Mevzu Parayla
Öten Düdük
Sermayenin belirli ellerde toplanmaması için neler
yapmalıyız? Bir adım daha atmak isteyen vatandaşla, bir adımında on adım mesafede
yol kat eden vatandaşı birbirine nasıl yaklaştırabiliriz? Sosyal adalet nasıl
sağlanacak?
Gerek dinimizin bize emrettiği zekât, sadaka,
yardımlaşma, komşun aç iken kendisinin uyumaması gerektiği gibi gerçekler,
gerekse milli, manevi ve vatandaş olma gibi birlikteliklerimiz bozulmaya yüz
tutmuş dengeleri tekrardan kurmamız için bizlere birçok yol gösteriyor aslında.
İki yüzyıl öncesinin zenginliğini devam ettiren
aileler yok gibidir veya bilinmiyorlar. Zenginliğin el değiştirmesi, neslin
tükenmesi gibi nedenlerden sonlanıyor olabilir. Kişi öldükten sonra, hatta 3-4
nesil sonra devam eden zenginliğin çokta ehemmiyeti olmasa gerek. Devletler de
aynı insanlar gibidir. Tabi ki insanların madden ve manen mutlu yaşaması
önemlidir. Burada bahsetmek istediğim sermayenin azınlık aileler elinde
yoğunlaşması, gelir adaletinin zedelenmesi, uçurumların oluşmasıdır.
Acaba çoğunluk insanın belirli miktar paralarla
kontrol altında tutulacağı, çoğunluk insanın bu nedenden dolayı üretmeyeceği,
çalışmayacağı bir dünyaya doğru bir gidiş mi var? Teknolojiyle beraber beden
gücünün çok azalacağı, sermaye ve emeğin çok daha fazla ayrışacağı bir dünyaya
doğru mu gidiyoruz?
Bir insanı kaç araba, kaç ev memnun edebilir ve bu
kadarı bana yeter diyebilir. İstihdam ettiği insan sayısıyla övünen zenginimiz daha
fazla insana iş alanı sağlaması mıdır sadece amacı.
Hayatın her evresinde parayı veren emirde
veriyor maalesef. Para kazanma kanallarını azaltan, kendisinin bizzat üretim
noktasında ön ayak olduğu insanların artması özgürlüklerin de çoğalmasını
sağlayacaktır muhakkak. Aynen devletlerin bağımsızlıklarının gelişmelerinin bu şekilde
olacağı gibi.
Para birçok şeyi getirirken birçok şeyi de
götürüyor maalesef. Bizim nesil mesela, her şeye rağmen horoz şekerleriyle ve bayramlıklarıyla
mutlu olabilen, ağırlaşan kumbaralarıyla hayallerini büyütebilen bir nesil
iken, tarihi konaklarımızı zeytin bağlarımızı, birkaç beton daire ile değiş
tokuş yapmadık mı bizler. Kızlarımıza dünür gelen damat adaylarının önce
adamlığını sorgulamamız gerekirken, kazandığı parayı, evinin olup olmadığını
kaçımız daha az önemsedik. Parayla iş gören düdükleri hangimiz elimizin
tersiyle ittik.
Can alıcı bir örnek vermek istiyorum izninizle. Kapasitesi
olmasına rağmen başvuru parası ve seçim harcamaları için gerekli olan parası olmadığı
için milletvekilliğine aday olamayan bir vatandaşı düşünün. Hal böyle olduğunda
yönetim noktasında yer bulamadığında bu kişi, biz vatandaşların kaybı da çok
olacaktır. Bir mahalle bakkalı, sıradan olan bir adam neden milletvekilliğine
aday olamasın ki.
Her yüzyılda muhakkak buna benzer
çarpıklıklar olmuştur. Öyle veya böyle dünyamız ve insanlık yerinde duruyor. Sel
gibi büyük afetler sonrası da olsa dünya yoluna devam ediyor. Yeter ki bu
bilinci çoğu insanımız görebilsin. Amaç neyi ne şekilde kazandığı, ne şekilde kaybettiği
belli olmayan insanların doğru olarak bilinen yolları terk etmemesini
sağlamaktır.
Çocuklarımıza paranın her şey olmadığını, paranın amaç
değil sadece bir araç olduğunu öğretelim lütfen. Dürüst ve ahlaklı olmanın her şeyden daha önemli olduğunu
gösterebilelim ki gerisinin teknik bir mevzu olduğunu görsünler.
Neyse ki gelen her
yeni nesil bir önceki nesillerin dünyaya sahiplenme arzularını kişisel
benliklerini vazgeçilmezlik takıntılarını dünya görüşleriyle kırıyorlar. Bu
duruşlarıyla onları çok daha olgun buluyorum.
Dengeler zaman zaman bozulsa da zamanı gelince suyolunu
buluyor. Herkes bir yol tutturmuş
olsa da ölüm dörtnala geliyor.
Sağlıcakla kalınız.
İlkay Coşkun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder