26 Kasım 2014 Çarşamba

Taşranın Sazendesi

Taşranın Sazendesi

 Taşranın Sazendesi, Şair Abdulkadir Akdemir’in ilk şiir kitabı. ‘Savaş Provaları’ ve ‘İntihar Şüphesi’ başlığıyla iki bölüm halinde sunulan kitap toplamda 22 şiirden oluşturulmuştur.
Şair, toplumsal duyarlılığı olan şiirleri öncelemiştir ; ‘Bombalar düşüyor yanı başımıza, yani başımıza dinle’  mısraları ile güncelliği korunan Ortadoğu gerçeği yansıtılmıştır satırlara.
Tanrı bizimle deyip de saldıranlar var maalesef. Aslında herkesin saldırmak için bir gerekçesi bir bahanesi var. Kimisi özgürlük adına yapılıyor, kimisi vatan millet adına.  Kimisi ise bilindiği üzere güç adına.
 
‘Banliyölerde hala ölmeyen bir ses var’ mısralarıyla muzdarip sinelerdeki yüreklerin gücünü imliyor şairimiz. Kimileri çocukken başlıyor kavgalara,
‘zeytin dallarıyla savaşa tutuşur çocuklar’ tespitiyle karmaşa resmediliyor. Barış, adalet konularında en fazla kitap neşreden Amerika’nın dünyadaki karmaşalarda baş aktör olması manidar olmasa gerek.
 
Mücadelenin en son mertebesi susmak, sessiz kalmak, buğuz etmek yanlışlıklara, savaşlara, acılara ve zulümlere.  ‘kime açsam sırrımı, aynı ses derin ve sivri o sükût’  satırlarında Arbade şiirinin dinginliği yansıyor bizlere.  Ahmet Erhan’ın; “Bin acı birikse ancak bir şiir doğurur.”  ifadesinde olduğu gibi, şairin şiirlerinde acılar ve zulümler mısra mısra imlenmiş yaşanılan yaşatılan gerçeklerde.
 
Yağmur imgesi, kitabın geneline hâkim gözükmektedir. Bereketi imleyen yağmurun çokanlamlılığı birçok şiirin mısrasında anlam derinliği taşımaktadır. Rüzgâr ve kuş betimlemeleri de özgürlük hareketini simgeleyen destekleyici yan unsurlar olarak yerini almış gözükmektedir.
Takometre, salvo, ajans, menteşe, jilet, paradoks, jargon,  sms, ruj, spazm, jenerik gibi sözcükler, mısralarda diğer bilindik kelimelerle entegre edilip okurlara sunulmuştur.
Hüzünlerin ve acıların yoğunlukta mısralara sirayet ettiği gözlenmektedir. ’44 gülümsemenin bir gecede eksildiği yerden’ satırlarıyla şairimiz Mardin’deki kanlı acıyı hatırlatıyor bizlere. ‘köz hıncahınç’  betimlemesiyle de cehaletin çerçevesini çiziyor adeta.
Berceste gördüğüm diğer mısraları kendimce sıralarsam;
 
‘Yağlanmayınca, menteşeleri gıcırdar bu adamların/ ajanslara cızırtılı ve boğuk bir ses düşer’ 
‘Bu cinneti soldan giderken buldum, solgundu’ 
 ‘Dişimin kovuklarına sığınan ağrı’ 
‘Hüzün, evrendeki en kalın duvardan da kalınmış’ 
‘Sen kalbime inen en demir sözsün’
Gitmişsen bitmişsindir gerisi üzgünümler’ 
‘Kaybettiğimiz kanları çok aradık’ 
‘Dilsizlerin sözünü kesip dudaklarımızı yamasak en iyisi’ 
‘Ünlü düşmesi sert olur rötarlı da olsa’ 
‘Canımızı kasteden kuşlara dönelim sırtımızı’
‘Ölüm ipek elbisesini sürmüş tenimize’ 
Şairimizin şiirlerinde apaçık hissedilen bir dinginlik ve şiirsel derinlik mevcuttur. Çağlayan sonrası durulma misali;  gürültüden sonra sükût misali; acıyla hüzünle imlenen mısralarla, dikkati bu yöne çekme çabasının güdüldüğü gözlenmektedir. Gerek şiir kitabı ismi, gerek kitap kapağındaki resmin manidar olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.
 

Genç şair Abdulkadir Akdemir Bey’i toplumsal içerikli, duyarlı şiirlerinden dolayı kutlar,  başarılar dilerim.
İlkay Coşkun
19.11.2014/ İrade Gazetesi/ Yazı No: 22
 









19 Kasım 2014 Çarşamba

Mutlu muyuz?

Mutlu muyuz?                                                                                                          
                                                                                                                                  
Şu kavga bir bitse dersin / acıkmasam dersin / yorulmasam dersin / çişim gelmese dersin / uykum gelmese dersin / ölsem desene! / Orhan Veli

Hayatın boş ve anlamsız olduğunu düşündüğümüz, boşluğa düştüğümüz bir anda, yürek iklimlerimizde güller açar, güneş yeniden doğar, Allah’ın rahmet eli uzanır. Olumlu bir düşünceye göre de Hızır yetişir. “Gün doğmadan neler doğar” der atalarımızda…
Kendimizi yalnız hissettiğimiz çok zaman olmuştur. Umutsuz halde, boş boş gözlerle çevreyi süzeriz kimi zaman. Gülen yüzlerimizin gerisinde nedense hep hüzünlerimizi besleriz. Ruhu beden giysisine sığdırmaya çalışırız ama sığdıramayız. Aksine daha fazla, daha fazla özgürlük isteriz. Bedenimiz nasıl ki her öğün beslenmeye ihtiyaç duyar, ruhumuz da, sık sık manevi gıdaya ihtiyaç duyar. Bu, kimi zaman Kuran’ın, ezanın verdiği huzurla olur. Kimi zaman sevginin ikramı veyahut manevi şifalarla bu ihtiyacımızı gidermeye çalışırız. Dünyadaki konumumuz ne olursa olsun, ihtiyaçlarımız ve ihtiyaçlarımızın karşılanması noktasında birbirimize benzeriz aslında. Gücümüz de güçsüzlüğümüzde apaçık ortadadır.
İnsanoğlu, mevsimleri yaşar kısacık ömründe. Bahar gibi, yaz gibi, zemheri gibi. İnsanoğlunun da ruh mevsimleri vardır. Gülen, ağlayan, üzülen, acı ve heyecan duyan bizleriz.  Bedenen ve ruhen, olumlulukları da olumsuzlukları da yaşayan biziz. Bizler bedenimizin beslenmesine gösterdiğimiz alakanın katbekat fazlasını ruh sağlımıza göstermemiz gerektiğinin bilincinde değiliz hala.
Bir bilge mutluluğu, insanoğlunun atlattığı felaketlerin sonlarında aramaktadır. Emerson ise mutluluğu ve mutsuzluğu mizaçla ilişkilendirmiştir.  “Sizi mutlu ve mutsuz kılacak olan mevkiiniz değil, mizacınızdır” diyerek.
Hayatta, kazandıklarımızın yanında öyle çok kaybettiklerimiz var ki. Yaşam içerisinde kazançlarımızda, kayıplarımızda olacaktır elbette. Hatalar, kusurlar biz insanlar için. Evimizi, arabamızı alırken, çocuklarımızın geleceğini hazırlarken ne çok sıkıntılar çekeriz. Hiçbir şekilde tatile gidememiş fakir bir insanın hayattan beklentileri nedir diye ya da elindekinin daha fazlasını isteyen, birçok gereksiz stresi yaşayan bir zenginin ruh halini sorgulamamız gerekiyor. Onların mutluluklarının veya mutsuzluklarının kaynaklarını iyi değerlendirdiğimizde birçok şeyin farkındalığını yakalayabiliriz. Olanla yetinmek, kanaatkâr olmak ne kadar güzel bir meleki huydur, ne kadar güzel bir haslettir, değil mi?  
En güzeli ve aslolanı şu fani hayatta hoş bir seda bırakabilmektir. İnsanın yaşamında para, pul, makam, amaçtan çok araç olmalı. İnsanlara elinden geldiğince faydalı olmak, mutlu yaşamak ve ölümden sonraki hayata rızık hazırlamaktan daha güzel ne var ki. Allah, kuluna gücünün üzerinde yük yüklemez. Ziya Osman Saba her şeye rağmen hayata güzel gözlerle bakmamız gerektiğini ne güzel söylemiş. “Bütün mucizeler mümkündür hayatta” diyerek. Dünyanın faniliğinin bilincinde olduğumuzda ruhen de mutlu oluruz. Küçücük dünyamızda gönlümüzü ferah tutalım. Bilin ki çokça büyüttüğümüz sorunlarımızın üzerini bir gün toprak kapatacaktır. Hayatın zorluklarından yılmamak, hayata birazda olumlu yönlerinden bakmak, morali yüksek tutabilmek, Allah’a sığınarak tevekkül etmek, bize güç verecektir inanın.
Aramaz uzaklarda, insan bilse / mutluluk hiçbir yerde değildir / bizde değilse.
Mutlu bir ömür dilerim.
İlkay Coşkun
19.11.2014/ İrade Gazetesi/ Yazı No: 21
 

13 Kasım 2014 Perşembe

erdemli bakabilmek

Erdemli baka-bilmek…

Maslow der ki; “ Elinde tek aleti çekiç olan, bütün sorunları çivi olarak görür”. Bizler elimizdeki aletleri, edevatları nasıl çoğaltabilirizin çabasında olmalıyız. Dünyamıza, çevremize maddi-kapitalist bakış açılarıyla değil de Hz Mevlana’nın, Yunus’un, Muhammed İkbal ve birçok güzel insanın hayata bakış açılarından bakmaya sevdalanmalıyız.
Bir gün Hz Mevlana evine geliyor “hanım ne pişirdin ” diye soruyor. Hanımı da “ bey, evde pişirecek bir şey yok ki ” der. Bunun üzerine de Hz Mevlana “Şükürler olsun Yarabbi ne güzel, evimiz Peygamber evine döndü ” der. Sevgili dostlar büyüklük işte bu. Erdemli bir bakış açısı. Günümüzde, çevremize bir bakalım. Fakirimizde ağlıyor, zenginimizde. Fakirlerimiz dahi eskilere nazaran birçok şeylere sahipler. Ne kadar şükretsek azdır, değil mi?  
Maalesef toplum yapımızda ki yozlaşmışlıkta az okuyan, az sorgulayan bireylerinin çoğunluğu içersinde ki münevver insanları, akil insanlarını mumla arar olduk. “Halkımız var, ama yeterli derecede münevverimiz yok” diyen rahmetli Ahmet Kabaklı’ya hak vermemek mümkün değil.
“Eğitim şart” bu sözü çok sık duyarız. Toplumumuzda iyi gitmeyen bir şeyler oldu mu, söylemine sığındığımız, slogan gibi kullanılan bir cümledir bu. -eğitim şart abi -
Her altı Türk senede bir kitap okuyor. Bir Japon senede 25 kitap okuyor. Türkiye’de bir milyon tirajı bulan gazete yok iken, Japonya’da on milyon baskısı olan gazeteler var.
Estetikten, naiflikten, sanattan yoksun toplum içerisinde kayıpları yaşıyoruz adeta. Osmanlı İmparatorluğunun bize sunduğu devasa kültür birikimine sahip çıkamadık nedense. Kendi köyünde, kendi mahallesinde, kendi kasabasında mum ışıklarını yakmasını beklediğimiz öyle çok insanımız var ki. Kuru pantolon ile balık tutulmaz diyen ve meşakkati seçenlere selam olsun. Allah yollarını açık etsin. Geçmişte bir mum dahi olsa yakanlardan Allah razı olsun diyelim.
Üstad Sezai Karakoç der ki; hitap edilen kesime göre düşünce, fikir üretme mantığı ile düşünce platformları oluşturanlara selam olsun.
Maddi sıkıntıların ve beraberinde manevi sıkıntıların çoğunlukta yaşandığı günümüzde yüreklere muhabbeti, sevgiyi yayanlara selam olsun.
 “Mecnun söğüt, Leyla’nın toprağında yetişir” diyen Şeyh Galip ve üzüm üzüme baka baka kararır diyen atalarımız etkileşimi ve işin sırrını nede güzel özetlemişler değil mi?                           
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in manalı bir şiiriyle yazımı sonlandırmak istiyorum.
başıboş

vatanımda sular akar başıboş
herkes birbirini kakar, başıboş

bozkırlardan topal bir tren geçer
çocuk, merkep, öküz bakar, başıboş

yanmaz da yürekler, ateşe atsan!
bir kibrit bir orman yakar, başıboş

tarih, kutuplara kaçmış bir fener
buz denizlerinde çakar başıboş

yirmidokuz harflik sözde aydınlar
yafta yazar, isim takar, başıboş

Allahım, sen acı bu saf millete!
akşam yatar, sabah kalkar, başıboş
                                    Necip Fazıl Kısakürek
 
İlkay Coşkun
12.11.2014  / İrade Gazetesi / Yazı No: 20  

İrade Gazetesi - Erdemli Bakabilmek

3 Kasım 2014 Pazartesi

Buruciye Şiir Antolojisi 2014

Buruciye Şiir Antolojisi 2014

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Sivas Şubesi tarafından her yıl düzenli olarak Buruciye Şiir Akşamları programı tertiplenmektedir. Bu yılda 18 Ekim 2014’te sekizincisi düzenlendi. Katılımcı şairlerin şiirleri her sene olduğu gibi kitaplaştırılarak “Buruciye Şiir Antolojisi 2014” olarak yayımlandı. Ayrıca, hazırlanan bu kitap düzenlenen gecede her yıl olduğu gibi ücretsiz olarak dağıtılmıştır.

Geleneksel olarak sürdürülen bu geceye Sivas içinden ve dışından edebiyat-dergi çevrelerinden seçkin şairler programa iştirak etmektedirler. Yürütülen çalışmanın belki de en güzel yanı, her yıl hazırlanan antoloji kitabı ve gerçekleştirilen program, büyük bir vefa örneği olarak ebediyete intikal etmiş seçkin şairlerimize adanmasıdır. Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Akif Ersoy, Erdem Beyazıt bunlardan bir kaçı.  Bu seneki program ise Bekir Sıtkı Erdoğan’ın aziz hatırasına adandı.

Sürdürülen bu çalışmalar DED Şube Başkanı Prof Dr. Alim Yıldız Hoca’nın öncülüğünde yürütülmektedir. Bu yılki Buruciye Şiir Antolojisi 2014’ü Sayın Taner Karabal yayına hazırladı. BE Yayınları tarafından da basılmıştır.

24 Ağustos 2014 tarihinde 88 yaşında aramızdan ayrılan merhum Şair Bekir Sıtkı Erdoğan’ın güzel bir dörtlüğünün devamında, antolojide yayımlanan şairlerimizin eserlerinden seçtiğim mısralarla yazıma devam etmek istiyorum.

Kara gözlüm, efkârlanma gül gayri!
İbibikler, öter ötmez ordayım.
Mektubunda diyorsun ki: ‘Gel Gayri!’
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.
                                 Bekir Sıtkı Erdoğan

*gönder Yusuf’u Yakup devinmektedir Mısır/ kanlı gömlek, kör kuyu engeldir dirilişe - Alim Yıldız

*ellerimiz koyunda nasip olmaz fetihler/ zafer kimlere kaldı uçmuyor güvercinler - Alper Duran

*bir hasreti bölüşüyoruz şimdi/ tüm acıları bölüştüğümüz gibi/ canerikleri boşaltıyoruz eteğinden - Arif Ay

*tufandan ürkmemek adına, üşüyen tomurcuklar adına/ aşk adına, can a can olan haykırışlarımı barutladım/ vakit tam da bu vakit/ haydi, çırpın ellerinizi, kıvılcım olun/ twitliyorum.. - Bilal Karaman

*bazen bir damla ile tamam oluyor bardak / bazen bir virgülün adıdır anlamak/ bazen bir nokta ile oluyor tamamlanmak - Bilal Tırnakçı

*Rabbim/ içi ellenmiş bu yerden/ üniformalardan/ kravatlardan/ yağmursuz gülüşlerden/ avmlerden/ çok katlı binalardan/ al kurtar/ bana tarihte bir yer göster – Cengizhan Konuş

*ağlamak abdesti bozmaz diyordu hep Şeyhim/ bende bu yüzden yağmurun gücüne gidiyorum/ dua ediyorum, duamı sevdiğimin yüzüne aminlemek için/ şeddeli susuyorum her gece, dizleri karnına çekik bir vav oluyorum – Erdem Arslan

*afrikada çöl/ asyada dağ/ ortadoğuda kan’ım/ bir kadın çığlığıyım laleli’de – Ferman Karaçam

*kaçtım ve bütün fotoğraflarım bensiz çekildi/ ayıp ve noksandı her dokunamayışım sana – Furkan Çalışkan

*hâlimi al/ içimi kapla apansız/ aşkınla hemhal olan/ hâl eyle beni – Hüseyin Akkaya

*bu şehrin/ bir kenar mahallesinde akşamüstü/ saksıda bir erguvan kuruyor şimdi/ gecesiz gün başlıyor – İbrahim Yasak

*sükun, kalbi dindiren ilk/ ışıktır. Geceyi kimseyle/ paylaşmaz, o altın dakikaları/ soğutmaz, fecri uyandırmaz ipekli/ yatağından – İhsan Deniz

*karda üşüyen ağaçlar gibi değiliz/ inanın tutsak da değiliz çaresizliklere/ çareler ki içimizde, içimizde çareler  – İlkay Coşkun

*daraldıysa ruhun bi dua patlatayım, bi duadan başka ne aydınlatır/ dünyayı/ bir de aksada iki rekat fetih namazı elbette, nuri pakdil kıldıracak ama – İsmail Kılıçarslan

*aşkın kaç isimle çağırdım/ seni/ gölgeni/ kaç ışığa böldüm/ kaç sıfata ismini – Mehmet Çelik

*yüreğim bir kurşun gibi atıyor/ ha bakışlarının altında bekliyorum/ ha bir şiirin namlusundayım – Mehmet Ragıp Karcı

*geceyi giyindim, geceyi tattım/ o büyük haberi sorana söyle/ dünyayı kaldırıp bir yana attım/ yürürüm sebepsiz, nereye söyle? – Metin Önal Mengüşoğlu

*çıkar şehrin sonsuzluğundan/ fotoğraf karelerine düşmüş zamanları/ kırılmış birkaç şarkıdır, dilimde ıslık olan/ hüzzam trenler geçer içinden, yolcusuz/ istasyonlara uğramayan – Orhan Karahan

*mesafeler bir adım denizler bir karıştır/ vuslata haykırışım gönülden yakarıştır – Sergül Vural

*nemli toprak kokusu gözlerin/ yazıları silinmiş eski bir kitap/ bir kale nasıl düşermiş/ sen bana anlat  – Yusuf Bal
 
*bir araya gelip arkadaş olsa cümle dağlar/ ardımı dayadığım tek bir taş olup – Yusuf Özbey
 
*hızlı hızlı ölelim şimdi ne olursun/ bitmeyecek yoksa bu yalnızlığımız/ ya gidelim görmezlere/ ya kalalım sözlerimizde – Zeynep Akkiraz Ayhan

İlkay Coşkun
05.11.2014 / İrade Gazetesi-Yazı No: 19