir uydu ya da bir uzay aracında olup insanların amansız koşuşturmalarını, savaşlarını ve gereksiz güç gösterilerini izlemek isterdim. Bu mücadele içerisinde insanların hiç ölmeyecek gibi davranan hallerine dakikalarca kahkahalarla gülerdim herhalde. Ayın, yıldızların, güneşin, atmosferin altında küçücük bir zerreden ibaret olduklarını insanların kulaklarına fısıldamak isterdim.

Ecdadımız devletin, ümmetin birlikteliğini, büyüklüğünü her daim öncelemiştir. Görkemli, bir o kadar da muhteşem eserleriyle İslam medeniyetine büyük hizmetler sunmuşlardır. Bir taraftan da dünyanın geçiciliğini, insanın ölümlü olduğunu uygulamalarıyla, eserleriyle göstermeye çalışmışlardır nesillere.

Haksızlıklara, zulümlere karşı vicdan sahibi bütün devlet adamlarının mücadele etmesi gerekmektedir. Batıl’ın tek vücut olduğu dünyamızda, hakkı savunanların tek olmak gibi bir lüksleri yoktur. Biz Müslümanlara bu anlamda çok iş düşmektedir. İlkönce kendi içimizdeki sorunları halledip daha sonrada dünya üzerinde sözü geçen devletler haline gelebilmeliyiz. İnsanların cebinde ne kadar çok parası olursa olsun devletin hakiki kudretinin önüne geçememektedir. Dünya üzerinde devletlerin gücü, dünyanın gidişatını belirleyen en önemli unsurdur. Osmanlı imparatorluğu ruhu tekrar neden Müslüman devletleri içerisinde doğmasın? Bu ruha neden bizler öncülük etmeyelim ki.

Müslüman âlemi kendi içinde ki ihanet şebekeleriyle uğraşmaktan gelişmeye, büyümeye fırsat bulamıyorlar bir türlü. Bu durumu bizler ülkemizde aşikâr bir şekilde yaşıyoruz. Devletlerin gayri resmi stratejileri olmasa birçok sorunun çözümünün kolaylaşacağına inanıyorum. Din üzerinden hareket ettiklerini iddia eden bazı çevrelerin hallerini ise anlamakta zorluk çekiyorum. Sonuç olarak, her ne kadar -devlet herkesin- dense de bu gördüğümüz ihanet şebekeleri -devlet sadece bizim olsun-un savaşını veriyorlar kendilerince. Ne kadar aykırı sesler çıksa da devletimizin önderliği ve himayesinde yaşamaya devam edeceklerdir birçokları Allah’ın izniyle.

Büyük devlet, büyük millet, büyük medeniyetler kurmuş bir neslin torunlarıyız. Bizler, Selçuklu, Osmanlı ve ardından Büyük Türkiye bilincini her türlü sıkıntılarımıza rağmen içimizde yaşatmaya devam etmeliyiz. Günü gelir Alparslanlar, Ertuğrullar, Fatihler, Atatürkler çıkar içimizden. Bütünü oluştururken manevi değerlerimiz, dini değerlerimiz, aile kurumumuz, kültürümüz gibi birçok hasletimiz önem arz eder her daim.  Bu bütün içerisinde beliren ara renkler, büyük parçaları birbirine perçinleyen harç gibidir. Günümüzde sadece, ya -yaşasın kralım- ya da –kahrolsun-u yaşamamalıyız. Olaylara karşı hoşgörümüzü ve öz eleştiri yetilerimizi kaybetmemeliyiz hiçbir zaman.

Son yüz yılda, “büyük medeniyet” ülküsüyle yola çıkanlar, “daha iyi bir hayat” anlayışına dönmeseler idi, bizler çoktan büyük medeniyetimizi kurmuştuk bile. Yeter ki insanın içinde o ruh olsun. O kararlılıkta olanlar, yalın ayaklarıyla bile büyük medeniyetini kurmak için yola çıkarlar diye düşünüyorum.

Biz Müslümanlar, farklı coğrafyalarda olsak bile, aynı dünyada yaşayıp aynı dünyada öleceksek fazla konuşmamıza gerek yok. Safları sıklaştıralım yeter. 

Kalın sağlıcakla.


İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 03 Şubat 2016-Yazı No: 84
İrade Gazetesi-Büyük Devlet-03.02.2016-İlkay Coşkun
 

23 Ocak 2016 Cumartesi

Kar Manzaraları


Kar Manzaraları
 
dışarıda kar, dışarıda boran, dışarıda beyaz örtü
öyle çok yağıyor ki içime, üşümem soğuk kış
 
Ne kadarda teknoloji ilerlese, toplumların kültürlerinde, yaşantılarında tabiat şartları hala başrolünü oynamaya devam ediyor. Eski kara –kırç- deniyor Anadolu’da. Eskimolarda karı betimleyen, karı ifade eden, otuza yakın kelime var lügatlerde. Kar yılında hem varlığa hem de yokluğa şahit oluyor canlılar.
 
Zemherinin en çetin zamanlarında kar beyazlığıyla, saflığıyla kendini göstermeye devam ediyor. Etkili bir kar yağışını ajanslar ilk haber olarak geçiyorlar. Gazete ve televizyonlarda “Kar esareti” - “kara kış” başlıklı haberleri en çok savaşların sürdüğü Müslüman âlemini ve biz Anadolu insanının içini acıtır. Esir alan kar, esir alınan biz insanlarızdır. Yeryüzünde oluşan birçok olumsuzluklara karşı soğuğuyla, tipisiyle, karanlığın karşısında kar, o ak haliyle mücadelesini verir, serilir gözlerimizin önüne. Annenin hamilelik ve doğum sürecinde ki gibi kış sancısını çekiyor mevsiminde. Uyku halindeki bitkileri, hayvanları hatta insanları temizleyip bahara, yaza hazırlıyor adeta. Atmosferde bulunan kirli havayı temizleyip yeryüzüne inerken, mucizevî bir şekilde hala beyazlığını muhafaza ettiğine şahit oluyoruz.
 
 Bozkırda göz alabildiğince uzanan kar görüntüsünde, yiyecek kaygısına düşmüş kuşların ve başka hayvanların telaşını görürüz kimi zaman. Yağışıyla, duruşuyla musikinin en güzel örneklerini sunuyor kar belki de ama birçok hayvanın yiyecek kaygısıyla kar üzerindeki mahzun duruşları görünen bir gerçek. Görkemli kar manzaraların gerisinde yoksul görüntülerde yaşanıyor çoğu zaman. Kar zengin için eğlenceyi beraberinde getirirken, fakir insan için zorluk demek, çaresizlik demek, açlık demek, ölüm demek ne yazık ki. Suriye’nin kuşatma altındaki Madaya ve birçok bölgesinde yaşanan açlık ve beraberinde gelen ölümler gibi. Hayatın gerçekleri bir bir yaşanıyor demek aslında. İnsanların hayvanların ve bütün canlıların kar esaretinden uzak, evi barkı, yiyeceği, suyu olsun istiyor gönül.
 
Her türlü olumsuzluklara rağmen, karın yakıştığı ülkeler, şehirler vardır. Mesela Sivas’ımıza kar çok yakışıyor. Yıldız Dağı gibi kayak merkezleri bozkır şehirlerine yeni imkânlar alternatifler sunuyor.
 
kar’a bakıp ta karamsar olma
zifiri gecelerden ne şafaklar sökülür
yağar rahmet uyanır tabiat
beyazlar dökülür toprağa
goncalar filizlenir
güller açar yarınlara
 
Bütün güzellikleri, nimetleri bizlere sunmuş Yaradan. Tedbirini, önlemini alan insana kar bütün güzelliklerini, imkânlarını sunuyor aslında. Kartopu, kardan adam, kızak ne çok çocuğu sevince boğuyor. Kış turizmi ile ne çok ülke ve şehir ihya oluyor. Vücutta dinçlik, bedende sağlık sunuyor biz insanlara. Seksen yaşına gelmiş, soğuk iklimlerde yaşayan insanlar ile sıcak iklimlerde yaşamış olanların görüntülerine baktığınızda ne demek istediğimi anlarsınız. Sıcakta kendini salan cisimler, soğukla gergin, katı ve sert halini almaktadır. Karla birlikte içme sularımız dolup taşmakta, nebatat en doğal gıdasını almakta ve akabinde varlık, bolluk, zenginlik zuhur etmektedir. Ne kadar da kayıp düşme tehlikesinde olan insanın, başı eğik dolaştığına şahit olsanız da soğuk iklimlerin insanları daha dost canlısı oluyorlar birçoklarının aksine. Kar, insanın hastalanmaması için adeta panzehirini devreye sokup mikropları kırmakta ve nefesleri rahatlatmaktadır.
 
aktı kar, paktı kar, yağdı kar
maske üstüne maske, dağdı kar
 
Kış üzerinden yazın, yaz üzerinden kışın tüyoları alınır. Uzun kış gecelerinin bereketi ise bir başkadır. Yazan, çizen, okuyan insan için uzun bir zaman dilimidir kış geceleri. Yatsı namazından sonra uzunca bir gün uzanır önümüzde. Sıcak çay eşliğinde doyumsuz dost muhabbetlerinin yeri bir başkadır meclislerde. Yeni yeni kapılar açılır buralardan. Dost meclislerinde bulunmayan insan içinse, bir nevi kış uykusu gibidir bu zaman dilimleri. İnsan, ruhunu ve bedenini dinlendirir, arındırır. Kasvet hali ruhtaki değişmelere işaret eder çoğu zaman. Dört mevsimin içinde kış, yaşlılığa karşılık gelir ve ölümleri ve akabinde yeni doğumları beraberinde getirir.
 
Zamanı gelir kış çözülür, ateşlerde kalır kar. Cemrelerle beraber erik ve kayısı çiçekleri sarar dört bir tarafı.
 
Kar temalı bir şiirimle yazımı sonlandırmak istiyorum. Sağlıcakla kalınız.
 
 
İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 27 Ocak 2016 - Yazı No: 83
İrade Gazetesi-Kar Manzaraları-İlkay Coşkun-27.01.2016

 

17 Ocak 2016 Pazar

Sanat ve Toplum

Sanat ve Toplum

Merhaba sevgili dostlar.

Sanata ve topluma salt eleştiri yönünden bakmak, hem kısır döngüyü hem de tek taraflı bakış açısını beraberinde getirecektir. Toplumun beğeni ölçüsü, kültürü, gelenekleri, yaşam şekli, gelir düzeyi, dünyaya bakış açısı, inancı, çevresi, genleri gibi birçok faktör sanatın toplum üzerinde ki etkinliğini göstermektedir. 
 
Geniş bir alanda zuhur eden sanatın kolları, toplumun damarlarında girift halde yerini alır. Tam olarak kritiğini yapma imkânı da vermemektedir aslında. Daha çok bizi sorularla karşılayan bu alan, kime göre, neye göre, hangi şartlara göre türünden onlarca soruyla muhatap eder.  Sanatçının hali melali, sanatın yaygınlığı, zanaata varıncaya kadar evrimleşerek yol alması bize önemli ipuçları verir. Kapsayıcılığından kaynaklanan kabul edilme ve edilmeme hallerini daha aleni yaşamaktayız. Belli başlı daha çok kabul görmüş alanlar üzerinden, olayı kritik etmek en doğrusu olacaktır.
 
Sanatı, beğeni ölçütlerinin sınıflamasından ziyade, daha çok topluma dayatma, reklam üzerinden bir -sürü psikolojisi- oluşturma tabii ki imkânlar ve ulaşılabilir vasıtaların olması gibi faktörler etkilidir. Popülerlik gibi bir alanın doğal veya yapay şartlarla oluşmasını da gözlemlemekteyiz.
 
Sanat, insanı olgunlaştıran insana değer katan, insanı incelten, yontan, daha keyifli, daha kaliteli bir hayata taşıyan bir olgudur. Tarihi konaklara girdiğimiz zaman atalarımız için ne ince ruhlu, zevk sahibi insanlar olduklarını söylediğimiz zamanlar çok olmuştur. Sanatın yanında algılarımızı, bakış açılarımızı geniş tutmalıyız. Sanata karşı ön yargılarımızı kırmalıyız. Olaya şöyle bakmalıyız. Parayı önceleyen işlerle meşgul olunursa para büyür, kültür ve sanatla uğraşılırsa insanın ruhu zenginleşir. Eleştirmeden ve yargılamadan, iyi bir arabaya binme ile iyi bir dergide yazma olayına bu çerçeveden bakmak gerekiyor ne dersiniz?
 
Olgun, tevazu sahibi bir insanla sohbet etmek nasıl ki bizi mutlu ediyorsa, sanatkâr bir insanda bizi dedikodudan, boş işlerden alıkoyacak demektir. Bilginin, insanı yetiştirmenin önemli görüldüğü toplumlarda sanatkâr gerçek değerini bulur. Savaş ve kargaşa hali, sanatın ve sanatçının en büyük düşmanıdır. Bir yerde sıkıntısını önceleyen insan, sanatı daha arka planda tutmakta hatta lüks olarak görebilmektedir. Diğer bir bakış açısıyla sanatla haşir neşir olan insanın kavga ve savaş haline daha az itibar edeceği aşikârdır. Bu hal toplumun bilinçlenmesi noktasında katalizör görevi üstlenip akıl, fikir, şuur üçlemesini daha da sağlıklı çalışmasını sağlayacaktır. İnanç, ülkü, ahlak, dava ve daha geniş anlamda insaniyet ve hümanistlik gibi kavramlar daha tercih edilir hal alacaktır.
 
Sanatın ve sanatçının korunması için, içini tam manasıyla gerçek paydaşlarıyla doldurup, niteliğini artırma yönünde emek verilmesi gerekmektedir. Maalesef günümüzde nasıl ki özgürlük kelimesine sırtını yaslayıp, büyük savaşlar planlanıyor ve uygulanıyor, sanat kavramı da ideolojik saplantılara malzeme yapılabiliyor aynı zamanda. Sanat adı altında ahlaksızlık yapma, toplumu yozlaştırma gibi konulara şimdilik girmek istemiyorum.
 
Zaman içinde su misali yol alırken boş geçirilen zamandan çalarak elde ettiğimiz küçük zaman dilimlerinde ki sanatsal aktiviteler bile kendimizi bulmamızda, bizi motive etmede, hayatımızı daha da kaliteli ve yaşanılabilir kılmaktadır. Sanat, kültür, edebiyat gibi alanlardan elini eteğini çekme eğiliminde olan insanlar nedeniyle, toplum gün geçtikçe sığlaşmaya başladığını görmemiz gerekiyor.
 
İnanç ve ahlaki çerçevede kısacası helal dairede her tür sanat faaliyeti teşvik edilmeli ve birileri tarafından icra edilmelidir. Toplum dinamiklerini hareketli tutma adına gerekli bir alandır sanata ayrılan alan. Ama her türlü hüner önemli olmasına önemlidir de dümen ve istikamet daha da önemlidir. Bunu da unutmamak gerekiyor.
 
Allah'ın ulvi sanatının yanında, cüzi insan sanatları Allaha ulaşma gayretlerinin bir vasıtasıdır belki de ne dersiniz?
 
Sağlıcakla kalınız.

İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 21 Ocak 2016 - Yazı No: 82

İrade Gazetesi-Sanat ve Toplum-İlkay Coşkun-21.01.2016

10 Ocak 2016 Pazar

Sosyal Medya Üzerine


Merhaba sevgili dostlar. 

Sigara içen birisinin, “sakın sigara içmeyin, sağlığa zararlıdır” demesi gibi, “sakın internet ve sosyal medyayı kullanmayın, zararlıdır” cümlesini kurmayacağım tabii ki. Burada daha çok çocuk ve gençlere yönelik kötü kullanımları engellemek, yasal boşlukları fark edip, bu noktada daha sağlıklı bir ortamın sağlanması ve nasıl doğru hareket edelim türünden bir fikir jimnastiği yapalım istiyorum.

Geçtiğimiz günlerde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun bu yönde başlattığı, internet ve sosyal medyayı kullanma konusunda ki düzenlemeyi desteklememiz gerekiyor. Youtube, twitter ve fecebook gibi sosyal paylaşım ağlarının belirli bir yaş altı çocukların (12 veya 16 yaş altı) kullanımına yasak getirecek bir düzenlemeyi içeriyor. İlgili bakanlıklar ve birimler tarafından çalışmalar devam etmektedir.

Son zamanlarda ülkemizin güzide kurumlarından Diyanet İşleri Başkanlığına özellikle sosyal medya üzerinden idare edilip kurgulanan linç girişimini yaşamaktayız. Diyanet İşleri Başkanımızın resmini de kullanarak uydurulan fetva metniyle hedef gösterilmek istenmesi, üzerinden #hashtag  (diyez etiketi) oluşturarak ve tabii ki fecebook, youtube gibi başkada sosyal ağlar kullanılarak kısa bir zamanda yaygınlaştırılan mesajlarla bir algı operasyonu oluşturulmak isteniyor. Sosyal medya üzerinden oluşturulan bu mahkemede, zihinlerde cezalandırmak ve diyanet camiasını komple hapse gönderilmek istendi. Bu algı operasyonu başarıyla sonuçlanır ve bir mahkeme süreci yaşansa dahi sonuç o kadar da önemli değildir. Nasıl olsa medyada yargılanmış ve cezalandırılmıştır konu. Olay işte bu kadar vahim ve düşündürücüdür. Bunun gibi onlarca örnekler verebiliriz son yıllarda yaşanan. Önemli olan özellikle çocuk ve genç beyinleri bu acımasız algı operasyonlardan nasıl koruyacağımızdır. Algı operasyonları özellikle sosyal medya üzerinden acımasızca kullanılmasının önüne geçmemiz gerekiyor. Gezi parkı olaylarını en çarpıcı haliyle yaşadık. İnsanları yalan yanlış haberlerle galeyana getirme gayretlerini en acımasız haliyle gördük.

Akıllı cep telefonların, cepte internetin devreye girmesiyle, internete, oyuna ve sosyal medyaya ulaşımdaki kolaylık sebebiyle bağımlılık gün ve gün artmaya devam etmekte.
Sınırsız sosyal medya bağımlılığını, toplum bireylerinin özellikle ailelerin tehlike olarak görmesi ve baş etme yollarını araması gerekir. Bu durumun sinsi bir savaş olduğunu fark ettiği anda bir şeyler yapabilir belki.

Sosyal medya üzerinden sahte hesaplar kullanarak insanları etkilemeye, yönlendirmeye, kandırmaya yönelik çalışmalara her zaman şahit oluyoruz. Bu sayfalardan ilk önceleri çok normal mesajlar yayınlanmaya başlanır. Bir süre sonra hiç alakasız, bu kişiyle hiç bağdaşmayan paylaşımlar yapılır. Özellikle biz Müslümanlar arasına nifak sokmayı amaç edinen, ülkemizin birlik ve beraberliğine kastetmiş öyle çok sayfa var ki sosyal medyalarda. Birçokları da masumca, bazı şeyleri kendilerine paravan olarak kullanarak bu sayfalardan saldırıyorlar. Aynı üst başlıkta onlarca sayfa oluşturup dinle, vatanla, milletle ve bütün kutsallarımızla savaş halindeler. Bu vahşi ortamda bırakın çocuk ve gençleri biz yetişkinler dahi kendimize dikkat etmemiz, korunmamız gerekiyor.

İş yerimizde internet varsa, evde çok gerekli değil diyerek bulundurmasak ya da evde olması bir zaruriyet hali ise günün belirli zaman dilimlerinde interneti kullanmamayı deneyebiliriz. Cep telefonlarını sadece acil durumlarda devreye sokabilsek, internet ve sosyal medya arkadaşlıklarını yüz yüze görüştüğümüz dost ve arkadaşlarımızla yaşasak daha anlamlı ve daha doğru yaşarız ve hiç bir şey de kaybetmeyiz. Kendimize farklı nefes alma alanları oluşturarak bu bağımlılıklardan azda olsa uzaklaşırız. Daha farklı birtakım kişisel önlemler de alabiliriz. Bu anlamda İnsanları yaşadığı şehirlerden uzaklaştırmaya, yabancılaştırmaya yönelik küresel oyunlardan kurtulmamız gerekiyor. Farkında değiliz ama bu alanlardan pompalanan tek tip insan modeli dikta ediliyor bize. Maalesef ki sosyal ağa yakalanan insan sayısı gün geçtikçe artıyor.
                                                                                                           
Her alanda mahir, kendini yetiştirmiş insanımız olmalı. İnternet haberciliği, bloglar ve bunun gibi birçok kullanım alanlarından faydalanmalıyız tabii ki. Son zamanlarda Rusya ve ülkemiz arasında siber saldırılar gündemde iken dünya çapında bilgisayar korsanlarımızın (hacker) olmasının gerekliliği apaçık ortada. Saldırma amacı olmasa da ateş çemberinde olduğumuz bir ortamda korunmak için bu gerekiyor. Dünyanın en etkili silahını yaparsın, kimseye saldırmasan dahi sana saldırılmasını engelleyebilirsin bu silahlarla. Bir devletin mutlaka caydırıcı gücü olmalı. Son zamanlarda Türk silah sanayinin yerli yapımları bir bir piyasaya sürüp yerli yapımlarla ordumuzu donatması gurur verici bir gelişme. Biz biliyoruz ki bu durum dost ülkelere güven, dost görünen fakat hiçbir zaman dost olmayan ülkelere de endişe vermektedir.

İnterneti hiç bilmeyen, googlede hiç adı çıkmayan insanları gördükçe, iyi ki böyleleri de var diyesi geliyor insanın. Teknolojiye, yeniliklere karşı değilim ama teknolojinin bizleri yutmasına da fırsat vermemeliyiz. Amaç değil araç olarak kullanmalıyız onu.

Yeni yeni projelerle, sokak oyunlarından bir bir çekilen çocuklarımızı yeniden sokak oyunlarıyla buluşturmamız gerekiyor. Güvenlik endişesiyle sokaktan eve aldığımız çocuklarımız, evlerimizde daha büyük tehlikelerle karşı karşıyalar. Onları çeşitli spor aktivitelerine yönlendirmemiz belki de çocuklarımıza verebileceğimiz en büyük ödül olur.

Ömrümüz öyle ve böyle geçiyor da olsa sanal dünyayı mümkün oldukça az kullanıp gerçek sosyal hayatımızı yaşamalıyız. Sonunda bize verilmiş kısa bir ömür var.

Hayırlı, uzun bir ömür dilerim. Kalın sağlıcakla.

İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 14 Ocak 2016-Yazı No: 81
İrade Gazetesi-Sosyal Medya Üzerine-14.01.2016-İlkay Coşkun
 

2 Ocak 2016 Cumartesi

Alicengiz Oyunları

Alicengiz Oyunları

Taşlar yeni yeni oturmaya başladı. Artık ülke olarak birçok oyunun farkına vardık. Ortadoğu ve Suriye üzerinden ülkemizin konumunu, değerini, ateş çemberini daha da belirgin halde görmeye başladık. Özellikle bölgemizde söz sahibi ve belirleyici bir aktör olarak yer almak kaçınılmaz oldu.

Yaşanılan acılar, dramlar ve binlerce ölüm üzerinden, özellikle hiç bir bedel ödemeden bu menfaatlere ortak olmak ne kadar vahşi ve acımasız bir haldir. Suriye’nin uzun zamandır yaşadığı savaş halinde bu gerçekler yatıyor. Ne alakalarının olduğunu üç aşağı beş yukarı bildiğimiz uzak coğrafyalardan gelip Suriye’de söz sahibi olmak isteyen Çin, ABD, Rusya ve birçok batılı ülkeler leş kovalayan çakal gibi dolanmaktalar Orta Doğu’da. Son zamanlarda yapılan haçlı seferleri tanımlamasına çokta uyan bir resim aslında. Haçlı seferlerini bizler kurtuluş savaşımızda da yaşadık, şimdide yaşıyoruz. Komplolar ve ajanlarla darbeler planlayıp, silahlarla canavarları besleyen ülkeler iş başındalar her zaman olduğu gibi. Kirli güç stratejileriyle ve planlarıyla dert klonlayıp ölüm ve zulüm saçıyorlar Müslümanların üzerine. Dünya üzerinde biz Müslümanlar bu durumları bir süre daha yaşayacağız gibi de gözüküyor.

Biz Müslümanların yaşanan bu apaçık haçlı zihniyetlerini görüp silkinmemiz ve biran evvel kendimize gelmemiz gerekiyor. Son yıllarda ülkemizde de yaşanan algı operasyonları, iç ve dış zorlamalar Türkiye kalesinin düşmesi için ellerinden geleni yaptıklarını, vatanını seven herkesin görüyor olması gerekir. Allah'ın yardımıyla bizim kalemizi düşüremediler henüz. Kurtuluş savaşında da düşüremediler, şimdi de. Kurtuluş savaşının acısıyla üzerimize geliyorlar zaten. Bunda milletimizin ferasetli dik duruşu çok etkili olmuştur.  Batılı güçlerin içeride HDP gibi görünürde legal pkk gibi illegal örgütlerini ve bazı vatan haini medya guruplarını etkin bir biçimde kullanarak amaçlarına ulaşmaya çalışmaktalar. Kaleyi içerden çökertme planları bunlar. Tarihimizden gelen millet olma şuurunu taşıyan bizler sıkıntılar, acılar çeksek de itidalli ve sağlam duruşumuzu devam ettirmek zorundayız bunlara karşı.

Yer altı zenginliklerinin, petrolün veya gazın bir ülkede çok olmasının başa bela bir zenginlik olduğunu da her zaman düşünmüşümdür. Salt bu zenginlik üzerine geleceğini inşa eden ülkelerin, tek taraflı gelişmelerinden doğan sorunları tarihte her dem gözlemledik. Çok geniş iklim şartlarında yetiştirilebilen domatesin Rusya’da tanesinin altı liradan satılıyor olması bu dediğime güzel bir örnek olabilir. Petrol ve gaz zengini olan birtakım ülkelerin başka alanlarda ki yeteneklerini, çalışma güçlerini kaybettiklerine şahit oluyoruz. Yer altı zenginliklerinin olduğu ülkelerde oynanan alicengiz oyunların çokluğunu saymıyorum bile.

Bütün engellemelere karşın, eleştirilere rağmen özellikle Bayır Bucak Türkmenleri ve Musul başta olmak üzere bölgedeki ağırlığımızı kullanmamız ve elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Meydanı sadece ecnebilerin inisiyatifine bırakmamamız gerekiyor. Tarihten, akrabalıktan, dindaşlıktan, komşuluktan, insanlıktan gelen yükümlülüklerimizi sonuna kadar kullanmamız gerekiyor. “Ne işimiz var” diyen zihniyetlerin bir işleri olmayabilir. Bizim işimizin çok olduğunu göstermemiz gerekiyor.

Son yıllarda yaşanan Suriye merkezli savaş hali ve başka sorunlarımızdan kaynaklanan ekonomiyle alakalı ufak tefek sıkıntılarımızı da farklı alternatiflerle aşma yoluna gideceğiz muhakkak. Yeter ki paramız olsun, gaz alacağımız ülke elbet bulunur. Üşüyen insan yeni vanalar, zor şartlar yeni çareler arayacak ve bulacaktır elbet.

İki milyonu aşkın Suriyeli dindaşımıza ülkemizin kapılarını açmış olmasını çok değerli görüyorum. Ülke devletlerinin menfaatleri ülkeleri için daha belirleyici bir faktör olsa da ülke halklarının minnet duyguları nesiller boyu hatta yüzyıllar boyu devam eder.  Tepesine sürekli bombalar yağan, özellikle çocukların her an ölümle karşı karşıya kaldığı bir ortamda insanların mülteci durumuna düşüp Türkiye ve batı ülkelerinin sınırlarını zorlamalarını çokta yadırgamamak gerek. Çaresiz insan her şeyi yapabilir. Can korkusu her duruma zorlar insanı. Allah yardımcıları olsun.

Yaşadığımız coğrafya gereği biz Müslümanlar her zaman sıkıntılar çekeceğiz, bedeller ödeyeceğiz. Haçlı zihniyeti bizi hiçbir zaman rahat bırakmayacaktır. Bu zihniyetleri durdurmanın en etkili yolu, güçlü yönetimden ve güçlü ekonomiye sahip olmaktan geçiyor. Türkiye'mizin önderliğinde bütün dünya Müslümanların haçlı zihniyetiyle yürütülen saldırıları azaltıcı hatta tamamen yok edici birliktelikleri sağlamamızın şart olduğunu görmemizin zamanı çoktan geldi de geçti bile. Müslüman ümmeti daha çok gayret gösterdiğinde daha çok çalıştığında daha çok birlik ve beraberliği yakaladığında ve en önemlisi Allah'ın ipine sımsıkı sarıldığında daha güzel bir dünya inşa etme erkini gösterecektir inşallah.

Sağlıcakla kalınız.


İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 06 Ocak 2016 - Yazı No: 80
İrade Gazetesi-Alicengiz Oyunları-İlkay Coşkun-06.01.2016