16 Eylül 2014 Salı

Yusuf Bal’ın “Gözkuşağı” Kitabı Üzerine

Yusuf Bal’ın “Gözkuşağı” Kitabı Üzerine

Yusuf Bal’ın “Gözkuşağı” Şiir Kitabında;
Kübik, Geometrik Ve Satranç Taşlarıyla Acıya,  Zulme Şiirsel Başkaldırı

          Görsel ve deneysel şiirlerle okuyucunun karşısına çıkmak cesaret ister.  Şair, klasik şiirlerin çokça yer aldığı bir ortamda, yenilik adına şiiri farklı sunumlarla ortaya çıkararak, satırlara dizilen imgeleri şekle büründürüp şiirden taviz vermeksizin duyguları mısralara dökmekle özgünlüğünü ortaya koymuş. “Gözkuşağı” işte böyle bir eser. Şairin, kübik, geometrik ve satranç taşlarıyla acıya, zulme şiirsel başkaldırısıdır. Kitabı eline ilk defa alanları önce görsel imge ile vuran,  sonrasında kuşakları çözülmüş gözleri doyuran bir eser.  
 
 
                “Gözkuşağı” şair Yusuf Bal’ın üçüncü şiir kitabı. Şiir Vakti yayınlarından çıkan eser 96 sayfa olup görsel ve deneysel şiir ağırlığı ile dikkat çekmekte. Kitapta Yusuf Bal’ın dergilerde yayınladığı şiirlerin yanı sıra, hiçbir dergide yer almamış yakın tarihli şiirleri de var. Daha önce Ötüken Neşriyat tarafından yayınlanan diğer kitabı “Ücra İşlem” gibi, şairin her sayfada farklı temaları şekle büründürdüğü şiirleri imgelerle ördüğü, bunun yanı sıra konu bütünlüğünü de sağladığı farklı bir kitap.
                “Göz” aydınlık demek, kapı demek, ışık demek. Bir kitabın kapağını açtıkça aralanıyor göz kapaklarımız. Tesadüf müdür bilinmez ama Göz, kuş ve örümcek (ve zeminde ağ!) şeklindeki şiirlere kitabın ön sayfalarında yer verilmesi anlamlı olmuş.
            Sayfa 25 de yer alan “Demir At” şiiri okuyuculara farklı çağrışımlar yapan bir şiir. “demirciler dövsün yüzünü, sen onlara ateşten gözlerinle bak/ çıkarsınlar seni, fırınlardan sıcak sıcak/ tut ellerimden hadi gidelim/ ötelere on iki olmadan saat” dizeleri ile başlayan ve  “sen paletlerini al, ben ayakkabılarımı; gidelim/ demirciler dövsün yüzünü, sen onlara ateşten gözlerinle bak  

            Yusuf Bal’ın sayfa 40 da yer alan şiiri “Beni bulduğunda” iki sütundan ve iki başlıktan oluşan deneysel bir şiir. Bu şiir hem tek şiir şeklinde okunabileceği gibi ayrı ayrı da okunabilmektedir. Bu tarzı, şairin birçok şiirinde rastlamaktayız.

            “Tenimden geçiyordu ölüm/ kilitli kapıların arkasında tutsak sahile/  çizdiği portrede acıyı yüreğinde, kendini ölümlerin meydanında görüp öyle hissediyor savaşları.

“Kerbela” şiiri tarihte Hz. Hüseyin ve taraftarlarının Yezid’in komutasındaki güçler tarafından kuşatılmaları, günlerce susuz bırakıldıktan sonra şehit edilmelerini anlatıyor.
“Susuz kalmış bir çocuğun diliyle konuşur ölüm”  mısrası ile şair henüz bebekken babasının kucağında okla vurularak şehit edilen Hz. Hüseyin’in oğluna gönderme yapılıyor.
                Siyah At şiirinde “tanrım/ isyan et diyorsun/ yudumlayıp  baruttan  kaseyi/ kan çıkar yer yüzünde, habil kabil karışsın/ isyan et diyorsun kutsal kitapta/ kötü olan her şeye” ve “biliyorum yine, senin iznin  olmadan  ateşle abdest aldık,  namazı erken kıldık/  dizeleriyle acının geldiği yönü, acının kaynaklarını şiirinde şifreleyerek vermiş okuyucuya.
                Yine Siyah At şiirinde “ama biz hiroşima’ya bomba atan değiliz/ iki şehirde şeytanı ateşten yaratan şeytan/ sonra ırak’ta milyon insanı öldüren katil abd/ değiliz, şeytanın  imana geldiği, yerde değiliz” diyen şair Piyon, Fil, Vezir, Şah şiirlerinde benzer temaları işlemiş, oynanan, oynanmak istenen oyunları ve acıları göz önüne sermiş, yaşanan curcunalardan dolayı “Cadı Kazanı” şiiriyle de dünyayı cadı kazanına benzetmiştir.
                İkiz Kale” şiirinde, sanki “ İkiz Kule” der gibidir. /Âdem’e isimler öğretilmişti yaratılınca/ silah isimlerini sonradan öğrendik/ diyerek din, millet ayırımı yapmaksızın suçu bütün insanlıkta aramaktadır.
                “Çok Sesli Koro” şiirinde,  /Nereye gider insanın gökyüzüne fırlattığı mızrak / … Kesiyorum, beni besleyen damarlarını dünya/   derken şikâyetçidir kötülerden. 
                “Bu yüzden sokaklar Gazze / neden ülkeler kan / neden Arakan ölüm / dinginlik ve sakinlikten bahsedilen din felsefesinde/ kapitalist rejim / caddeler Pazar, sokaklar ölü /  Bütün savaşlara isyanını gösteren diğer dizeleri.

                Tüm bu olumsuzluklara rağmen umudunu tamamen kaybetmemiştir şair. Kimi şiirlerinde atın şahlanışı misali silkinmeyi, dirilmeyi, mazlumun güç kazanmasını imgeler satırlarında. /İlkbahar oluyor kışlar/ çiçekler açıyor doyumsuzca bahara/ diniyor sanki acılar en derin kuyularda/ dizeleri “Meçhule Dönüş” şiirinden.
                "keşke rayları s şeklinde yapsalar/ trenler sekerek gitse" dizeleri,   s sesi ile örülmüş bir sevgi şiiri olan S Treni şiirinden. “Yine Yazıldı Adın” başlıklı şiirinde sevgi, ümit ve kararlığını mitolojik karakter Atalante'nin ismi ile imliyor. "Ateşi Gül Yapalım, Zehiri Bade" yine şairin sevgisini, "Kayıp Şehrin Arkasından" özlemini, "Dünya" hüznünü, Vakit şiiri ise hem görsel olarak hem de içerik olarak kainatın yaratılışını işleyen bir şiir. “Vakit” görsel olarak bir girdabın ya da galaksinin üsten görünüşünü imliyor.
           Görselliği ve deneyselliği Gözkuşağı’na taşıyan şair, tarzıyla ilklere imza atmaktadır.

Şiirlerinde acının resimlerini, imgelerle nakış nakış işlemiştir. Şair, satranç taşları görselliğinde imlemiş savaşı ve zulmü. Kafatasını, “Sus Tası” yapmış. Susulduğunu, seyirci kalındığını çizmiş en korkunç haliyle dimağlara.
                Sosyal konulardaki duyarlılığıyla örülü bir şiir kitabı “Gözkuşağı”. Belki de gözlerimizdeki kuşakları çözüp zulme dur dememizi ve göğün kuşağında birbirimizin farkına varmamızı bekliyordur şair, ne dersiniz?


İlkay Coşkun
İrade Gazetesi / 17.09.2014 / Yazı No:12

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder