25 Temmuz 2016 Pazartesi

Milletin Gücü

Milletin Gücü

Merhaba dostlar.

Yaşadığımız darbe teşebbüsü adı altındaki devleti işgal hareketi sonrasında milletimizin kenetlenmesine şahit olduk 15 Temmuz gecesinde. Darbe adı altındaki işgale karşı koyarken kendi payına düşen görevi zamanında ve hızlı bir şekilde, ölümü göze alarak yerine getirmesi geleceğimiz ve umutlarımızı yeşertti, bizlere güç verdi. Vatanın, vatan hainleri tarafından işgali karşısında milletimizin gösterdiği karşı duruşu çok önemli. O gece domino etkisi yaptı bu ilk karşı koyuşlar. Her saat her dakika halka halka bu mukavemet güçlendi. Ta ki darbe kalkışması püskürtülene kadar.

Milletin gücünü küçük gören, değersiz addeden her zaman ki bilindik savlarını savurdular yine. Dalga dalga yayılan milli güç karşısında bu çevrelerin çıkışları bu noktada komik ötesiydi. Bu bağlamda milletin gücünün önünde her zamanki gibi yıkılmaya mahkum bir set gibi yerini almaya çalıştılar yine. Birlik ve beraberlik içerisinde olunması gereken bir zamanda bazı çevrelerin darbe karşıtlığını ifade ederlerken ama-fakat-lakin içeren cümleler kurmaları ne acıdır. Millet, bunlara daha önce uyanmış bir halde takip etmektedir. Ülkenin bu zor zamanında darbeye muhatap olan hükümetimize, cumhurbaşkanımıza ve milletin büyük bir kesimine eleştiriler getirmek, hainliklere gerekçeler üretmek hainlikle eş değerdir.

Dışarıda yazılan oyunu, ülkenin kendi insanlarına oynatılması ne yazık. Ortadoğu’yu şekillendirmenin son ayağı idi Türkiye. Irak, Libya, Mısır ve en son Suriye birçok gerekçe ileri sürülerek -sözde demokrasi getirileceğini vaat ederek- müdahalelerini hepimizin gözü önünde açıktan yaptılar. Türkiye’nin son on yılda kazandığı ivme ile birlikte demokrasiye tam bağlılığı noktasında hiçbir bahane ortaya koyamayan bu güçler, Ortadoğu planının bu son ayağında böyle bir yol izlediler.  İçerinin, kendilerini perde arkasına gizleyen dışarının bir araya gelerek oluşturduğu büyük bir o kadar da tehlikeli bu kumpasın, milletimiz tarafından nasıl boşa çıkarıldığına canlı şahidi olduk. Tankın altına yatan, üzerine çıkan, mermilerin önünde duran insanımızın kahramanlıklarını yazacak tarih. Bir kez daha şahit olduk ki yıllar geçmiş olsa da millet olma şuurumuzu hiç kaybetmediğimizin farkına vardık.

Kimi zaman işbirliği adı altında kimi zaman zaaflarını kullanarak eğiterek, etkileyerek, para vererek kendilerine hayran bırakarak darbecilerin ruhlarını satın aldıklarına şahit olduk. İşin komik tarafı bu satın alma işini bu güçler 1 dolarla yapmaları. Yakalanan bu örgüt üyelerinin üzerlerinden çıkan 1 dolardan bahsediyorum. Öncesinde şaşkınlıkla karşılanan bu durum sonrasında anlaşıldı ki kendi aralarında kullanılan bir sembol imiş. Dudak uçuklatan bir hiyerarşiyle karşı karşıyayız. Örgüt üyelerinin her birine verilen 1 doların üzerinde bulunan ve her hanesinde ki rakam o üyelerin örgüt içerisinde ki hiyerarşilerini gösteriyormuş. Örgüt üyeleri üzerlerinde taşıdıkları bu parayla birbirlerinden haberdar oluyorlarmış. Yani bir nevi aralarındaki parolaymış. Bu ifadeleri destekleyen en önemli görüntü o meşhur düğünde darbeciler tarafından yanlışlıkla yere yatırılan bir örgüt üyesinin, cebinden çıkardığı 1 doları göstererek-bende sizdenim- dediği görüntü sonrası bu şifre çözülmüş. Yaşadığımız bu olayın basit bir darbe kalkışmasından öte ülkenin toptan işgalini hedefleyen bir hareket olarak tarihteki yerini almıştır. Gerçekleştirilmek istenen bu süreçte Abd-İsrail-Siyonizm-batılılar için, ülkemiz insanının dindar, milliyetçi solcu, parti, cemaatçi olmasının hiç fark etmemiş olduğuna şahit olduk. Kuran-ı Kerim’de geçen, “Akıl etmez misiniz, düşünmez misiniz” uyarısının ne kadar önemli olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyoruz.

İşgal kalkışması sonrasında sağcı, solcu, milliyetçi, dindar, ülkemizin tüm etnik kökenli vatandaşları işgale, karşı duruş sergiledi. İnsan olarak iktidar ya da muhalefete kafadan kötü demememiz gerektiğini bir kez daha görmüş olduk. Ülkesinin ve milletinin tarafında olan bir insanın iktidar veya muhalefet partili olmasında ne mahzur olabilir ki? Yaşadığımız bu süreçte gördük ki dengeler açısından bazen partilere dağılmış güç bir araya geldiğinde süper güç olabiliyor. Tarafın en büyük kısmını iktidarın devamını muhalefetin oluşturmasının o kadar da önemli olmadığını gördük. Darbe kalkışmasıyla alakalı birçok gezici zihniyetlerden şehir efsanesi türetildi yine. Bu efsaneleri üretenleri ve ürettikleri efsanelere -söylediklerine kendilerinin bile güldüğü- burada değinmeyi bile gereksiz görüyorum.

Elbette ki insanların partileri, tarafları veya tarafsızlıkları olabilir, olacaktır da ama Ak Parti, MHP veya CHP karşıtlığı vatan millet sevgisinden ve şuurundan alıkoymaması gerektiğini gördük. Vatan sevgisi her şeyin önünde olmalı her zaman. Gerek içeriden gerekse de dışarıdan gelen operasyonlara karşı sağlam duruşumuzu birlik ve beraberliğimizi muhafaza ederek gerçekleştirebiliriz ancak. Başlangıç adımlarının 40 yıl öncesine dayanan bu ihanet yapılanmasının çözülme süreci, sancılı geçeceğinin sinyallerini alıyoruz. Devleti örümcek ağı gibi saran bu örgütün izlerinin silinmesi için topyekûn bir yapılanmaya gidilecek. Uzun ve titizlik gerektiren bir yola giriyoruz. Allah kolaylık versin tüm çalışanlarımıza.

Milletin gücü ve milletin adamı olma kavramının yeni farkına vardık. Yerli ve milli olmanın ne kadar kıymetli olduğunu anladık anlamasına da çok acılı oldu. Güzel olansa bu günlerde yerli ve milli olmanın haklı gururunu yaşadık. Tankın, topun, silahın önünde yüreği ve cesaretiyle duran milletimize selam olsun. Acıyla gururla anacağımız bir 15 Temmuz yaşadık.
Sağlıcakla kalınız.

İlkay Coşkun
İrade Gazetesi / 27 Temmuz 2016 - Yazı No: 110
İrade Gazetesi-Milletin Gücü-İlkay Coşkun-27.07.2016

16 Temmuz 2016 Cumartesi

Yaşasın Demokrasi Yaşasın Sivil İrade

Yaşasın Demokrasi
Yaşasın Sivil İrade

Merhaba dostlar.

Milletlerin tarihlerinde dönüm noktaları vardır. 15 Haziran akşamı darbe kalkışması milletimizin hafızasındaki yerini almıştır. 15 Temmuz 2016 akşamı sabaha kadar ülkemizde darbe girişimine şahit olduk. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, İstanbul Boğaziçi köprüsünü kapatmaları, havada, tanklarda olan cuntacı askerler, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Cumhurbaşkanlığı külliyesine atılan bomba, TRT’de okunan cuntanın sözde bildirisi derken çok hareketli zaman dilimlerini yaşadık. Düşman askerleri gibi ülkemiz üzerine atılan bombaların, halkımızın üzerine halkın silahını sıkmanın hesabını en ağır şekilde verilecektir muhakkak.

Cumhurbaşkanımızın çağrısı ile insanımızın geneline yakını demokrasiye, sivil iradeye sahip çıkmak, darbe kalkışmasını boşa çıkarmak için sokakları, meydanları doldurdu. Gece saat 1.30 gibi birlik ve beraberlik çağrısı olarak Diyanet İşleri Başkanlığımızın aldığı kararla bütün camilerimizde ezan ve sela okundu. Ülkemizin selameti için sabaha kadar dualar ve ibadetler yapıldı.

Cumhuriyet tarihinden günümüze kadar her on yılda bir yapılan darbeler dönemlerini yaşadı bu ülke. Darbenin her çeşidini yaşayan bu ülke günümüzde de ne yazık ki farklı bir çeşidiyle yine gündemimize oturdu. Bu darbe girişiminin diğer darbe girişimlerinden birçok yönden farklılıkları vardı. Öncekilerden belirgin şekilde ayrılan bu darbe girişimi bize bir kez daha gösterdi ki en ahlaksızıydı. Ülkenin TBMM gibi egemenliğin kalbi olan devlet kurumu hiçbir dönem saldırıya uğramamıştı. Halkın üzerine jetlerden helikopterlerden ve tanklardan silahlarla saldırılmamıştı. Seçilmiş olan hiçbir hükümet bu kadar kararlı duramamıştı darbecilere karşı. Ve halkın bu direnişi hiçbir dönem bu kadar net değildi. Onların hesaplayamadığı bu darbe dönemlerinden geçen halkın sosyal gelişiminin en üst düzeyde gelişmiş olmasıydı. Halk artık özgürlüklerinin engellenmesini kesinlikle istemediğini, kendi seçiminin üstünde herhangi bir seçim dayatmasını kabul etmediğini net bir dille ve meydanlarında tek vücut olarak göstermiştir. Milletin gelmiş olduğu bu nokta alkışa değerdir. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun değişine göre, namlusunu millete çevirmiş tanka selam durmamak gerekiyor. Özgürlüklerine engel olan tanklara selam durmadığı için ölen şehitlerimizi bu millet hiçbir zaman unutmayacaktır.

Darbeciler Mısır’daki Sisi’ye özenmiş olmalılar. Darbe yaparak geçici bir iktidar elde edilebilir ama gerçekte milletin gönlünde hep ölüdürler. Yaşadığımız darbelerin tamamı buna örnektir. Milletin en önemli kurumlarına saldırma ve cumhurbaşkanımızı öldürmeye teşebbüs gibi akla sığmayan davranışlar sergilendiğine şahit olduk maalesef. Darbe girişimlerinde nelerin yaşandığını bir kez daha görmüş olduk.  Bir musibet bin nasihatten iyidir sözünün en son örneğini yaşamışızdır inşallah.

Malum çevreler her olayda olduğu gibi darbe kalkışmasına da mizansen diyecekler, başkanlığı kuvvetlendirici ön hazırlık diyecekler, hatta ve hatta hükümet kendi kendine yaptı diyecekler ve ardından utanmadan darbelere karşıyız diyecekler.

Elbette ki insanların partileri, tarafları veya tarafsızlıkları olabilir ama Ak Parti, MHP veya CHP karşıtlığı vatan millet sevgisinden ve şuurundan alıkoyuyorsa, birçok değerin önündeyse o insandan korkmamız gerekir.

Paralel terör örgütünün ülkemiz için tehlikesi bir kez daha görülmüş oldu. Askeri kanattaki yapılanması ifşa olmuş oldu. Böyle bir tehdidin yapay olduğu, sanal olduğu, gerçek olmadığı tezi çürütülmüş oldu. “Suç işleniyor ve cemaatin üzerine atılıyor” tezini savunan güruh bu girişimle derslerini almaları gerekiyor. Örgüte vurulan bu şamar sonlarını getirir inşallah. Her olumsuz durumun mümessilini hükümetimizi, cumhurbaşkanımızı gören güruh yeni bahaneler üretmeye başlamışlardır masa başlarında. “Tatbikat yapılıyor biliyorduk” “ kandırıldık” diyen bahaneler gelecektir arkadan.

Birlik ve beraberlik içerisinde olunması gereken bir zamanda, ama- fakat-lakin içeren cümleler kurmak darbeye muhatap olan hükümetimize, cumhurbaşkanımıza ve milletimize eleştiriler getirmek, hainliklere gerekçeler üretmek, hain sempatizanlığı yapmakla eş değerdir.

Ciddi sayıda generalin, subayların ve askerlerin kalkıştığı bu darbe girişimi püskürtüldü şükür. Ülkemiz ciddi bir badireyi daha atlatmıştır inşallah. Devletin hukuk alanında ki jet açığa almaların ardından, yakın zamanda ayrıntılar netleşip yargılamalar başlayacaktır. Ülkemize, insanımıza yaşatılan bu durum en ağır şekilde cezasını bulacaktır. Yeni dalga darbe girişimlerine karşı demokrasi nöbetini bir süre daha sürdürmemiz gerekiyor. Milletimize çok geçmiş olsun. II. Abdulhamit Hanın güzel bir sözüyle yazımı sonlandırmak istiyorum. “Hak isteyenin hakkını vereceksin, baş kaldıranın başını alacaksın”

Sağlıcakla kalınız.


İlkay Coşkun
İrade Gazetesi / 20 Temmuz 2016 - Yazı No: 109
İrade Gazetesi-Yaşasın Sivil İrade-İlkay Coşkun-20.07.2016

9 Temmuz 2016 Cumartesi

Suriyelilere Vatandaşlık

Suriyelilere Vatandaşlık

Merhaba dostlar.

Suriyeli misafirlerimizin uygun şartları taşıyanlarına vatandaşlık verilip verilmemesi bir süredir gündemde ve tartışılıyor. Üç milyon Suriyeliden ne kadarı vatandaşımız olur ne kadarı geri döner bilemeyiz ama bu olgunun çok titiz bir süreçten geçirildikten sonra kamuoyuyla paylaşıldığı görülüyor. Bilinmeli ki keyfi ve ani verilen bir karar değildir. Ön çalışması yapılmıştır ve vatandaşlık için gerekli şartlar ortaya konmuştur. Bu şartlar dahilinde vatandaşlığa alınacak olanlara karşı ön yargılı yaklaşıp karşı cephe almanın alemi ne? Yapay sınırlar yıkılmaya mahkumken gönüllerde sınır olmaması güzel değil mi? Ayrıca Bulgaristan Türklerinin göçü sonrası yapılan eleştirilere çok benziyor şimdiki durum. Ne oldu sonrasında? Bu insanlar çalışkanlıklarıyla Türk ekonomisine ciddi katkılar sağladılar. Bu vatanda yaşayıp iş beğenmedikleri için işsiz dolaşan insanların boşluklarını dolduran bu insanlardan kim şikayetçi ki. Şuan gelinen noktada onlardan kimse şikâyetçi değil. Tamamıyla bu topluma adapte olmuş durumdalar çok şükür.

Burada sırf karşı duruş sergilemek adına olayı tam kavrayamadan yaygara koparan bir azınlık var. Her zaman ki tavırları bu şekilde maalesef. Bunların yönlendirmeleriyle ve çığırtkanlıklarıyla mı politikalar üretildi şimdiye kadar. Ülkeye fayda sağlayacak insanlardan bahsediliyor. Aziz Sancar gibi bilim insanı olabilecek beyinler var içlerinde belki de. Her Suriyeliye vatandaşlık verilmesi gibi bir düşünce yok kesinlikle. Böyle bir şey mümkün değil. Özellikle sosyal medyada bütün Suriyelilere rastgele vatandaşlık hakkı verilecekmiş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu kesinlikle doğru değil. Vatandaşlık için belirlenen bu şartlara şöyle bir göz atalım.

Vatandaşlığa alınacakların toplumsal ve kamu düzenine uyum ve yeteri seviyede Türkçe biliyor olması. Adli sicil kaydının temiz olması, suç ve terör kaydının bulunmaması. Vatandaş olduğunda ülkemize ne gibi katkı sağlayacağının belirlenmesi. Nitelikli meslek sahibi olması. Mit’in yapacağı analiz sonucunda ‘uygunluk’ raporu almış olması gibi daha birçok şartları yerine getirenlerin değerlendirileceğini yetkililer açıkladı. Burada ülkenin menfaati ve selametine uygun olmayan her adımı bu halk, yeri ve zamanı geldiğinde hesap soracağının hesabı mutlaka yapılmıştır.

Ayrıca ülkemizde bulunan üç milyon Suriyelinin vatanlarından kaçtıkları, vatan hainleri oldukları gibi kirli, vicdansız nitelendirmelerde hiç hoş değil ve çok da yakışıksız buluyorum. Huzurlu istikrarlı bir ülkede tatil yaparken ve içeceklerini yudumlarken bu eleştirileri yapanlar Allah korusun Suriye gibi bir durumda olsak, vatanlarını terk etmede yarış yapacaklarına adım gibi eminim. Kaldı ki savaş durumu yaşamak nerde kaldı? İstediğimiz, dediğimiz olmadı diye ülkeyi terk edenlere şahit oldu bu millet.                                                                                 
Türk beyin göçünden bahseder dururuz her zaman. Ah vah para etmez şimdilerde. Birileri bizim bu beyinlere, karakaşları kara gözleri için mi verdi vatandaşlık haklarını. Düşünün bir kere. Menfaatleri vardı ki fırsat verdiler, hak verdiler. Avrupa ülkeleri ve Kanada gibi ülkeler seçerek kalifiye mültecileri alırken, bizim yanı başımızda, içimizde olan Suriyeli alimleri bu gibi sömürücü ülkelere kaptırmamız biraz acemice geliyor bana. Diyelim ki bir milyon Suriyeliye vatandaşlık hakkı verildi. Seksen milyonluk ülke nüfusumuz içerisine katılacak, ekonomimize katkı yapacak bu insanlar, Türklerin beğenmeyip çalışmadığı alanlarda iş gücü ihtiyacımızın büyük bir bölümünde istihdam edilecek. Bilim adamı konumunda olanların beyinlerinden faydalanacağımız, iş adamı ve müteşebbis olanlarının şirketler kurarak, yatırımlarından vergiler alacağımız bir milyon insanın ne zararı olacak ki.

Medyada ya da küçük ortamlarda hep şu eleştiri yapılıyor.  Ülkemizde milyonlarca işsiz varken iş alanları daha azalır türünden eleştiriler var.Mesela üç kişi çalışır üç kişilik ekmek parası kazanır, dört kişiye çıkarılır çalışan sayısı, dört kişilik ekmek kazanılır.  Olaya duygusallıktan ziyade mantıklı bakmanın kimseye zararı olmaz faydası olur her zaman. Hani zekat vermek istemeyen kimi insanlar, zekat vererek malının azalacağını zanneder ya aynı bunun gibi bir durum. Altı yıldır ülkemizde yaşayan Suriyelilerden dolayı hiçbir vatandaşımızın hakkının elinden alındığına şahit olmadık. Olayın dezavantajlarından ziyade avantajlarını yakalayıp değerlendirmek lazım. Vatandaşlık için belirlenen Suriyeli yetenekler ekonomimize yük değil dinamizm getireceği muhakkaktır. Son aylarda kalıcı yeni iş yeri açan yabancılardan Suriyeliler ilk sırada yer alıyor ülkemizde. Şu anda inşaat, imalat ve maden sahalarımızda çalışan açığımızı Suriyeli vatandaşlar karşılıyor. İşin bir başka boyutu ise bazılarına vatandaşlık verilmesiyle birlikte, ülkemizin bakmakla olduğu Suriyeli sayısı azalacak, aldıkları yardımlar kesilecek, kendi geçimlerini kendileri idame ettirecekler ve ayrıca ülkemize vergi veren konuma gelecekler.

Dokuzyüz küsur kilometre sınırımız var bu ülkeyle. Akrabalıklarımız olan, dindaşlığımız olan, bir zamanlar bizim topraklarımız olan, Şam’dan, Humus’tan, bütün Suriye’den omuz omuza Çanakkale’de küffara karşı çarpıştığımız insanlara vatandaşlık hakkını çok görmememiz gerekir. Vatan haini ilan edildikten sonra sürgünde vefat eden son padişahımız Sultan Vahdettin Han’ın cenazesini kendi ülkesi Türkiye kabul etmediği için Suriye’nin Şam şehrinde devlet merasimiyle defneden bu ülkenin halkına daha çok sevgi bağımız vardır.

Suriyelilerin olduğu yerlerde zaman zaman vuku bulan adli olayları gerekçe göstererek olumsuz hava yaymak doğru değil. Suçu kim işlerse işlesin mücadele yapılsın ama nasıl ki üç Türk yanlış yaptı diye bütün toplum kötü olmuyorsak, üç Suriyeli, üç Azeri üç Müslüman vs. yanlış yaptı diye bunların tümü için kötüler diyemeyiz. Üçyüzbin nüfuslu yaşadığımız şehirde Suriyelilerin dışında hırsızlık dahil birçok adli olay olmuyor mu? Sonuçta insanın olduğu her yerde tabi ki sıkıntılar olacaktır. Bunlar ne yazık ki kaçınılmaz.

Bir asır öncesinde bizim vatandaşımız olan bu insanlara vatandaşlık hakkı verilmesi gayet doğal bir durumdur. Tarihimizdeki göç hareketlerine, Sivas’ımızda ki İlbeylilere, Karapapaklara, Tatarlara, Çerkezlere vs. bakarak Anadolu’muzun kimlerden oluştuğunu, nerelerden geldiklerini pekala görürüz.

Daha çok ihtiyaç sahibine, gerektiği zaman inisiyatif kullanarak, diğerlerinin istihkakını kesmeden bir kepçe fazla yemek verilmelidir. Devlet olmak böyle bir şey işte. Vicdan, merhamet insan olma şuuru bunu gerektirir. Suriyeli dindaşlarımıza birazda bu perspektiften bakmamız gerekiyor. Yaraya ilk müdahaleden sonra iyileşme sürecinde pansuman yaparsın. Konforun bir süreliğine bozulsa da yara mikrop kapmasın diye elinden geleni yaparsın. Aynen bu mantıkla Suriyeli dindaşlarımıza karşı, Türkmen kardeşlerimize karşı ensar bakış açımızı sabırla devam ettirebilmeliyiz. Suriye’de uzunca bir süredir başlarına bomba yağan, çok acıları göğüsleyen bu insanların ülkemizde olmaları bize ne kazandırıyor ne kaybettiriyor türünden kar zarar hesabı yapmak çokta doğru olmaz ama vicdanımızı rahatlattıkları bir gerçek. Ülkemiz için şuan yük gibi gözükseler de yakın gelecekte ekonomimize ciddi katkılar sağlayacaklarını düşünüyorum.

Rabbim her zaman VEREN EL olmayı nasip etsin inşallah.

Sağlıcakla kalınız.

İlkay Coşkun
İrade Gazetesi / 13 Temmuz 2016 - Yazı No: 108
İrade Gazetesi-Suriyelilere Vatandaşlık-İlkay Coşkun-13.07.2016

3 Temmuz 2016 Pazar

Devletle Barışık Olmak

Devletle Barışık Olmak

Merhaba dostlar.

Devletle barışık olma süreci sorgulayan, hak arama mücadelesi içerisinde olan, kavga eden insan profili yerine daha çok kabullenen, boyun eğen ve uysal bir insan profilinin varlığı gibi bir durum değildir elbet. Gerek devlet gerekse de birey doğruyu yanlışı görerek, hak ve adalet yolunda sürekli olarak verdiği haklı bir mücadele olmalı aslında.

Mücadeleye amenna. Kırmadan, yıkmadan, bozgunculuk yapmadan öldürmeden itirazları olmalı insanın. Çok basit bir örnek verecek olursam; Elektrik faturasındaki vergilere, devletin kontrol edemediği haksız kullanımlardaki açıkları faturalara yansıtılmasının elbette ki haklı itirazı olabilir insanın. Mahkemelere, tüketici hakem heyetlerine başvurarak hak arama yoluna gidilebilir ama yaygara çıkarmadan yapılması çok daha şık olacaktır.

Bir yerde orta yolu bulmamız gerekiyor. Nereye kadar siyaset? Nereye kadar kavga? Siyasi şovenizmi önde tutan insan modeli gerek kendi hayatını gerekse de çevresinde ki hayatları umutsuzluğa taşımada birincil rol üstlendiği aşikâr. Bu meyanda iki cephenin de görev ve sorumlulukları vardır ve olmalıdır. Nasıl ki seçilen belediye başkanı şehirde ki herkesin belediye başkanıdır denilerek güzel bir temennide bulunuluyorsa, senin zihniyetinde olmasa da devlet erkinin hepsini kabullenmek gerekiyor. Başkada bir çare yok zaten. En kötü hükümet hükümetsizlikten iyidir sözünde elbette ki haklılık payı çok yüksektir. Bu anlayış insanın devletiyle barışık olması düşüncesini yaygınlaştıracaktır. Bu anlayış yaşam kalitesini artırıp, insanın düşmanına dahi vahşileşmemesi adına önemli bir set görevi üstlenecektir.

Gerçekte ekmek almaya çıkan bir çocuğa polisin kötü muamelesi ile sözde ekmek almaya giden çocuk görünümündeki terörist arasında olumsuzluk anlamında bir fark yok. Vatandaşın devletin otoriter ve şefkatli yüzüyle barışık olması gerekir bu noktada. Aradaki aşılabilecek sorunların minimize olması her iki taraf içinde iyidir. Ayrışmalardan çok ortak paydalarımızda birleşme eğiliminde olmamız gerekiyor. Eleştiri hakkımızı ve kendi fikirlerimizi duyurma gayretlerimizle birlikte farklı düşüncelerle iç içe pekala yaşayabiliriz.

Bu demek değil ki devlet otoritesi zayıf olsun. Bilakis devlet otoritesinin hakkaniyet çerçevesinde kuvvetli olması toplumun tamamı için önemlidir. Hırsız bilecek ki yakalandığında eli kesilecek, tecavüz edenler bilecek ki boynu gidecek, ramazanda bomba atanlar bilecekler ki cezaları katlanacak. Herkes bilecek bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek olduğunu. Velhasıl insan insan olduğunu bilecek. Devletin otorite bıçağının her iki tarafının da keskin olduğunu bir bilseler toplumumuzda sorunlar daha az yaşanacaktır. Devletin önemine en güzel vurguyu Kanuni Sultan Süleyman şu sözüyle özetlemiştir; “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”.  Günümüzde vatansız olanları, yaşadıkları sıkıntıları gördükçe ne kadar şükretsek azdır diye düşünüyorum.

Her terör saldırısında hükümeti eleştirme ayağına yatıp vatan, millet olgusundan uzak, alicengiz oyunları içerisinde olan, İngiliz, Fransız kafasıyla dolanan öyle çok hainimiz var ki içimizde. Bunların devletimizle barışmak gibi bir niyetleri yok maalesef. Ayrılıkları farklılıkları bir tarafa bırakıp daha çok “biz” olarak yaşama gayreti içerisinde olmalıyız toplum olarak.

Sorun daha çok yerli ve milli olamamakta sanırım. Bu vatanda yaşayıp yerli, milli ve ekmeğinin kavgasındaysa eğer, şeriatçı da olsa, solcu da olsa, sağcı da, milliyetçi de, Kemalist de olsa ve toplumumuzu oluşturan diğer bütün bireyleri öpüp başına koyar bu millet.

Bu mahfilde insan olabilmeye veya olamamaya dayanıyor konumuz.  Haftada birde olsa akan zamanı kendince durdurup kalu beladaki sözleşmemizi, veda hutbesini ve yaptığımız bütün yeminleri tekrar edebilmeliyiz. Ancak bu şekilde bitmeye yüz tutmuş umutlarımızı yeşertebiliriz.

Hayat, kendi inancına göre yaşama gayreti kadar diğerlerine de saygı duyma ahlakını da beraberinde taşımalıdır. Ölümü daha çok hatırlasa idik, savaşların kötü bir oyun olduğunu görebilirdik. Dünya tarlasında her bir canın bir ülke kadar değerli olduğunu anlayabilsek keşke.

Sağlıcakla kalınız.


İlkay Coşkun
İrade Gazetesi / 08 Temmuz 2016 - Yazı No: 107
İrade Gazetesi-Devletle Barışık Olmak-İlkay Coşkun-08.07.2016