19 Kasım 2014 Çarşamba

Mutlu muyuz?

Mutlu muyuz?                                                                                                          
                                                                                                                                  
Şu kavga bir bitse dersin / acıkmasam dersin / yorulmasam dersin / çişim gelmese dersin / uykum gelmese dersin / ölsem desene! / Orhan Veli

Hayatın boş ve anlamsız olduğunu düşündüğümüz, boşluğa düştüğümüz bir anda, yürek iklimlerimizde güller açar, güneş yeniden doğar, Allah’ın rahmet eli uzanır. Olumlu bir düşünceye göre de Hızır yetişir. “Gün doğmadan neler doğar” der atalarımızda…
Kendimizi yalnız hissettiğimiz çok zaman olmuştur. Umutsuz halde, boş boş gözlerle çevreyi süzeriz kimi zaman. Gülen yüzlerimizin gerisinde nedense hep hüzünlerimizi besleriz. Ruhu beden giysisine sığdırmaya çalışırız ama sığdıramayız. Aksine daha fazla, daha fazla özgürlük isteriz. Bedenimiz nasıl ki her öğün beslenmeye ihtiyaç duyar, ruhumuz da, sık sık manevi gıdaya ihtiyaç duyar. Bu, kimi zaman Kuran’ın, ezanın verdiği huzurla olur. Kimi zaman sevginin ikramı veyahut manevi şifalarla bu ihtiyacımızı gidermeye çalışırız. Dünyadaki konumumuz ne olursa olsun, ihtiyaçlarımız ve ihtiyaçlarımızın karşılanması noktasında birbirimize benzeriz aslında. Gücümüz de güçsüzlüğümüzde apaçık ortadadır.
İnsanoğlu, mevsimleri yaşar kısacık ömründe. Bahar gibi, yaz gibi, zemheri gibi. İnsanoğlunun da ruh mevsimleri vardır. Gülen, ağlayan, üzülen, acı ve heyecan duyan bizleriz.  Bedenen ve ruhen, olumlulukları da olumsuzlukları da yaşayan biziz. Bizler bedenimizin beslenmesine gösterdiğimiz alakanın katbekat fazlasını ruh sağlımıza göstermemiz gerektiğinin bilincinde değiliz hala.
Bir bilge mutluluğu, insanoğlunun atlattığı felaketlerin sonlarında aramaktadır. Emerson ise mutluluğu ve mutsuzluğu mizaçla ilişkilendirmiştir.  “Sizi mutlu ve mutsuz kılacak olan mevkiiniz değil, mizacınızdır” diyerek.
Hayatta, kazandıklarımızın yanında öyle çok kaybettiklerimiz var ki. Yaşam içerisinde kazançlarımızda, kayıplarımızda olacaktır elbette. Hatalar, kusurlar biz insanlar için. Evimizi, arabamızı alırken, çocuklarımızın geleceğini hazırlarken ne çok sıkıntılar çekeriz. Hiçbir şekilde tatile gidememiş fakir bir insanın hayattan beklentileri nedir diye ya da elindekinin daha fazlasını isteyen, birçok gereksiz stresi yaşayan bir zenginin ruh halini sorgulamamız gerekiyor. Onların mutluluklarının veya mutsuzluklarının kaynaklarını iyi değerlendirdiğimizde birçok şeyin farkındalığını yakalayabiliriz. Olanla yetinmek, kanaatkâr olmak ne kadar güzel bir meleki huydur, ne kadar güzel bir haslettir, değil mi?  
En güzeli ve aslolanı şu fani hayatta hoş bir seda bırakabilmektir. İnsanın yaşamında para, pul, makam, amaçtan çok araç olmalı. İnsanlara elinden geldiğince faydalı olmak, mutlu yaşamak ve ölümden sonraki hayata rızık hazırlamaktan daha güzel ne var ki. Allah, kuluna gücünün üzerinde yük yüklemez. Ziya Osman Saba her şeye rağmen hayata güzel gözlerle bakmamız gerektiğini ne güzel söylemiş. “Bütün mucizeler mümkündür hayatta” diyerek. Dünyanın faniliğinin bilincinde olduğumuzda ruhen de mutlu oluruz. Küçücük dünyamızda gönlümüzü ferah tutalım. Bilin ki çokça büyüttüğümüz sorunlarımızın üzerini bir gün toprak kapatacaktır. Hayatın zorluklarından yılmamak, hayata birazda olumlu yönlerinden bakmak, morali yüksek tutabilmek, Allah’a sığınarak tevekkül etmek, bize güç verecektir inanın.
Aramaz uzaklarda, insan bilse / mutluluk hiçbir yerde değildir / bizde değilse.
Mutlu bir ömür dilerim.
İlkay Coşkun
19.11.2014/ İrade Gazetesi/ Yazı No: 21
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder