Mutlu muyuz?
…
Şu kavga bir bitse dersin / acıkmasam
dersin / yorulmasam dersin / çişim gelmese dersin / uykum gelmese dersin /
ölsem desene! / Orhan Veli
Hayatın boş ve anlamsız olduğunu
düşündüğümüz, boşluğa düştüğümüz bir anda, yürek iklimlerimizde güller açar,
güneş yeniden doğar, Allah’ın rahmet eli uzanır. Olumlu bir düşünceye göre de
Hızır yetişir. “Gün doğmadan neler doğar” der atalarımızda…
Kendimizi yalnız hissettiğimiz çok
zaman olmuştur. Umutsuz halde, boş boş gözlerle çevreyi süzeriz kimi zaman. Gülen
yüzlerimizin gerisinde nedense hep hüzünlerimizi besleriz. Ruhu beden giysisine
sığdırmaya çalışırız ama sığdıramayız. Aksine daha fazla, daha fazla özgürlük
isteriz. Bedenimiz nasıl ki her öğün beslenmeye ihtiyaç duyar, ruhumuz da, sık
sık manevi gıdaya ihtiyaç duyar. Bu, kimi zaman Kuran’ın, ezanın verdiği
huzurla olur. Kimi zaman sevginin ikramı veyahut manevi şifalarla bu
ihtiyacımızı gidermeye çalışırız. Dünyadaki konumumuz ne olursa olsun,
ihtiyaçlarımız ve ihtiyaçlarımızın karşılanması noktasında birbirimize benzeriz
aslında. Gücümüz de güçsüzlüğümüzde apaçık ortadadır.
İnsanoğlu, mevsimleri yaşar kısacık ömründe.
Bahar gibi, yaz gibi, zemheri gibi. İnsanoğlunun da ruh mevsimleri vardır.
Gülen, ağlayan, üzülen, acı ve heyecan duyan bizleriz. Bedenen ve ruhen, olumlulukları da olumsuzlukları
da yaşayan biziz. Bizler bedenimizin beslenmesine gösterdiğimiz alakanın katbekat
fazlasını ruh sağlımıza göstermemiz gerektiğinin bilincinde değiliz hala.
Bir bilge mutluluğu, insanoğlunun
atlattığı felaketlerin sonlarında aramaktadır. Emerson ise mutluluğu ve
mutsuzluğu mizaçla ilişkilendirmiştir.
“Sizi mutlu ve mutsuz kılacak olan mevkiiniz değil, mizacınızdır”
diyerek.
Hayatta, kazandıklarımızın yanında
öyle çok kaybettiklerimiz var ki. Yaşam içerisinde kazançlarımızda,
kayıplarımızda olacaktır elbette. Hatalar, kusurlar biz insanlar için. Evimizi,
arabamızı alırken, çocuklarımızın geleceğini hazırlarken ne çok sıkıntılar
çekeriz. Hiçbir şekilde tatile gidememiş fakir bir insanın hayattan beklentileri
nedir diye ya da elindekinin daha fazlasını isteyen, birçok gereksiz stresi
yaşayan bir zenginin ruh halini sorgulamamız gerekiyor. Onların mutluluklarının
veya mutsuzluklarının kaynaklarını iyi değerlendirdiğimizde birçok şeyin
farkındalığını yakalayabiliriz. Olanla yetinmek, kanaatkâr olmak ne kadar güzel
bir meleki huydur, ne kadar güzel bir haslettir, değil mi?
En güzeli ve aslolanı şu fani hayatta
hoş bir seda bırakabilmektir. İnsanın yaşamında para, pul, makam, amaçtan çok
araç olmalı. İnsanlara elinden geldiğince faydalı olmak, mutlu yaşamak ve
ölümden sonraki hayata rızık hazırlamaktan daha güzel ne var ki. Allah, kuluna
gücünün üzerinde yük yüklemez. Ziya Osman Saba her şeye rağmen hayata güzel
gözlerle bakmamız gerektiğini ne güzel söylemiş. “Bütün mucizeler mümkündür
hayatta” diyerek. Dünyanın faniliğinin bilincinde olduğumuzda ruhen de mutlu
oluruz. Küçücük dünyamızda gönlümüzü ferah tutalım. Bilin ki çokça büyüttüğümüz
sorunlarımızın üzerini bir gün toprak kapatacaktır. Hayatın zorluklarından
yılmamak, hayata birazda olumlu yönlerinden bakmak, morali yüksek tutabilmek, Allah’a
sığınarak tevekkül etmek, bize güç verecektir inanın.
Aramaz uzaklarda, insan bilse /
mutluluk hiçbir yerde değildir / bizde değilse.
Mutlu bir ömür dilerim.
…
İlkay Coşkun
19.11.2014/ İrade Gazetesi/ Yazı No: 21
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder