On beş
- yirmi yıl öncesinin idealizmi yok artık bir çoklarımızda. Solcularımızda, sağcılarımızda,
milliyetçilerimizde, dindarımızda da aynı durum geçerli. Yaş otuza kadar
ideallere, vatana, millete, değerlere çalışılıyoruz. Belli bir yaştan sonra da kendimize
çalışmaya başlıyoruz. Genel anlamda gözlemlediğim tablo bu.
Dini
hassasiyetleri olan insanların, zenginleşmeye başladıktan sonra kapitalizmin
getirdikleriyle hayatına devam etmesi lüks içerisinde yaşaması paranın nimetleriyle
makam ve mevkii elde etmesi kafamı hep kurcalamıştır. Hep ikilemlerde bıraktı
beni. Her zenginleyen böyle oluyor anlamı çıkmasın kesinlikle bu sözlerimden.
Eve ayakkabıyla girme modasına uymalar hatta ve hatta evin içerisinde köpek
beslemeler, sokaklarda köpek gezdirmeler ve daha nice sonradan hayatımıza giren
kültürler. Dışarıda dindar kimliğiyle gözükmeye devam ediyor, fakat içerde
kapitalizm ile birlikte gelişen lüks hayat ve günah ikilemleri yaşanıyor.
Vicdanlara kılıflar giydirilerek benlikler kandırılıyor. Asgari ücreti dahi
işçisine çok gören insan modelleri çıkıyor karşımıza. Müslüman zengin olmalı sözünü ne kadar doğru
anlıyoruz. Ne kadar samimi yaşanıyor İslamiyet? İçimiz dışımız bir mi? Bunları sorgulamak gerekmiyor mu?
Birde madalyonun diğer yüzü var. Toplumumuzda
sıradan bazı insanlara bakıyorum. İki katlı evini almış, son model arabaya
biniyor, yazlığı var. Diğer taraftan bir devlet adamımızın bindiği arabayı,
oturduğu evi ona çok görüyor. Başka biri kendisi de altın birikimi yaparken, diğerinin
kilolarca altını var diye, veryansın ediyor. Adamın parası var hacca gidiyor, vay
niye çok gidiyormuş, vay efendim fakirlere yardım etseymiş naraları atılıyor.
Kendi zihniyetinden başka hiç kimseye, zenginliği, makamı layık görmeyen
hastalıklı bir insan modeli çıkıyor karşımıza.
Muhafazakar
hayat tarzını seçmiş, mütedeyyin insan kesinlikle günah işlemeyen insan modeli
midir? Müslüman insan günah işleyemez mi? Günah işlememeli, dikkatli olmalı
tavsiyelerine katılırım ama bütün günahları da kendine hak gören, muhafazakâr
insanın yaptığı hataları da kendine malzeme olarak kullanan zihniyete karşıyım.
Kırk,
elli sene küfrün içinde yaşamış bir insan, kelimeyi şahadet getirerek
Müslümanlığa giriyor da yıllarca İslam’ı yaşayan insanların yaptıkları hatalar
ve günahların çok çabuk yargılanması neden? Kırk yaşına kadar vur patlasın çal
oynasın yaşamış, sayısızca hataları olmuş insanlar, bir yaştan sonra İslami
hayatlar yaşamaya başlamaları gayet güzel. Bohem hayatı yaşayan çok büyüğümüz
yok mu? Geçmişini alkolün beslediği insanlarımız yok mu? Hal böyle iken,
mutaassıp bir çevrede yaşayan insan, zenginleyince de hatalar yapabilir
gerçeğini de kabul etmek gerekir. Çuvaldızı hep başkalarına batırmaktan iğneyi
kendimize bir türlü batıramadık velhasıl.
Allahın
mağfireti bu kadar genişken, İslamiyet hoşgörü diniyken, bu kadar tahammülsüzlük
olmamalı. Yanlış anlaşılmalara sebep vermemek adına burada tekrar ediyorum ki
İslami bir yaşayışı ve İslam ahlakını benimsemiş kişilerin yaşantısına azami
özen göstermesi gerekir.
Allah
nefsi herkese vermiş. Dindara da nefis vermiş, dindar olmayana da. Şeytanın
bütün insanlara musallat olduğunu da unutmamak gerekir.
Toplumda
münevver de olacak, avam da olacak. Futbolda birinci ligde olacak, üçüncü
ligde. Edebiyatta taşra dergisi de olacak, ustaların yazdığı dergilerde. Zaman
gelecek zengin, fakir olacak. Zaman gelecek fakir, zengin olacak. Zaman gelecek
dini yönü olmayan insan dindarlaşacak, dindar insan, dindarlığı bırakacak. Bu
zıtlıklar hep var olacak, yaşanacak. Bunlar imtihan dünyasının cilveleri değil
mi ki?
Bütün
bunlardan çıkarılan sonuç şu ki; kafa karışıklığına hiç gerek yok. Çok yönlü
bakış açısının ve hoşgörünün ışığında tutulan yolun, sağlıklı olduğu
kanaatindeyim. Selametle kalmanız temennisiyle
…..
İlkay Coşkun10.12.2014
İrade Gazetesi / Yazı No: 24
İrade Gazetesi - İğne Acısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder