23 Eylül 2014 Salı

Şairliğimin Parmak İzi

Şairliğimin Parmak İzi – İlkay Coşkun
 
Merhaba dostlar. Bu hafta şairliğimin hikâyesini kaleme almak istiyorum. Rıza Aslan Bey’in hazırladığı  ‘Şairin Parmak İzi’ kitabında da yer alan yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum. İyi okumalar.
     Hayatımızın tüm evrelerine şahitlik eden sözcüklerin, mısralarla bir araya gelmesi gibi görüyorum şiiri. Her şiirimin bir hikâyesi vardır bende. Şiirde belli bir konuyu alıp işlemekse daha öznel bir yaklaşım olduğu kanaatindeyim.
     Şair olmak farklılıktır. Şöyle ki; sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yol alan bir kısım insanları, erken saatlerde ekmek teknelerinin temizliğini yapanları, ekmek derdinde olup ta süpürge sallayan belediye işçilerini farklı bir gözle seyreder şair. Kedilerin nameli miyavlamalarını, köpeklerin “bu sokaklar benden sorulur” der gibi arzı endam etmelerini velhasıl gözlemlediği insanların yaşam mücadelesi içerisindeki hengâmelerini dimağında süzer ve yazıya döker şair.
     İçimizde yaşanan ikilemler, doğrular-yanlışlar, gerekliler-gereksizler, dolular-boşlar vb yaşamı sorgulayan “neden-niçin”lerle hasbıhal edilen daha nice kavramlar şekillenir ve film şeridi gibi akar yol alır satırlara.
     Sokrates’in dediği gibi “sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez” sözüne ne çok hak veririm böyle anlarda. Güçlüğü sorgular, haksızlıklara tahammül edemediğim durumlarda da kalemimi beyaz sayfalarla buluştururum.
Yarına Epilog

bizim köpek havladı, sokağın alt başında
ihtiyarın elinde bir tas, sırılsıklam kaldırımlar

nidalar ayyuka çıkar, eskilerime göz koyar
dalganı geç eskici, senden sonrada sütçü var

kemik bohçasını çıkarır teyze, mahlûkat fır döner
çöpçü tozutur yolları, dükkân kepenklerinin rızkı söner

şafağını yıkamaz çocuk, gözleri mahmur
bizim kedi köpek çiftleşir, kasavetsiz ulu orta

avluda yığın yığın kelepir hurdalar, harami bekler
yine hortladı kalemimdeki ABD / ne zaman üşüşecek gölge

borsa düşer, döviz yükselir nedense hep ülkemde                  
                                                
     Şiiri, on altı yılı aşkındır aktif olarak yazmaya çalışıyorum. —1998’den bu tarafa- . Ortaokul yıllarında yazdığım aşk şiirleri saymazsam tabi. Hayatımın içinde her anıma şahitlik eder şiirlerim. Çocukluk, gençlik olgunluk zamanlarımın en özel şahitleridir onlar. Teması toplumsal olan ( madenci veya Filistin gibi ) konulara da değinirim. Ölümler ya da darbeler de şiir yazdırdı kimi zaman bana.
“yazmasaydım çıldırırdım” diyen Sait Faik gibi bende döktüm mısralara içimi ve çıldırmadım.
     Her şair gibi bende kalemimin ucunda taşıdım çoğu zaman aşkı. Sevmelerimde, umutlarımda, hüzünlü anlarımda ve kırılganlıklarımda doğdular şiirler bir bir.
     İtiraf etmeliyim ki içeriği övgü dolu olan ısmarlama şiirler bugüne kadar hiç yazamadım.
     Bir şiire başlamak için kâğıdı kalemi eline almak sanıldığı kadar kolay değildir. Emek verip ürettiğinizde tabiri caizse “şeytanın bacağını kırmış” bir his duyarsınız içinizde. En azından ben öyle hissediyorum. Hele hele ortaya güzel bir ürün çıkınca mutlulukların en güzeli yayılıyor yüreğe. Yazmak başlı başına okumaya teşvik edici bir güç bendeki. Okumada aldığım zevki yazmada bulamıyorum. Anlayacağınız, okumadan aldığım tat çok kıymetli.
     Bir şiiri yazdıktan sonra belli bir süre ara veriyorum. Bu aralarda bolca kitap oluyorum. Buradaki amaç seri şiir yazmak değil farklı şiirler yazabilmektir. Sık şiir yazıldığında ifadelerin, kullanılan kelimelerin birbirlerine çok benzemesi kaçınılmaz olmaktadır. Bundan sıyrılabilmek adına aralıklarla şiir yazmaya özen gösteriyorum. Her yiğidin ayrı yoğurt yemesi gibi buda benim şiir yazma tekniğim. Önemli olan şairin kendine uygun tekniği kullanabilmesi ve geliştirebilmesidir.
 
     Okul olarak kabul edilen edebiyat dergilerinin, şiir yıllıklarının, şiir seçkilerinin yazma noktamdaki destekleyici gücü çok önemlidir benim için. Başarı, emek verip kaliteli eserler üretmektir. Bu anlamda belli aralıklarla bende kitap yayınlatıp şiirlerimi, şiir severlerle buluşturuyorum.
Kalitesi çok daha güzel şiirlerle buluşmanız temennisiyle.
   

İlkay Coşkun / 24.09.2014 / Yazı No: 13

16 Eylül 2014 Salı

Yusuf Bal’ın “Gözkuşağı” Kitabı Üzerine

Yusuf Bal’ın “Gözkuşağı” Kitabı Üzerine

Yusuf Bal’ın “Gözkuşağı” Şiir Kitabında;
Kübik, Geometrik Ve Satranç Taşlarıyla Acıya,  Zulme Şiirsel Başkaldırı

          Görsel ve deneysel şiirlerle okuyucunun karşısına çıkmak cesaret ister.  Şair, klasik şiirlerin çokça yer aldığı bir ortamda, yenilik adına şiiri farklı sunumlarla ortaya çıkararak, satırlara dizilen imgeleri şekle büründürüp şiirden taviz vermeksizin duyguları mısralara dökmekle özgünlüğünü ortaya koymuş. “Gözkuşağı” işte böyle bir eser. Şairin, kübik, geometrik ve satranç taşlarıyla acıya, zulme şiirsel başkaldırısıdır. Kitabı eline ilk defa alanları önce görsel imge ile vuran,  sonrasında kuşakları çözülmüş gözleri doyuran bir eser.  
 
 
                “Gözkuşağı” şair Yusuf Bal’ın üçüncü şiir kitabı. Şiir Vakti yayınlarından çıkan eser 96 sayfa olup görsel ve deneysel şiir ağırlığı ile dikkat çekmekte. Kitapta Yusuf Bal’ın dergilerde yayınladığı şiirlerin yanı sıra, hiçbir dergide yer almamış yakın tarihli şiirleri de var. Daha önce Ötüken Neşriyat tarafından yayınlanan diğer kitabı “Ücra İşlem” gibi, şairin her sayfada farklı temaları şekle büründürdüğü şiirleri imgelerle ördüğü, bunun yanı sıra konu bütünlüğünü de sağladığı farklı bir kitap.
                “Göz” aydınlık demek, kapı demek, ışık demek. Bir kitabın kapağını açtıkça aralanıyor göz kapaklarımız. Tesadüf müdür bilinmez ama Göz, kuş ve örümcek (ve zeminde ağ!) şeklindeki şiirlere kitabın ön sayfalarında yer verilmesi anlamlı olmuş.
            Sayfa 25 de yer alan “Demir At” şiiri okuyuculara farklı çağrışımlar yapan bir şiir. “demirciler dövsün yüzünü, sen onlara ateşten gözlerinle bak/ çıkarsınlar seni, fırınlardan sıcak sıcak/ tut ellerimden hadi gidelim/ ötelere on iki olmadan saat” dizeleri ile başlayan ve  “sen paletlerini al, ben ayakkabılarımı; gidelim/ demirciler dövsün yüzünü, sen onlara ateşten gözlerinle bak  

            Yusuf Bal’ın sayfa 40 da yer alan şiiri “Beni bulduğunda” iki sütundan ve iki başlıktan oluşan deneysel bir şiir. Bu şiir hem tek şiir şeklinde okunabileceği gibi ayrı ayrı da okunabilmektedir. Bu tarzı, şairin birçok şiirinde rastlamaktayız.

            “Tenimden geçiyordu ölüm/ kilitli kapıların arkasında tutsak sahile/  çizdiği portrede acıyı yüreğinde, kendini ölümlerin meydanında görüp öyle hissediyor savaşları.

“Kerbela” şiiri tarihte Hz. Hüseyin ve taraftarlarının Yezid’in komutasındaki güçler tarafından kuşatılmaları, günlerce susuz bırakıldıktan sonra şehit edilmelerini anlatıyor.
“Susuz kalmış bir çocuğun diliyle konuşur ölüm”  mısrası ile şair henüz bebekken babasının kucağında okla vurularak şehit edilen Hz. Hüseyin’in oğluna gönderme yapılıyor.
                Siyah At şiirinde “tanrım/ isyan et diyorsun/ yudumlayıp  baruttan  kaseyi/ kan çıkar yer yüzünde, habil kabil karışsın/ isyan et diyorsun kutsal kitapta/ kötü olan her şeye” ve “biliyorum yine, senin iznin  olmadan  ateşle abdest aldık,  namazı erken kıldık/  dizeleriyle acının geldiği yönü, acının kaynaklarını şiirinde şifreleyerek vermiş okuyucuya.
                Yine Siyah At şiirinde “ama biz hiroşima’ya bomba atan değiliz/ iki şehirde şeytanı ateşten yaratan şeytan/ sonra ırak’ta milyon insanı öldüren katil abd/ değiliz, şeytanın  imana geldiği, yerde değiliz” diyen şair Piyon, Fil, Vezir, Şah şiirlerinde benzer temaları işlemiş, oynanan, oynanmak istenen oyunları ve acıları göz önüne sermiş, yaşanan curcunalardan dolayı “Cadı Kazanı” şiiriyle de dünyayı cadı kazanına benzetmiştir.
                İkiz Kale” şiirinde, sanki “ İkiz Kule” der gibidir. /Âdem’e isimler öğretilmişti yaratılınca/ silah isimlerini sonradan öğrendik/ diyerek din, millet ayırımı yapmaksızın suçu bütün insanlıkta aramaktadır.
                “Çok Sesli Koro” şiirinde,  /Nereye gider insanın gökyüzüne fırlattığı mızrak / … Kesiyorum, beni besleyen damarlarını dünya/   derken şikâyetçidir kötülerden. 
                “Bu yüzden sokaklar Gazze / neden ülkeler kan / neden Arakan ölüm / dinginlik ve sakinlikten bahsedilen din felsefesinde/ kapitalist rejim / caddeler Pazar, sokaklar ölü /  Bütün savaşlara isyanını gösteren diğer dizeleri.

                Tüm bu olumsuzluklara rağmen umudunu tamamen kaybetmemiştir şair. Kimi şiirlerinde atın şahlanışı misali silkinmeyi, dirilmeyi, mazlumun güç kazanmasını imgeler satırlarında. /İlkbahar oluyor kışlar/ çiçekler açıyor doyumsuzca bahara/ diniyor sanki acılar en derin kuyularda/ dizeleri “Meçhule Dönüş” şiirinden.
                "keşke rayları s şeklinde yapsalar/ trenler sekerek gitse" dizeleri,   s sesi ile örülmüş bir sevgi şiiri olan S Treni şiirinden. “Yine Yazıldı Adın” başlıklı şiirinde sevgi, ümit ve kararlığını mitolojik karakter Atalante'nin ismi ile imliyor. "Ateşi Gül Yapalım, Zehiri Bade" yine şairin sevgisini, "Kayıp Şehrin Arkasından" özlemini, "Dünya" hüznünü, Vakit şiiri ise hem görsel olarak hem de içerik olarak kainatın yaratılışını işleyen bir şiir. “Vakit” görsel olarak bir girdabın ya da galaksinin üsten görünüşünü imliyor.
           Görselliği ve deneyselliği Gözkuşağı’na taşıyan şair, tarzıyla ilklere imza atmaktadır.

Şiirlerinde acının resimlerini, imgelerle nakış nakış işlemiştir. Şair, satranç taşları görselliğinde imlemiş savaşı ve zulmü. Kafatasını, “Sus Tası” yapmış. Susulduğunu, seyirci kalındığını çizmiş en korkunç haliyle dimağlara.
                Sosyal konulardaki duyarlılığıyla örülü bir şiir kitabı “Gözkuşağı”. Belki de gözlerimizdeki kuşakları çözüp zulme dur dememizi ve göğün kuşağında birbirimizin farkına varmamızı bekliyordur şair, ne dersiniz?


İlkay Coşkun
İrade Gazetesi / 17.09.2014 / Yazı No:12

 

10 Eylül 2014 Çarşamba

Şiir Üzerine -2

Şiir Üzerine -2

Şiir, sözlük anlamı olarak şu şekilde tanımlanmaktadır; hayalleri ve duyguları zengin sembollerle, uyumlu sözlerle güzel bir şekilde anlatma sanatıdır şiir.

Platon şiiri; “büyülü söz” olarak tanımlar.
Fuzuli şiire; “bir sonsuzluk duygusu” demiştir.

Melih Cevdet Anday ise şiiri; “bilinen sözcüklerle, bilinmeyenlerin söylenmesi” olarak ifade etmektedir.İleri gelen devlet adamlarımızdan, çobanımıza kadar her kesimden insanımız şiir yazmakta ve okumaktadırlar. Şiir gündelik hayatımızda daima var olacaktır. Kimi zaman söz olmakta sevgiliye, kimi zaman övgü olmakta peygambere, kimi zaman da şikâyetlerimizin dilidir şiir. Çoğu zaman Fuzuli’nin şiirleriyle derinlere ineriz, Yunus’un şiirleriyle sükûta kavuşuruz, Köroğlu şiirleriyle efeleniriz adeta. Bazen de duygularımızı, hislerimizi şiirle dışarı yansıtırız, şiirle konuşuruz çok zaman.

Şiirin türü nasıl olursa olsun, çoğu zaman okur, ses uyumlarına önem vermekte, kulağa hoş gelmesine dikkat etmektedir. Şiiri çok fazlada kalıplara sokmamak gerek. Mevlana, şiir hakkındaki bir konuşmasında karşısındaki şahsa; “ben sana sevgilinin yüzünden bahsediyorum, sen bana vezinden, kafiyeden dem vuruyorsun” diyerek, şiirde sadece şekilciliğe bakılmaması gerektiğini ifade etmiştir.

Çok güzel bir söz vardır, “Sanat için sanat mı yoksa halk için sanat mı? ” diye. Mademki şiiri insanlar okuyor önemli olan onların beğenisi olsa gerek. Şiirde beğeni ölçüsü çok farklı olabilmektedir. Şiirde, sözcük ahenginin, şiir sembollerinin olmaması ve çok basit cümlelerle bilinenlerin sürekli yinelenmesi okuyucuyu ne kadar sıkarsa, şiirde çok fazla söz sanatı kullanması, şiirin gereğinden fazla süslenmesi okuru aynı oranda sıkabilmektedir. Belki bu anlamda orta bir yol bulunabilir diye düşünüyorum. Şiiri dar kalıplar içinde değil de özgür ve geniş bir yelpazede yazabilmeli şair.
 
Hayatın her evresinde olduğu gibi, şiir yolculuğunda da emek ve çaba çok önemlidir. Salt ilham geldiğinde kaleme alınan söz dizimi olarak bakılmamalıdır şiire. Bu anlamda şiirdeki altyapının sağlam olması kalıcı eserleri geleceğe bırakabilmek için gereklilik arz etmektedir.

Bu durumu, Fazıl Hüsnü Dağlarca çok güzel anlatır, “şiir yazmak isteyenlere, defterler dolusu aruz yazdırılmalı, sonra hepsini ortadan kaldırıp şiire başlamalı insan” diyerek şiirdeki altyapının gerekliliğini çok da güzel ifade etmiştir.
 
Recaizade Mahmut Ekrem de bir sözünde, “Zerreden küreye kadar her şey hakkında şiir yazılabilir” demiştir. Şiirde konu yelpazesi geniş tutulmalı ama nereye kadar? Örneğin bir böcek hakkında da şiir yazılabilir mi diye düşünenler olabilir. Özgürlükten ödün verilmeden özgün bir dille yazılan her şiir bir şekilde değer bulur diye düşünüyorum.
 
Behcet Kemal Çağlar ise bir sözünde; “çiftçinin aptalı bostancı, şairin aptalı destancı olur” diyerek, destan şiirinin zorluğuna dikkat çekmiştir.
 
Şiir yazma işi bir süreç işidir. Şairin şiirleri bu süreç boyunca değişiklikler gösterebilir. Bu anlamda bir şairin her dönem iyi ve kötü şiirleri olabilir. Şairin elli yaşındaki olgunluk şiirlerine ne derece saygı gösteriyorsak, onsekiz yaşındaki şiirlerine de aynı çerçeveden bakmalıyız. Ayrıca her şiir aynı beğenide olmayabilir İnsanların beğeni yelpazesi çok geniştir aynı zamanda değişkendir de. Bir okurun hiç beğenmediği bir şiir, başka bir okur nezdinde değer bulabilmektedir. Şiir eleştirilerini yaparken buna dikkat etmek gerekir.

Şöyle ki yazma yeteneği olan her insan iyi veya kötü de olsa şiir yazmalıdır diye düşünüyorum. Bazen, kötü şiir yazmak iyi şiirin habercisi olabilir de.

Demem o ki şiir yazmak bir gönül işidir. Şiirde güzelliği, beğeniyi artırmak hiçbir zaman birinci amaç olmamalı, şiirin bir sanat dalı olduğu unutulmamalıdır. Şiirde yazılan satırlar, incelik, asalet, zarafet içermelidir. Aynı zamanda şiir, bir şekilde de olsa şairin kendisini yansıtmalıdır.  Bütün bunları düşünerek okumalıdır okuyucu eserleri.
Son sözlerimi eşim Vildan Poyraz Coşkun’un bir şiiriyle noktalamak istiyorum.   

Acı Soğan Sofrası
“ayna ayna
güzel ayna
söyle bana
bu dünyada  en güçlü kim?“

giderek sıradanlaşıyor simsiyah rüya
vakitsiz kesilen onca nefes sonrası
ölümün kanlı sicili yine kabarık
kaldı mı ki sabıkasız meydan
künyem yine sabır taşı

bir acıdan başka acı doğurur öte
vakitli vakitsiz
sorgusuz sualsiz
ve şekilsiz

güzel olsalar da
kusar niyetleri aynalar gün gelir

-------

İlkay Coşkun
İrade Gazetesi / 10.09.2014 / Yazı No:11

İrade Gazetesi - Şiir Üzerine 2 - İlkay Coşkun

2 Eylül 2014 Salı

Üçüncü Sivas Kitap Günleri - devamı

Üçüncü Sivas Kitap Günleri - devamı

30 Ağustos 2014 Cumartesi günü 3. Sivas Kitap Günleri bir haftalık serüvenine başladı. ‘Her Kitap Bir Yolculuk’ sloganıyla fuar okurlarla buluştu. Yazar okur buluşmaları, söyleşiler, imza günleri ve kitap okuma etkinliklerinin kitap fuarına artı değer kattığına inanıyorum.
Kitap fuarının üçüncü yılında belli bir kimlik kazanacağı, beklentileri daha çok karşılayacağı umulmaktadır. Gerçekleştirilen etkinliğe elbette ki olumlu ve olumsuz yönlerde değerlendirmeler, eleştiriler olmuştur olacaktır da. Bu eleştirilerin yıkıcı olmasından çok yapıcı olması önemlidir. Bu bağlamda katılımcı yayınevleriyle teker teker görüşülerek önerileri dikkate alınmalıdır. Mülakatlar yapılarak beyin fırtınası oluşturulmalıdır. Özellikle şehir dışından Sivas’ımıza gelen misafirlerin memnuniyeti öncelenmelidir.

Kitap okuma alışkanlığının güçlendirilmesi ve toplumsal bilincin artırılması kitap fuarlarının öncelikli amaçlarından olmalıdır. Gerek fiyat uygunluğu gerekse de kitap çeşitliğini okurun ayağına getirip sunması fuarın önemli faydalarındandır.
Sivas’ın Tarihi Kent Meydanı, açılan kitap sergisiyle daha da güzelleşecektir. Sivas’a atfedilen önyargıların kırıldığını görmekteyiz. Sivas’ta kitap okuma oranının çok düşük olduğu gibi acımasız eleştirilere, okurun kitaba olan ilgisi güzel bir cevap olacaktır. Kitap fuarları gibi toplumu eğiten güzel etkinliklerin yapılması olumlu anlamda karşılığını muhakkak bulacaktır. Hiç kitap okumayan insanları dahi kitap fuarı olumlu anlamda etkilemekte ve bu vesile ile kitap alıp okumalarına sebebiyet verebilmektedir.
Fuar faaliyetlerinden olan, kitap okuma etkinliğinin bölüm bölüm gerçekleştirilmesi ve bu etkinlik kapsamında genç okura kitabın hediye edilmesi, görünüşte küçük fakat manada büyük bir adım diye düşünüyorum. Genç okurun kitap sayfalarıyla bir saatte olsa sıcacık bir yolculuğa çıkması dimağlarında muhakkak yerini alacaktır.
Fuarın diğer anlamlı güzelliği okur ve yazarın buluşması oluyor. İmzalı bir kitaba ulaşmak özellikle genç okuyucu için çok özel olduğunu düşünüyorum. Kitap stantlarında genç okurun çoğunlukta olması bu durumun en önemli göstergesi diyebilirim. Genç kuşakların kitaba yakın durmaları biz yazarçizerler için her türlü olumsuzluklara rağmen kıymetlidir diyebilirim.

Kitap Fuarıyla ilgili en önemli eleştiri zamanlamasıyla alakalıdır. Okulların açık olduğu bir zamana getirilmesi talepleri, çok dillendirilmesine rağmen bu güne kadar herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Okulların açık olduğu zamanlarda daha farklı bir atmosferde öğrenci ile kitap pekala buluşturulabilir. Sivas’ımız üç yüz bini aşkın merkez nüfusuyla birden fazla etkinliği kaldırabilir. Yaz aylarının Sivas ikliminin nispeten daha güzel olması ve dışarıdan gelen Sivaslıları da düşünürsek yaz ayları çok hareketli geçmektedir. Önemli bir detay da 4 Eylül ve 30 Ağustos’un aynı tarihlere denk gelmesi etkinlikleri daha anlamlı kılmaktadır.
Hayatta her şeyi para ile ölçemezsiniz. Kültürel etkinliklerin önemini ölçen direk bir tartı aleti de yoktur aslında. Bu gün yapılan bu kültürel yatırımların yıllar sonra meyvelerini vermesi kaçınılmaz olacaktır. Kitap fuarları gibi kültürel faaliyetlerde gereksiz harcamalardan kaçınıp, doğru adreslere yapılacak harcamalar elbette ki yerini ve değerini bulacaktır. Bu bağlamda şairler, yazarçizerler desteklenmekte, bir yerde daha iyi ürün vermeleri yönünde şevklendirilmektedirler. Ulusal değerleri gözetirken yerel değerlerimizi yani Sivas’ta yaşayan şair ve yazarlarımızı da göz ardı etmemeliyiz.

Tarihi mekânlarla iç içe düzenlenen Sivas kitap fuar etkinliği Sivas’ın tanıtımı açısından da çok yerinde bir karar olduğunu düşünüyorum. Tarihle iç içe kitapla okurun buluşması daha da anlamlı olmaktadır.
http://www.sivaskitapfuari.com  internet adresinden ilgili duyuruları edinebilirsiniz. İl Özel İdaresi başkanlığında, Valilik, Belediye, İl Kültür Müdürlüğü destekleriyle faaliyetler gerçekleştirilmektedir.

Kitaplarını imzalayarak Sivas okuruyla buluşturacak olan şair yazar dostlarıma başarılar diliyorum. 

Kitap sıcaklığında, sağlık ve huzur dilerim.
 
İlkay Coşkun
İrade Gazetesi / 03.09.2014 / Yazı No:10

İrade Gazetesi - Kitap Fuarı üzerine-2 - İlkay Coşkun