İrade
Gazetesinde sizlerle paylaştığım ilk yazım.
Allah
utandırmasın. Haftada bir Sivas ağırlıklı olarak, deneme, inceleme türlerinde
ki yazılarımla, söyleşilerimle siz okurlarla birlikte olacağım. Ayrıca yazar ve
şair dostların en yeni eserlerini bu sayfadan sizlerle buluşturmak istiyorum.
İlk yazımı, Sivas’ımızın güzide şahsiyetlerinden emeğiyle Sivas şehir kültürüne
önemli katkıları olan Prof. Dr. Alim Yıldız Bey’in, Sivas’ı konu ettiği “seyrimde bir şehre vardım” deneme
türündeki eseri üzerine yazdım. Hayırlı Ramazanlar diliyorum. İyi okumalar.
“Seyrimde Bir Şehre Vardım” Deneme Kitabı Üzerine
Yazarından imzalı olarak aldığım kitabı
Sivas’ta yaşayan, Sivas’ın havasını uzun yıllardır teneffüs eden biri olarak
okudum. Keyif alarak da okuduğumu belirtmeden geçemeyeceğim. Kitapla ilgili bir
yazı yazma fikri oluştuğunda ikinci kez okudum eseri. Okuma sonrasında kaleme
aldığım bu yazı, bir değerlendirme ya da tahlil yazısından öte, kitapta
okurlarla paylaşılan bilgilere değinmek istiyorum. Yani bir okuma notu gibi
düşünülürse daha doğru olacağı kanaatindeyim.
Yazılarımı, şiirlerimi yazmadan önce bende bir sancı tutar. Yazıyı
nihayete erdirmeden de bu sancı geçmez. Tüm yazılar ve şiirler doğarken böyle
mi bilemiyorum ama en azından bendeki eserler böyle doğuyor. Bu yazım da böyle
bir sancı sonrası oluştu.
Okuma sonrasında bende oluşan ilk intiba,
şehirlerin, ilçeleri ve köyleriyle var olduğudur. Asıl, şehirleri şehir yapanın
orada yaşamış, hâlihazırda yaşayan insanların varlığıyla ölçülüp değer
bulmasıdır.
“Seyrimde Bir Şehre Vardım” deneme türünden bir eser. Alim Yıldız’ın, yirminin üzerindeki deneme ve inceleme kitaplarından sadece birisi.
Yazarımız şehre dair yazılarının on dokuzunu bu kitapta bir araya getirmiş. Beş
adet şiir kitabı da bulunan Alim Yıldız, ilk girişini mutasavvıf şair Şemseddin
Sivasi’yle başlaması yerinde bir karar olmuştur.
Yazar, Meydan Camiine girerken bir fotoğraf
oluşturur zihnimizde. Cami içerisindeki bu fotoğraf pir-i fani görüntüsüyle
belleğimize zuhur eder adeta.
Evliyalardan kimlerin olduğu, bu görüntüleri kaç cemaatin gördüğü ise
bilinmez. Şemsi Sivasi’nin mi yoksa müritlerinden birilerinin mi? İslam
dünyasını aydınlatan üç büyük güneşten birinin Şemsi Sivasi olduğu vurgusu,
yazının can alıcı noktalarından biridir ayrıca.
Suyundan mı havasından mı toprağından mı
bilinmez, kimi şehirler vardır ki bakınca şiir gibi gelir insana. Fiziki
görüntüsünün önünde bir ruhu vardır adeta şehirlerin. Aşığını, yazarını,
ozanını görürsünüz. Beton yığınından ziyade bir yuvadır şehirler. Sivas gibi.
Şehre kimlik kazandıran şahsiyetlerle devam
eder yazılar. Abdülvehhab Gazi, Ahmet Turan,
Sarıhatipzadeler ailesi şairleri, Muzaffer Sarısözen, Rifai Şeyhlerinden
Arap Şeyh, İhramcızade İsmail Hakkı Toprak, Divriğili Tahir Nadi, Zaralı Kirkor
Ceyhan, Âşık Veysel, Âşık İsmeti, Zaralı Halil, Ruhsati gibi birçok Sivaslı değeri
kalemine alır yazarımız.
Alim Yıldız Hoca’nın ciltler dolusu akademik
çalışmalarının bir özeti olmuş adeta bu kitap. Bu eserle hocamızın akademik
çalışmalarını özetleyerek daha geniş okur kitlelerine ulaşmayı hedeflediğini ve
bunda da başarılı olduğunu gözlemlemekteyiz.
Yazar, şair kimliğini de göz önünde
bulundurmuş ve şehri daha çok şairleriyle ele almıştır. Sivas Merkez, Şarkışla,
Zara, Divriği, Kangal, Yıldızeli, Ulaş başta olmak üzere Sivas’ın birçok
ilçesini, köylerine varana kadar, ozanlarını kaleme almıştır yazarımız.
Kitapta okuduğum konu başlıklarıyla bir özet
oluşturacak olursam;
1919 yılında, Kongre binasının önünde
çekilmiş fotoğrafta, Atatürk’ün sağ tarafında oturan sakallı, yaşlı insanın,
gerçekte Erzincanlı Fevzi Efendi değil de, Rifai Şeyhlerinden Arap Şeyh olduğu
bilgisi okurlarla paylaşılmaktadır.
Paşa Camii’nin doğusunda, Vakıflar Bölge Müdürlüğü dış duvarında
bulunan gerçek adıyla “Telli Pınar” sonraki ismiyle “Şehit Şorhan Tunçöz”
çeşmesinin öyküsünü dinledik hocamızdan.
Âşık Veysel’in İhramcızade İsmail Hakkı
Toprak ile görüşmesini ve deyişlerindeki benzerliklere şahit olduk.
Zaralı Kirkor Ceyhan, “Seferberlik Türküleri”
isimli kitabında, çocukluk arkadaşı olan Ali’nin 1930 lu yıllarda Ermeni
çocuklarını döven Kaymakam Nabi Bey’in oğullarını nasıl patakladığı eserde
anlatılır.
Kitapta başka bir tarihi olaya da
değinilmektedir. 1715 de, Sivas Çarşısında üç saatlik yangının çarşıyı kül
ettiğinden bahsedilmektedir.
Özellikle şehir kültürü üzerine yazılarını
paylaşan birçok yazarda gözlemlediğim özelliklerinden biri, çocukluk yıllarına
ayrı bir değer vermeleridir. Bu noktada Southey’in “ Ne kadar uzun yaşarsanız
yaşayın ilk yirmi yıl, ömrünüzün en uzun yarısıdır” sözü, bu tespitimi en
iyi anlatan söylemdir diyebilirim. İkincil gördüğüm hasletleri de hafızalarının
çok kuvvetli ve diri olmasıdır.
‘Hayatın incelikleri ayrıntılarda gizlidir’
derler. Gündelik hayatta önemsemediğimiz birçok şey, gerçekte ne kadar önemli
olduğunu okurlara fark ettirilmektedir. Yazar, Şarkışla’da boyacı Hasgül’le
karşılaşıyor. Ayakkabı boyayarak geçimini sağlayan Hasgül’ün, boyadığı her
ayakkabıdan sonra yeni bir şiir yazma özelliğini bizlerle paylaşıyor. Şehri,
beldeyi şair ve yazar gözüyle gözlemlemek bu olsa gerek.
Şehir sevdalıları sessizdir. Onları ortalarda
göremezsiniz. Sessizce şehri dinlerler. Şehrin hatta koca bir ülkenin
acılarını, sorunlarını, dertlerini, sancılarını taşırlar o geniş yüreklerinde.
Kolay kolay da bırakamazlar yaşadıkları şehirleri. Mütevazı ve
alçakgönüllüdürler. Sivas için şehre sevdalı, şehre âşık on insandan biridir
Alim Hoca. Akıcı bir üslupla yazılan bu eseri bir nefeste okudum. Kalemine
sağlık, teşekkürler.
İlkay Coşkun
İrade Gazetesi / 08.07.2014 / Yazı No:1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder