İki aylık kısa bir süre için seçim hükümeti kuruldu. Normal şartlarda iki parti yan yana gelip de iki aylık bir süre için seçim hükümetini neden kuramadılar anlamış değilim. Doksanlı yıllarda kurulan koalisyon hükümetlerinde partilerin bu kadar şartlı bir araya geldiklerini zannetmiyorum. Millet, partilerin şartlarına bakmaz. Hükümet kurup anlaşıp ülke ve hal için bir şeyler yapıp yapmadınız mı ona bakar. Bu bağlamda, hükümet kurmaya yanaşmayan partiler, erken seçim sürecinde halkımıza neler diyecekler çok merak ediyorum. Kim doğru hareket etmiş kim yanlış hareket etmiş, bunu ülkesini seven seçmen en iyi şekilde değerlendirecektir.
Bazen parti törelerini, parti sultalarını aşarak, halkın ve ülkenin menfaatlerinin yanında yer aldığında, tarihe kahraman mı yoksa hain mi olarak geçiliyor göreceğiz bakalım. Erkan Mumcu örneğini yaşadık. Tuğrul Türkeş örneğini de görme imkanımız olacaktır. Bizler göremez isek bile tarihin arşivlerinde tüm bu oluşumlar yer alacaktır.
Özellikle Ak Parti seçim ittifaklarına her zaman kapısını açık tutmalı ki ülkemizde uzlaşma kültürü yaygınlaşsın. Küçük partiler kendilerini bu yelpazede gösterebilsinler ki ülkemiz için yeni alternatifler doğabilsin.
Ülkemizde partilerin uyguladıkları demokrasi anlayışlarını her zaman topal buluruz. Parti içi demokrasi teraneleri okumanın anlamı yok. Tencere dibin kara seninki benden kara benimkisi senden kara hikayesi dillendiriliyor.
Seçim tarihi kesinleşti. 7 Haziran seçimlerinde seçim güvenliği ve özgür iradenin seçime yansıması noktasında, dersler çıkarıp gerekli önlemleri almak devletin en önemli görevi olmalıdır diye düşünüyorum. Ak Partinin seçimlerde oy kaybetme etkenlerinden biri olan çözüm süreci bir bakıma halkın nefes alması olurken, terör örgütü pkk'nın toparlanma ve halk üzerinde baskı oluşturma süreci olmuştur. Kürt sorunu diye adlandırıp dağa çıkma bahanesi yaptıkları bir çok hakları bu süreç içerisinde devlet tarafından verilmiş ve bir çok Tayip Erdoğan ve Ak Parti düşmanlarının kaypak oylarıyla barajı aşıp 80 millet vekili gibi rüyalarında göremeyecekleri büyük bir oranla meclise girmişlerdir. Hal böyle iken, seçim sonrası terör olaylarının tekrar çatışmalara dönmesi düşündürücü bir o kadarda ders çıkarılması gereken durumdur. Bundan sonraki süreçlerde artık, "o hakkı istiyorum bu hakkı istiyorum, vermezseniz dağa çıkarım" deme lüksleri yok artık. Türk devletinin kendilerine verdikleri bu fırsatları, siyasi uzantıları değerlendirememişlerdir. Çözüm sürecini birçok olumsuzluklara rağmen bu yönüyle olumlu değerlendiriyorum. Her şerde bir hayır vardır. Olaya bu şekilde bakıp yolumuza artık tavizsiz devam etmeliyiz.
Bir başka konu da ülkemize ihanet edenlerin apar topar, elini kolunu sallayarak kaçması. Bu gibilerin kaçmasına bazen müsaade edeceksin ki ihanet edenlerin heykelleri yandaşlarınca dikilemesin. Suçları katlansın ve ‘suçu olmasaydı kaçmazdı’ denilebilsin.
Devleti yönetmek, kendinin olmayanı adaletli kullanıp vermek gibi zordur. Akıl baliğ bir iştir. Çeşit çeşit düşüncelere sahip insan birlikteliklerini, vatandaş kimliği ile vatan toprağında tutmak, yönetmek kolay olmasa gerek. Devleti yönetmek, cemaat yönetmeye benzemez. Cemaatte amaç, yöntem, insanlar daha düzenlidir. Devleti yönetmek daha karmaşık ve zor bir iştir.
Kendi fikriyatlarında, kendi partilerinin iktidarında her şey güllük güneşlik olacağını zanneden zevat, dünyanın dönüşü ve insanın ölümü gerçeğinde hayatı irdeleyelim birazda. Çok fazla politize olmayı da doğru ve sağlıklı bulmuyorum. Sonuçta bu ülke hepimizin. isterse kendi partimden olsun, çok fazla parti borazanlığı yapan, hayata sadece bu çerçeveden bakan insanları sosyal medya sayfalarımdan siliyorum bilinsin.
Kalın sağlıcakla.
İlkay Coşkun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder