24 Ocak 2015 Cumartesi

Aşka Çırak Ölüme Usta

Aşka Çırak Ölüme Usta
Zaralı Halil, Muzaffer Sarısözen, Behçet Necatigil, Hizmeti, Hüseyin Peker, Cemal Kırca, Onat Kutlar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba, Sait Faik Abasıyanık, Fazıl Hüznü Dağlarca, Nesimi, Fuzuli, Mahzuni Şerif, Ahmet Erhan, Hayreti, Necati Cumalı, Salah Birsel gibi birçok isimden alıntılarla, göndermeler yapılmış. Bu kadar çok ismi bir kitapta görmek güzeldi.
 
“Tuttu elimden tuttu söz/ tam yedi çerağ yaktı/ gittim şiirle yudum yüzümü”  diyerek yazınsal sofrasına buyur ediyor bizi “Önsöz Yerine” adlı şiirinde şair.
 
 
“Bu dağlar eze dağlar/ Yar gele geze dağlar” diyen Zaralı Halil’e nazire olarak, “sorarlar kimden aldın/ a gülüm sen bu yarayı/ hangi gecenin hangi ifritin/ kalbine kalbini saldın”  mısralarıyla göndermeler yapılmıştır.
 
Dağ, gül, gök, rüzgâr, ırmak, toprak, bağ, kuş, çiçek, çoban gibi kelimeler şiirlerin başat kelimeleri olarak sayabiliriz.
“Derin Neş’e, “Geceyle Gelen” şiirlerini okurken Yahya Kemal’i okur gibi oldum.
 
Mısralarda yer yer arkaik öğelere yer verilmesi, bizim toprakların seslerini yükseltmesi açısında ayrı bir güzellik saçıyor, rayiha yayıyor. İmlenen yaşanmışlıklar, imbikten süzülüp yolunu buluyor, yüzyılların sözlü edebiyatını yazıyla buluşturuyor adeta.
 
Berceste gördüğüm mısraları yazacak olursam;
 
1.‘Artık dışarı değil/ içime doğru uç verir o çıban
 
2. Mihrim söndü canım aldı/ veran oldu özge dağlar/ geçti tenden kuşcanıyla/ aklım fikrim derde saldı
 
3. Şifalı bir annedir ağaçlar
4. bedreddünem dedim, işte zatıma/ bir başka halde baktım
 
5. aklını fırtınalarla çizmiş/ sol göğüs kafesinde kızıl bir nişan/
durup durup gösterirmiş kalbini/ uzun havalarda yüksek bir eyvan
 
6. Irmaklar denize kavuşur/ tükendiği yerde
 
7. su ateşe/ toprak suya/ dağ toprağa bakar/ oralarda sizin oralarda
 
8. bilirim nerdedir dirim/ bilirim nerde acıkır toprak
 
9. Gecenin yüzü örtsün güneşi/ ay, hayale yer var diyormuş/ hala ölügüneşlerde
 
10. daha vakit var/ insanları sevmeye/ kuşu-çiçeği börtü böceği
 
Gelenekten beslenen mısralar modern yaklaşımlarla sunuluyor okurlara, ‘aşka çırak ölüme usta’ da.
İhsan Tevfik’in, birçok şairle bizi şiir yolculuğuna çıkardığı için teşekkür ederim.
 
 
*  TEVFİK İhsan, Aşka Çırak Ölüme Usta,  Artshop Yayınları, Nisan 2013, İstanbul
 
 
İlkay Coşkun
28.01.2015 
İrade Gazetesi / Yazı No: 31

18 Ocak 2015 Pazar

Şiir ve Şair Hakkında

Şiir ve Şair Hakkında Özlü Sözler - İlkay Coşkun

 
Merhaba sevgili dostlar
Bu hafta şiir ve şair hakkında kendimin ve dostlarımın aforizma türünde ki özlü sözlerini köşeme taşımak istiyorum izninizle. İyi okumalar.
şiir, kimliksiz düşlere vurulan gölgelerdir  (İlkay Coşkun)
---
gülümsemelerin ardında kalır şiir  (İlkay Coşkun)
---
şiirin bittiği yerde suskunluk başlar,  imgelerin arasına gizlenir şairin çığlığı  (İlkay Coşkun)
---
şiir, bir yağmur gibi yağar satırlara
sokaklar çisil çisil, sokaklar ağlamaklı  (İlkay Coşkun)
---
şiir, kalemin kâğıtla cilveleşmesi sonucunda ortaya çıkmış edebi bir oyundur  (İlkay Coşkun)
---
şiir, bir tutkudur, son nefese kadar yaşatılan bir tutku  (İlkay Coşkun)
---
insanlık hangi noktaya gelirse gelsin, korkularımız, kayıplarımız, acılarımız, aşklarımız var olduğu müddetçe ortak paydalarımızın birisi de şiir olacaktır  (İlkay Coşkun)
---
şiir ülkeler kurmaz. Medeniyetlere katkıları olur sadece  (İlkay Coşkun)
---
aklı başında bir şair, ‘ben yazdım’ demez. ‘ var olan sese kalemim ’ der  (İlkay Coşkun)
---
cadde sokak  gezinen mısralar, kaç kapıdan kovulur, kaç imge küser şairine (İlkay Coşkun)
---
sır çözülür, mana değer bulur. Hayatı sorgular, yanar pişer şair ve şiirle buluşur  (İlkay Coşkun)
---
şairlik, âlemin milim dirhem damlasıdır
sevdaya dair ne varsa toplayıp yazmasıdır  (İlkay Coşkun)
---
dirhem menfaat için, dönmesin asla kalemin şiirden  (İlkay Coşkun)
---
ne zaman ki dünyayı yöneten liderler,
sevgi şiirleri okumaya ve yazmaya başlar,
o zaman dünyam huzura kavuşur   (İlkay Coşkun)
---
her şiir, yalnızlığa sırdaştır
bu yüzdendir ne bayramı ne seyranı olur şairin,
kanadına taş değen yaralı kuş gibidir  (İlkay Coşkun)
---
ne zaman şiirle buluşur şair
hem yalnızlığının farkına varır,
hem de mutsuzluğunun  (İlkay Coşkun)
---
hüznü tek başına yaşama fırsatı tanımayandır şair  (İlkay Coşkun)
---
şiir, karalama değil, şairin hayatıdır
o yüzden bırakmaz kalemi elinden  (İlkay Coşkun)
---
şairin hayat öpücüğü, mısralarının büyüsüdür
çabalasa da, makbul olan ancak ölüsüdür  (İlkay Coşkun)
---
şairin yazdıkları kırılgandır
elleme o zaman yüreğini  (İlkay Coşkun)
---
biz şair ve yazarlar “yaşama sevinci” yerine 
dünyanın yükünü sırtımıza yükleyip
iç huzursuzluklarını kendimize çekiyoruz
buna rağmen mutlu olabilme erincini
aşıyoruz genlerimizde (İlkay Coşkun)
---
iyi şair, çocuk haytalığı üzerinde, dik duruş erinci olan, biraz aşık, biraz kostak, biraz deli olur
(İlkay Coşkun)
---
şair, yalnızlığını gizleyemez, kelimeleri satırlarda çoğaltır sadece  (İlkay Coşkun)
---

Yusuf Bal
Hiç kimse bir şairin iç dünyasını tam olarak çözemez. Sadece kesin olmayan bilgilere ulaşılabilir 
(Yusuf Bal)
---
şiir bir şey anlatmak zorunda değildir, ama bir şey söylemek zorunda  (Yusuf Bal)
---
kırılan kalemden akan mürekkep ne depremler çiziyor k/ağıda  (Yusuf Bal)
---
şiire kapıdan değil, pencereden girmeli  (Yusuf Bal)
---
ruhun olmadığı yerde şiir yabancıdır (Yusuf Bal)
---
anlamın anlama, anlam katması lazım (Yusuf Bal)
---
şiir bazen gölgedir. Şiir yazının asi çocuğu  (Yusuf Bal)
---
şiir matematiksel denklemlerde kelimelerin yerini bulmaya yarar  (Yusuf Bal)
---
somut şiir elle tutulmaz. Sayısal şiir sayılamaz. Görsel şiir resim değildir (Yusuf Bal)
---
ağlamadıysan şiir yazmanın ne anlamı var ki (Yusuf Bal)
---
eski şiir ve eskimiş şiir farklı şeylerdir  (Yusuf Bal)
---
anlaşılmayan şiir sofraya konulmuş tüylü tavuk gibidir  (Yusuf Bal)
---
Edison şair değildir (Yusuf Bal)
---
şiir, biriken kelimelerdir, Ağıtlar yürüten mavi bir deniz  (Yusuf Bal)
---

Vildan Poyraz Coşkun
şiir, kural tanımayan beyinlerin yaptığı egzersizdir  (Vildan Poyraz Coşkun)
---
şiir, kıvrak zekâların sergilediği beyin fırtınasıdır  (Vildan Poyraz Coşkun)
---

Bilal Karaman
şiir, Allahın yüreğe düşürdüğü çıngının alevidir (Bilal Karaman)
---

Orhan Karahan
şiir, sol anahtarıdır, bütün kapıların sokaklarına açılan (Orhan Karahan)
---

Taki Akkuş
şiir, öykü ve romandaki ışıktır  (Taki Akkuş)
---


M.Nihat Malkoç
şiir, çetin bir dil işçiliğidir (M.Nihat Malkoç)


İlkay Coşkun
21.01.2015 / Sivas İrade Gazetesi / Yazı No: 30

İrade Gazetesi - Şiir ve Şair Hakkında - 21.01.2015

13 Ocak 2015 Salı

İntihar Etmiş bir Taşra Berberi

İntihar Etmiş bir Taşra Berberi

Polat Onat, imzalı kitap bulmak ümidiyle uğradığı sahaf da, Âdem Yoksun adında bir berbere ait olan farklı içerikli bir şiir dosyasına rastlamış ve ilgisini çeken o dosyayı kitaplaştırmak için yayınevine göndermiştir.
Berberin intihar etmeden önce hazırladığı şiir dosyasının başında, önsöz olarak yazdığı yazıda ilginç bir roman olarak da okunabilecek bir manifestoya imza attığı fark edilir. Âdem Yoksun 1972 Nevşehir Kozaklı, Yunak Kasabası doğumlu, 2010 yılında bilinmeyen bir nedenle intihar ettiği iddia edilen bir taşra berberidir. Eser, öğretmen Polat Onat’ın üçüncü kitabı olarak kitaplıklarda yerini almıştır.
 “İntihar Etmiş Bir Taşra Berberinin Şiir Kitabı ve Önsözü”nün başında yer alan “Kendimi şiirin o dipsiz uçurumunda yapayalnız hissettiğimi belirtmek isterim.” cümlesi ilk anda, Âdem Yoksun adlı şairin içinde bulunduğu ruh halinin bir özeti niteliğinde adeta.
“Politik şiirin denklemini, dağarcığındaki kof imgelerle kurtarabileceğini sanan zavallılara söyleyecek sözüm yok.”
 “Bırakın bazıları kumda oynamaya devam etsinler.” gibi tespitlerinde ise şairin bu konudaki bakış açısını görmekteyiz.
“Yenilmek. Şiirin o zümrüt damarının ince kıpırtısı.” tabiri ile derinliği, yoğunlaşmayı ve bütünselliği çok güzel betimlemiş.
 “Mamafih dolaşımda olan şiirlere şöyle açıp bir bakın. Kandırılmış ufkun yoğun karartısını yeterince idealize etmekten uzak olacaksınız.” İfadesindeki derinlik etkileyici.
“Biz şairler, en büyük düşmanımızın okurlarımız olduğunu hep söylemez miyiz zaten.” cümlesi, okurluğun aforizmik boyutunu imliyor.
“Bazı şiirlerimde var ki, onları kesinlikle kimseye okutmaya niyetim yok, kendime bile. Çünkü günümüz beşeriyetinin hassasiyet ve algı motivasyonu buna hazır değil, yeterli olgunluğa ulaşması ise yaklaşık bir asrı bulur diye tahmin ediyorum.” ifadesi oldukça iddialı bir söylem.
“ ‘Kalan’ şiirimi tam sekiz tane farklı dergiye, ayrı ayrı ikişer ay arayla gönderdiğim halde hiçbir dergiden yanıt alamadım.” diyor şair. Âdem Yoksun Bey’in dergilerden yanıt alamama sıkıntısı, dergi editörlerin şiire ve şaire karşı ilgisiz tutumları, hep gündemde olan mevzular. Ayrıca 'Kalan' şiirindeki ses ve şiir kurgusu çok güzel bence.
Bunun gibi daha birçok bölüm dikkatimi çekti berberin bu ilginç şiir dosyasında.
Kitabın, Önsöz bölümünü okurken on sayfanın sonrasında okuma akıcılığı doludizgin artıyor. Bölüm bölüm anılar, şiir ve şair hakkında yapılan tespitler, şairin serzenişleri, hayalleri, keyifle okutuyor kitabı.
Kitabın arka kapağında şu ifadeler kaleme alınmış:
-“Bu kitap acaba ne? Monolog tarzı tuhaf bir oyunsal uzun hikâye mi? İronik bir postmodern kısa roman mı? Mükemmel imgelerin billurlaştığı bir şiir dosyası mı? Manifestovari bir poetik metin çalışması mı? Dramatik bir intihar mektubu mu? Spesifik bir novella denemesi mi? Ben, bunların hepsi de doğru, demeyi tercih ederim. Ama son kararı her zaman olduğu gibi yine siz vereceksiniz. Evet siz. Âdem Yoksun”-
Ufakta bir eleştirim olacak kitapla ilgili; “Önsöz” kısmı 115 sayfadan oluşmakta ve hiç paragraf kullanılmamış. Bu tercihin, okuru sıkarak yorabileceğini düşünüyorum. Ara ara kitap sayfalarında boşluklar bırakılabilirdi.
'İntihar Etmiş Bir Taşra Berberinin Şiir Kitabı ve Önsözü' adlı yapıtı eşimle birlikte okudum. Doğrusu şöyle bir düşünce belirdi bizde; Acaba Polat Onat’ın kitabın ‘Önsöz’ kısmına müdahalesi oldu mu? Daha açık bir ifadeyle, eser tamamen Polat Onat’ın kurguladığı bir kitap mı diye de çok düşündük. Okuru bu şekilde düşünmeye sevk etmek, yazarımızın hedeflediği bir durumdu belki de. Bilemiyoruz. Âdem Yoksun hayali bir karakter olabilir diye de düşünüyoruz.
Eğer berber Merhum Âdem Yoksun hayali bir karakter değilse sakladığı diğer şiirlerine ve şiirlerinin yayınladığı arşivdeki yerel gazetelere ulaşılabilir diye düşünüyorum. İlgisini çekenler için bir dip not.
Yazımı kitaptan bir şiirle sonlandırmak istiyorum.
 
yangın

ağaçlar fidana
fidanlar ormanı
ormanlar tarlaya
dönmeli yurdumda,
yangın izmaritten kaynaklanırsa
hiç mi vicdan taşımaz tiryaki
dejenere yetişti burjuva veletler
şımarıklık almış başını yürümüş
kundakçı çıkarmadı yangını
çakar çakmaz çakan çakmak

 
* Komşu Yayınlar, Kasım 2012


İlkay Coşkun /
14.01.2015

İrade Gazetesi - İntihar Etmiş Taşra Berberi

7 Ocak 2015 Çarşamba

bal tutan parmağını yalasın ama..

bal tutan parmağını yalasın ama…                                                                                                                               
Selamlar dostlar.
Hayatımız hep çelişkilerle dolu. Doğrularla yanlışlar iç içe. Soğuklarda sıcağı arıyoruz, Ağustos’ta kışı. Hayatımızdaki doğrularımızı değerlendiriyoruz ama bir taraftan da yanlışlarımızı barındırıyoruz. Yönümüz hep güzele, güçlüye, başarıya dönük olsa da, acizliğimizi, çaresizliğimizi, tükenmişliğimizi de yaşıyoruz çoğu zaman.
Allahın, biz insanlara bahşettiği hayat serüvenini, yaşamaya çalışıyoruz hepimiz. Kimi zengin, kimi fakir, kimi sağlıklı, kimi hasta, kimi kısa, kimi uzun yaşıyor bu hayatı. Büyüklerimizin dilinden çok duymuşuzdur şu duayı; “Allah’ım ne verirsen hayırlısını ver” diye. Bu kadar hengamenin içerisinde önemli olanın hayat felsefesini akıl eleğinden geçirip iyi kurgulamak olduğu düşüncesindeyim. Sonuçta tam güzeli, tam doğruyu bulamasak da, doğrunun çevresinde olabilmekte en mantıklısı. İnsan kendi milletini, atasını ve birçok şeyi seçemiyor. Bizlere bahşedilen şartlarda, kendi tercihlerimizin sonucundaki şartları yaşıyoruz.  Ailenin, mahallenin, toplumun, dünyanın bir bireyi konumundayız nihayetinde.
Edevatıyla, çalışan aksamıyla belli bir amaca hizmet eden fabrika konumundayız. Varlığımız da aynı değil mi?
“Bal tutan parmağını yalar” konusuna gelirsek; geniş imkanlara ulaşan insanlar, ahlak kurallarının, din kurallarının, toplum nezdinde ki olumlu davranışların dışına çıkmadığı müddetçe sahip olduğu nimetlerden faydalanmalıdırlar tabii ki faydalanacaklardır. Bildiğiniz üzere, ihtiyacı olanı gözeterek yapılan paylaşmanın esas olduğu bir sistemde mutluluğumuz, huzurumuz, yaşam kalitemiz artar. Biz insanoğlu, zenginliği genelde para ile değerlendiriyoruz ne yazık ki. Hayatta öyle sınavlardan geçiyoruz ki. Araba fabrikası olan zenginimize, arabayı kullanacak sağlıklı bir evlat vermeyebiliyor Allah.  Maddi olarak çok önde olan insanı, mülkle imtihan ediyor bir şekilde Rabbim. Hayatını fakir olarak yaşayan bir insan seksen doksan yaşına kadar uzun yaşayabilirken de bir sınavdan geçmektedir. Genç yaştaki bir insanın, talihsiz bir şekilde uçak kazasında okyanusa karışması da başlı başına bir imtihandır.
Farklı hayatları yaşarken farklı sınavlardan geçtiğimiz hayat serüveninde, bal tutan parmağını yalasın ama çevresinde, bala ihtiyacı olanlara balından tattırsın görüşü hakim bende. Bu nasıl olacak derseniz; vergisini, zekâtını, sadakasını verdiğinde ihtiyacı olanlarla bir şekilde ballı parmağını paylaşmış olacaktır. Bu hem kendi iç huzuru hem de ballı parmağının sürekliliği anlamına gelir.
Bunu bir başka ifadesi de şükürdür. Her insanın hayattan aldığı artılarda var eksilerde. Sadece eksiklerimizi görerek dünyada mutsuz olmak yerine, şükretmenin daha güzel ve doğru olduğu gerçeği var önümüzde. Sonuçta dünyamızda ortalama olarak bir insanın ömrü 70-80 yıl gibi kısa bir zaman dilimi değil mi? Bu zaman dilimini güzel şekilde idame ettirmek biz insanoğlunun elindedir. Doğru yaşam herkes için en hayırlısı.
“Allahım, ne verirsen hayırlısını ver” amin
niceleri geldi, neler istediler
sonunda dünyayı bırakıp gittiler
sen, hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
o gidenlerde hep aynı senin gibiydiler
Ömer Hayyam

İlkay Coşkun
07.01.2015
İrade Gazetesi - bal tutan parmağını yalasın ama..

4 Ocak 2015 Pazar

Gelirsen Bir Kimliğim Olur

Gelirsen Bir Kimliğim Olur

‘Gelirsen Bir Kimliğim Olur’  Şair Turhan Muharrem Turhan’ın üçüncü, şiir olarak ikinci kitabı. Ocak 2014 tarihinde Delisarmaşık Yayınlarından çıkan şiir kitabı taptaze şiirlerini sunuyor bizlere. Kitap dört bölüm olarak tasarlanmış. Şiirlerin bütünlüğüyle de uyumlu. Milattan önce Roma, Asur, Sümer gibi dönemlerin kadın ve erkek figürleriyle renklenen sayfalar bizi tarih yolculuğuna çıkarıyor adeta. İmajlar heykel figürlerine seyri sülük ediyor, ruhların bedenlerdeki son hallerini imliyor sanki.
Özdemir İnce’nin şairler hakkındaki tespitiyle şiirleri okumaya başlıyoruz. Girizgâh sözler Kuran’dan, Ahitlerden, Buddha’dan, Zarifoğlu’ndan, öte çağlardan fısıldıyor adeta.
 
Onunla misket oynamıştık/ kaydıraklı parkın kenarında/ saçlarını oğlan gibi kestirmişti/ az bozuktu ağzı ( syf 7 ) mısralarıyla şiir kitabının bütününe hâkim çocuk ve çocukluk imgesiyle başlıyor. Şair, çocukluğunu antik çağlara götürüp, ardından milattan önceki çocuk ruhlarını günümüze taşımaktadır.  Çocuk imgelerinin hâkim olduğu mısralara bakacak olursak;
Şortunun cebi yırtık bir çocuktum/ bakkal dönüşü/ annesinin yoğurt al dediği paranın üstünü/ eve dönüş yolunda düşüren ( syf 9 )
Gözlerin gözlerimi bulsa/ bir anda değişir mevsimler/ çocuk olurum ( syf 17 )
Uyanıyor içimin ağaçlarından erik aşıran çocuğu ( syf 23 )
Ne vakit sana gelsem/ yüzün çocuk bir yüz olurdu ( syf 34 )
Hem misketlerini alda gel/ diz çöküp toprağa pantolonlar eskiteceğiz daha ( syf 40 )

/ ne zaman baksam bir çocuk yüzüne seni görüyorum ( syf 51 )
Dudaklarından/ gözlerinden/ çocukluğundan öptüm seni ( syf 58 )
 Yaşanmamış bir çocukluk/ durur kapında/ ona iyi bak olur mu/ oğlum olur ( syf 69 )
Suya susamış toprak gibi gel/  süte şefkate doyamamış çocuklar gibi  ( syf 73
Sen varsın sokakta gördüğüm çocukların yüzünde (syf 87)
Serde yiğitliksin/ cepte adamlık/  heyyy/ çocuk yüzlü kadın ( syf 88 )
 
Yağmurların emzirdiği/ dalları sarı bir baharın çocuğuyum/ saçı sakalı sarı/ çisil çisil bir mutluluğa ıslanıyorum ( syf 90 )
Şair dimağında mekânların, şehirlerin ayrı önemi vardır. Mecidiyeköy, Roma, Antik Yunan, Kızılay,  Pierre Loti, Sirkeci, Karaköy, Galata, Petersburg, Cerrahpaşa, Çengelköy, Alaçatı, Mamak, Ankara, İstanbul, Tuna Boyları gibi birçok mekâna göndermeler var eserde. Gezinen ruhu, zamanla ve mekânla buluşturuyor.
Şair; Babil, Asur, Sümer, Enmerkar, Herodot, Arşipel,  Bellerophontes, Khimaria, Olympos, Pegasos, Aristo, Birmingham gibi isimleri çokça kullanmış şiirlerinde. Bu da şairin kelime dağarcığının ne kadar geniş olduğunu gösteriyor bizlere. Bu kelimelerle Antik çağların şiirini yazıyor. Yelpazesindeki binyıllara şahitlik ediyor. Medeniyetlerde yolculuğunu sürdürüyor, bizleri de sürüklüyor.
İzleksel unsurlar olarak, ‘aşk, çocuk, çağ, yol, ölüm’ gibi çağrışımları sıralayabilirim.
Şairin yazınsal sofrasından seçtiğim bazı mısraları paylaşacak olursam;
 
Çok asitli acılar biriktirdim kalbimde/ yandı ağlama duvarlarım ( syf 13 )
 
Sırtımda koca bir uygarlık taşıdım sana/ babil’den geldim ben, asur’dan ( syf 29 )
 
Sen söyleyince fark ettim/ sırtımdaki derin yaraları/ sırtıma koskoca bir memleket çizmişsin (syf 39)
 
Gel/ sen gelirsen bir kimliğim olur/ yüzüm, yüzüne benzer ( syf 76 )
 
Dostlar gelir/ dert dinlerim/ sevinç dinlerim ( syf 78 )

Değil midir ki, şiirli bir yalnızlığın öyküsü banklar/
ısıtacak bir kucak ararlar, dokunacak bir el ( syf 108 )
 
‘Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz’ diyen Yunus Emre pirimizin sözünden güç alan mısralar, mührünü pekiştiriyor. Bin yıllarca tevatür, taşa düşen beden ve tinin yakınlaşmasını gözlemliyoruz satırlarda. Işıklarını yakıyor sanat bizlere. Sermest bedenlerde takat oluyor, fer oluyor bin yılların tecrübesi ve yaşanmışlıklarıyla. Kalemin gücüyle dile geliyor sütunlar, taşlar, soğuk mermerler.
Gelirsen Bir Kimliğim Olur’ manzumeleri gerçek manada bir çağrı olmuş binlerce yıl ötelerden. Şair Turhan Muharrem Turhan’a bu güzel çalışmasıyla, bizleri geçmiş çağlara doğru, kitap sayfalarında da olsa küçük bir yolculuğa çıkardığı için teşekkür eder, başarılar dilerim.

İlkay Coşkun / 31.12.2014