23 Ağustos 2014 Cumartesi

“Seyrimde Bir Şehre Vardım” Deneme Kitabı Üzerine

Merhabalar

İrade Gazetesinde sizlerle paylaştığım ilk yazım.

Allah utandırmasın. Haftada bir Sivas ağırlıklı olarak, deneme, inceleme türlerinde ki yazılarımla, söyleşilerimle siz okurlarla birlikte olacağım. Ayrıca yazar ve şair dostların en yeni eserlerini bu sayfadan sizlerle buluşturmak istiyorum. İlk yazımı, Sivas’ımızın güzide şahsiyetlerinden emeğiyle Sivas şehir kültürüne önemli katkıları olan Prof. Dr. Alim Yıldız Bey’in, Sivas’ı konu ettiği “seyrimde bir şehre vardım” deneme türündeki eseri üzerine yazdım. Hayırlı Ramazanlar diliyorum. İyi okumalar.

“Seyrimde Bir Şehre Vardım” Deneme Kitabı Üzerine
Yazarından imzalı olarak aldığım kitabı Sivas’ta yaşayan, Sivas’ın havasını uzun yıllardır teneffüs eden biri olarak okudum. Keyif alarak da okuduğumu belirtmeden geçemeyeceğim. Kitapla ilgili bir yazı yazma fikri oluştuğunda ikinci kez okudum eseri. Okuma sonrasında kaleme aldığım bu yazı, bir değerlendirme ya da tahlil yazısından öte, kitapta okurlarla paylaşılan bilgilere değinmek istiyorum. Yani bir okuma notu gibi düşünülürse daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Yazılarımı, şiirlerimi yazmadan önce bende bir sancı tutar. Yazıyı nihayete erdirmeden de bu sancı geçmez. Tüm yazılar ve şiirler doğarken böyle mi bilemiyorum ama en azından bendeki eserler böyle doğuyor. Bu yazım da böyle bir sancı sonrası oluştu.

Okuma sonrasında bende oluşan ilk intiba, şehirlerin, ilçeleri ve köyleriyle var olduğudur. Asıl, şehirleri şehir yapanın orada yaşamış, hâlihazırda yaşayan insanların varlığıyla ölçülüp değer bulmasıdır.

 “Seyrimde Bir Şehre Vardım”   deneme türünden bir eser. Alim Yıldız’ın, yirminin üzerindeki deneme ve inceleme kitaplarından sadece birisi. Yazarımız şehre dair yazılarının on dokuzunu bu kitapta bir araya getirmiş. Beş adet şiir kitabı da bulunan Alim Yıldız,  ilk girişini mutasavvıf şair Şemseddin Sivasi’yle başlaması yerinde bir karar olmuştur.

Yazar, Meydan Camiine girerken bir fotoğraf oluşturur zihnimizde. Cami içerisindeki bu fotoğraf pir-i fani görüntüsüyle belleğimize zuhur eder adeta.  Evliyalardan kimlerin olduğu, bu görüntüleri kaç cemaatin gördüğü ise bilinmez. Şemsi Sivasi’nin mi yoksa müritlerinden birilerinin mi? İslam dünyasını aydınlatan üç büyük güneşten birinin Şemsi Sivasi olduğu vurgusu, yazının can alıcı noktalarından biridir ayrıca.

Suyundan mı havasından mı toprağından mı bilinmez, kimi şehirler vardır ki bakınca şiir gibi gelir insana. Fiziki görüntüsünün önünde bir ruhu vardır adeta şehirlerin. Aşığını, yazarını, ozanını görürsünüz. Beton yığınından ziyade bir yuvadır şehirler. Sivas gibi.

Şehre kimlik kazandıran şahsiyetlerle devam eder yazılar. Abdülvehhab Gazi, Ahmet Turan,  Sarıhatipzadeler ailesi şairleri, Muzaffer Sarısözen, Rifai Şeyhlerinden Arap Şeyh, İhramcızade İsmail Hakkı Toprak, Divriğili Tahir Nadi, Zaralı Kirkor Ceyhan, Âşık Veysel, Âşık İsmeti, Zaralı Halil, Ruhsati gibi birçok Sivaslı değeri kalemine alır yazarımız.

Alim Yıldız Hoca’nın ciltler dolusu akademik çalışmalarının bir özeti olmuş adeta bu kitap. Bu eserle hocamızın akademik çalışmalarını özetleyerek daha geniş okur kitlelerine ulaşmayı hedeflediğini ve bunda da başarılı olduğunu gözlemlemekteyiz.

Yazar, şair kimliğini de göz önünde bulundurmuş ve şehri daha çok şairleriyle ele almıştır. Sivas Merkez, Şarkışla, Zara, Divriği, Kangal, Yıldızeli, Ulaş başta olmak üzere Sivas’ın birçok ilçesini, köylerine varana kadar, ozanlarını kaleme almıştır yazarımız.

Kitapta okuduğum konu başlıklarıyla bir özet oluşturacak olursam;

1919 yılında, Kongre binasının önünde çekilmiş fotoğrafta, Atatürk’ün sağ tarafında oturan sakallı, yaşlı insanın, gerçekte Erzincanlı Fevzi Efendi değil de, Rifai Şeyhlerinden Arap Şeyh olduğu bilgisi okurlarla paylaşılmaktadır.

 Kurtuluş Savaşı sırasında Sivas’ta yayınlanan İrade-i Milliye Gazetesinin 2 Aralık 1922 yılı 254. sayısında, henüz Sivas’a elektrik ve tren gelmeden uzunca bir süre önce, Bacanakzade Ziya Bey tarafından kaleme alınan, “Sivas Başkent olsaydı” ana fikrinde “Rüya” isimli fantastik diyebileceğimiz hikâyeyi okumak ilginçti.

Paşa Camii’nin doğusunda, Vakıflar Bölge Müdürlüğü dış duvarında bulunan gerçek adıyla “Telli Pınar” sonraki ismiyle “Şehit Şorhan Tunçöz” çeşmesinin öyküsünü dinledik hocamızdan.

Âşık Veysel’in İhramcızade İsmail Hakkı Toprak ile görüşmesini ve deyişlerindeki benzerliklere şahit olduk.

Zaralı Kirkor Ceyhan, “Seferberlik Türküleri” isimli kitabında, çocukluk arkadaşı olan Ali’nin 1930 lu yıllarda Ermeni çocuklarını döven Kaymakam Nabi Bey’in oğullarını nasıl patakladığı eserde anlatılır.

Kitapta başka bir tarihi olaya da değinilmektedir. 1715 de, Sivas Çarşısında üç saatlik yangının çarşıyı kül ettiğinden bahsedilmektedir.

Özellikle şehir kültürü üzerine yazılarını paylaşan birçok yazarda gözlemlediğim özelliklerinden biri, çocukluk yıllarına ayrı bir değer vermeleridir. Bu noktada Southey’in “ Ne kadar uzun yaşarsanız yaşayın ilk yirmi yıl, ömrünüzün en uzun yarısıdır” sözü, bu tespitimi en iyi anlatan söylemdir diyebilirim. İkincil gördüğüm hasletleri de hafızalarının çok kuvvetli ve diri olmasıdır.

‘Hayatın incelikleri ayrıntılarda gizlidir’ derler. Gündelik hayatta önemsemediğimiz birçok şey, gerçekte ne kadar önemli olduğunu okurlara fark ettirilmektedir. Yazar, Şarkışla’da boyacı Hasgül’le karşılaşıyor. Ayakkabı boyayarak geçimini sağlayan Hasgül’ün, boyadığı her ayakkabıdan sonra yeni bir şiir yazma özelliğini bizlerle paylaşıyor. Şehri, beldeyi şair ve yazar gözüyle gözlemlemek bu olsa gerek.

Şehir sevdalıları sessizdir. Onları ortalarda göremezsiniz. Sessizce şehri dinlerler. Şehrin hatta koca bir ülkenin acılarını, sorunlarını, dertlerini, sancılarını taşırlar o geniş yüreklerinde. Kolay kolay da bırakamazlar yaşadıkları şehirleri. Mütevazı ve alçakgönüllüdürler. Sivas için şehre sevdalı, şehre âşık on insandan biridir Alim Hoca. Akıcı bir üslupla yazılan bu eseri bir nefeste okudum. Kalemine sağlık, teşekkürler.

İlkay Coşkun
İrade Gazetesi / 08.07.2014 / Yazı No:1
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder