24 Şubat 2015 Salı

Mücadele

Mücadele
 
Selamlar dostlar
 
“Allah’ım zorluklarla mücadele edebilecek güç ver bana”
Ne kadar güzel aynı zamanda anlamlı bir dua, değil mi dostlar? Hayatımız hep mücadelelerle geçiyor. Okul, iş, geçim zorlukları derken, daha niceleri ile yaşamın içinde mücadele ediyoruz ister istemez.
Çok zamanlar insanın kalbi inciniyor, kırılıyor ve tükenmeye yüz tutuyor ve pes ediyoruz. Keşke şöyle olmasa, keşke böyle olsa derken kısacık olan ömür gelip geçiyor. Genel anlamıyla insanın mücadelesi diğer insanlarla gerçekleşiyor. Bir diğeri de hiç toz konduramadığı kendisiyle olan mücadelesi. Yaşanılan karmaşık hayat, yumağına ağını örüyor anlayacağınız.
Mücadele ve kazanma gücü, sabırla çalışıp mücadele edende gösteriyor kendisini. Tozpembe hayallerimiz, olur olmaz düşlerimiz yol oluyor hayat seyrimizde. Kavuştuğumuz bunca nimet yetinmemizi ve şükretmemizi fısıldıyor kulaklarımıza. Kaybetmenin acısı ne çok tecrübeler sunuyor bizlere. Bu arada kol kırılıp, yen içinde kalıyor çoğu zaman. Yules Romains’in değişine göre, “ midesine indirdiği her lokmanın karşılığını, içinde yaşadığı topluma veremeyen kişi, o toplumda bir asalaktır” sözü çok keskin ama bu kadar da katı bakmamak da lazım hayata. Sonuçta insanoğlu aynı karakterde, aynı ruh halinde, aynı özelliklerde yaratılmamıştır. İnsanoğlu aynı tip karakterlerde yaratılsaydı, çok sıkıcı bir insan modeli ortaya çıkardı muhakkak.
Yaşam içerisinde mükemmel insana ulaşma arzusu, bu yöndeki bitmek bilmeyen çabası her daim devam edecektir, gerek yaşam mücadelesi, gerekse iyi-kötü kutuplaşmaları açılarından.
Aslolan insan olarak dünyaya gelmiş her canlının, şu fani âlemde hoş bir seda bırakabilmesi ve bahşedilen güzellikleri en güzel bir şekilde değerlendirebilmesidir. Sağlıklı bir insanın, sigara dumanı ile bedenini yıkıma uğratması ile dünyanın güzelliklerini görmesi imkânsız bir insanın çelişkili durumu. Bu iki örnek, imtihan dünyasının zıtlıklarını bizlere en yalın haliyle sergilemiyor mu?
Bir taraftan tuzu kuru olma hali, bir tarafta kendi söküğünü dikemeyen terziler topluluğu gibi çok yönlü bir hayat yaşadığımız. Bu kadar hengâmenin içerisinde, her şeye rağmen mücadele azmini devam ettirmekten başka çaremizin olmadığını bilmeliyiz. Her gün onlarca kişiye psikolojik destek sağlayan ünlü bir psikologun iki çocuğunun da eroin bağımlısı olmasını ne ile izah edebiliriz ki! Birçok şeyi bilmek, kurtarabiliyor mu insanı, ne dersiniz?
Hayatta, en güzel eş benim olsa, en zengin anne baba benim olsa, dünyanın en zeki evlatları bende olsa, çok sevdiğimiz, aynı zamanda çok paralı işi biz yapsak, çok sağlıklı olsak. Bütün bu saydıklarımı ölene kadar devam ettirebilir miyiz sizce? Kulağa ne kadar da hoş geliyor ama kazın ayağı hiç de öyle değil dostlar. Dünyayı eksileriyle artılarıyla yaşayacağımız bir vakıa. Bu noktada önemli olan, bize verilenlerin değerini bilmek ve doğru kullanabilmektir.
Ortak akıl ve aynı zamanda orta bir yol aradığımız bizim.
Mücadele ise mücadele, azimse azim, ne gerekiyorsa pes etmeden yapılmalı bu hayatta.  Atılan her bir adım, hayata geçirilen her proje, kimilerinin fikriyle doğar, kimilerinin emeği ile güçlenir. Kimileri parasını, kimileri tecrübesini ortaya koyar. Kimileriyse o muazzam heyecanını ortaya koyar. Bu noktada biliniz ki Allah’ta karşılığını fazlasıyla verir insanoğluna.
Üstad Sezai Karakoç’tan güzel bir söz;
“tarihte her hareket tek bir kişinin ayağa kalkmasıyla başlar”
Gelin dost yürekler, her türlü güçlüğe rağmen doğru hareket ederek, doğru işler yapalım. Bir olalım, iri olalım, diri olalım.
Selam ve saygılarımla…
 
İlkay Coşkun
25.02.2015-Çarşamba
Sivas İrade Gazetesi / Yazı No: 35
 

16 Şubat 2015 Pazartesi

Bilonsa Hakkında

Bilonsa Hakkında

Benim dünyamda şiir, sınırları oldukça geniş bir alanı kaplıyor. Kalemi elime aldığımda bir ressam kadar özgür olmalıyım diye düşünürüm her zaman. Ha şu demek değildir ki tümüyle özgürüm. Yaşadığım toplumun genel ahlak kurallarına ters düşecek satırlara yer vermeyi düşünmem asla. Şiirin belli sınırları sadece ve sadece bu olmalı diye düşünüyorum.
Şiirlerimi renklendirmek adına kullandığım farklı kelimeler ise biraz benim hayal gücümle ilintili birazda Anadolu’nun engin kültüründe kıyıda köşede kalmış, saklı kelimeler. Bu kelimeleri satırlarıma taşımakta ki amacım, farklı kelimeleri şiirlerimde harmanlamak ve şiirlerimi renklendirmekti. Okuyucuya yabancı gelen bu kelimelerin anlamlarına ulaşabilmeleri için şiirlerin bulunduğu sayfalarda resimler kullandım. Bilonsa ve karmate şiirlerim, bu söylediklerime örnek şiirlerim. Kısacası şiirin doğası içerisinde ki soyut, somut bütün çağrışımları kullanmak istedim. Bütün bunlar şiiri sıradanlıktan, tekdüzelikten kurtarır bence. Ama bunları yaparken şair, okuyucuya hiçbir şey dikta etmeden, özgür hareket edebileceği bir alan bırakabilmelidir her zaman. Şiirin ve şairin başarısı burada gizlidir aslında.
Siyasi kalemler gibi şairlerde bu ülkenin bir ferdidir. Oniki Eylül ve diğer bütün darbelere herkes gibi bende bir şiirimde tepkimi gösterdim. Bazıları köşe yazılarıyla, bazıları fiili olarak söylemlerinde tepkilerini ortaya koyuyorlar. Bende şiir diliyle tepkimi koydum o tatsız tarihe. Şairin, yazarın, düşünürün bu tip baskıcı sistemle, düzenle hep bir sorunu olagelmiştir. Demokrasinin üzerinde hiçbir baskıyı kabul etmiyorum.  
Ölüm hayatımızın en önemli gerçeğidir. Gerçeklerden uzak olmamızda beklenemez. Ölüm kötü gibi gözükse de kimse ondan kaçamıyor. Madem kaçamayacağız ölümü gülkurusuna büründürmek de bir bakış açısı. Çok katı düşüncelerim yok aslında. Ilımlı bir insanım. Hayatımı sadece siyah-beyazdan ibaret görmüyorum. Ara renkler yaşantımı, hayata bakış açımı daima çeşitlendirmiş ve renklendirmiştir.
Bir şiir kitabının elli sayfanın altında olmaması, 80-100 sayfayı da geçmemesi gerektiğini düşünüyorum. Buna sadık kalmaya çalışıyorum. Şiir kitaplarının, kütüphanelerde kitap hacminde olması önemlidir bence.

Bazı şiirlerimde, silahın gücüyle mazlumların tepesinde boza pişiren tüm haddini bilmez zorbalar ve bu tip davranış içerisine giren tüm hastalıklı beyinleri hedef aldım. Mavi Marmara olayı, Filistin olayı, darbelerin baş aktörleri hatta ve hatta “Can Kertiği Kadın” şiirimde ki, kadına uygulanan sözlü ya da fiziksel şiddetin tümüne verdiğim şiirsel tepkilerim var.
Farklı şiirler yazmayı, farklı boyutlarıyla sözcükleri satırlara dokuma, hatta ve hatta resmini çizmeye çalışmak gibi manalar yüklüyorum. Deneysellik, görsellik, matematiksellik şiirin özünde var zaten. Yeni bir tür olduğunu da düşünmüyorum. Şekil sadece görüntüde olmamalı bence. Resmetmek şiiri, mananın aynı zamanda şekle dönüşümü gibi düşünüyorum. Bu şiirler, toplumun aynası, görüntüsü, geribildirimi bir yerde. Toplum; görselliği, görüntüyü, şekilselliği, deneyselliği yaşatıyor zaten içinde. 
Bal arıları misali, imge toplayıcılarına selam olsun.
“Son Perde” isimli şiirimle yazımı sonlandırayım.
Son Perde
ne çok kavga taşır yüreğine
sırtında sürgün izi yara
kepenkleri kapanan mutluluğun
üzerine oturur esmer yalnızlık
ışığa yük, şavkına düşer gölge
karanlığın voltasında çıkagelir gece
aklın yokuşundan uçurulur gerçek
çıngarın ortasında sıkışan vicdanında
konar-göçer bedenlerde sığıntı kalır
hüznün girdabında savrulursun sonunda
kımıltısız oturur şehrin ayazında
gözünde nem onyılların yorgunluğuyla
doru atlar gibi geçer önünden ömür
sayıları belli günlerin önü sıra
panayır ve pazarına kurulursun yeniden
töre değil, gözlerini yum, bu bir son
ve siner mezar taşlarına künyen…
İlkay Coşkun
18.02.2015
Sivas İrade Gazetesi / Yazı No: 34
 

8 Şubat 2015 Pazar

Yetim Şiirleri

Yetim Şiirleri 
Yetim şiirleri antolojisi ilk baskısı 2010 yılında, ikinci baskısı 2011 yılında yayımlanmış bir kitap. Zirve Yayıncılık tarafından çıkartılan kitap, 224 sayfadan oluşturulmuş. Kitap öncesinde Aşık Talibi Coşkun Derneği Başkanı Hasan Coşkun’un öncülüğünde, yetim şiirleri şiir yarışması tertiplenmiş, yarışmada dereceye giren ve seçilen yüzden fazla şiir bir araya getirilerek, yetim şiirleri antoloji kitabı hayata geçirilmiştir. Sivas’tan, yurt içi ve yurtdışından birçok şair dostumuz davete icabet etmişler ve bir birinden güzel, duygu yüklü şiirlerini göndermişlerdir. Ayrıca bu çalışmanın en güzel yanı, antolojiyle birlikte 2010 yılında 5. Geleneksel Âşık Talibî Coşkun Anma ve Yetim Temalı Şiir Şöleni kapsamında yüzden fazla yetim çocuğa hediyeler verilerek sevindirilmiştir.
 Birbirinden güzel, yüzlerce yetim temalı şiir içerisinden seçilen bir seçkidir Yetim Şiirleri Antolojisi. Babasını kaybeden çocuk için kullanılan yetim sözü, öksüzlüğü de içerisinde barındırarak şiirlerde yerlerini almıştır. Gurbeti, garipliği, özlemi, yalnızlığı, en önemlisi de umudu taşımaktadır mısralar.
On üç yaşımda da fikire daldım
Babam şehit oldu ben yetim kaldım
Umur başa düştü perişan oldum
Ağlayıp yumardım iki gözümü

Aşık Talibi Coşkun şiiriyle kitabın ilk sayfalarında bizi karşılıyor. Eserin, Hz Âdem’den günümüze yetimliği tadan herkese adanması da ayrı bir anlam ve değer taşımaktadır.
Kitapta bir efsaneye de yer verir Hasan Coşkun Bey;
“Bir taş kenarında yetimin ağlamasına dayanamayan, bir cümle tabiat Cenabı Hakk’a niyazda bulunmuşlar. ‘Buna yaren ver ne olur’ diye. O da sonsuz kereminden o yetimin gözyaşlarından öksüzoğlan çiçeğini halk etmiş. Nazenin ve sarımtırak bu çiçek, genelde boynu kıbleye doğru büküktür aslında. Nice yerde bu isimleşerek kardelen olmuştur, nice yerde nevruz, nice yerde çiğdem. Ama bir cümlesinin de boynu büküktür öksüzoğlan’a yaren olmak için”
Yetimlerin korunması kollanması toplumumuzun en öncelikli hasletlerindendir. Bu durumu bir kıssa ne güzel anlatır.
“Zalim birinin eline çamur bulaşmış. O çamuru bir yetimin başına sürmüş. Yetimde beni sevdi diye kıvanca boğulunca Hak Teâlâ, yetimi sevindirdiği için o zalimi affetmiş”
Zeynep Satı yalçın, Nihat Malkoç, Nur İpek Önder, Seyit Kılıç ödülleri paylaşarak, kitabın baş kısımlarında şiirleriyle yerlerini almışlardır.
Yetimnameler, ağıtlar, baba şiirleri, anne şiirleri, özlem, hasret, şehitlik üzerine şiirler, duygusal mecralara taşıyor bizleri. Şiirleriyle kitapta yer alan şairlerimizin birçoğunun yetimliği ya yaşadıkları ya da çok yakınlarında gözlemlediklerine şahit oluyoruz mısralarında.

Hasan Coşkun Bey başta olmak üzere, şiirlerin seçilmesinde görev alan jüri üyeleri; Prof. Dr. Recep Toparlı, Prof Dr. Alim Yıldız, Şair Yusuf Bal, şair Orhan Karahan ve şair ilkay Coşkun’dur.

Kitaptan seçtiğim kısa bir şiirle yazımı sonlandırmak istiyorum.

Boya Sandığı

Ondördünde olmalıydın ilk tütün dokunduğunda yaralarına
Minicik parmaklarına sıkıştırıp içine çektiğin düşlerin olmalıydı
Babacığın öpmüş müydü hiç gülümsediğin yerinden
Yatağını tinercilerle bölüştün ateşinde ısınırken Şubat’a darılmadan
Güz amca gelince karton kutulardan yaptığın şatolarda yattın
Anneciğin elini bırakalı bir gül kanar avucunda bilirim
Ceviz sandığını biraz da bana ver sırtlayayım çocukluğunu
Sen dinlen biraz kalbime yaslanarak!

Ayten Çolakoğlu / Avustralya – Melbourn

 
İlkay Coşkun
11.02.2015 - Çarşamba
Sivas İrade Gazetesi / Yazı No: 33
İrade Gazetesi - Yetim Şiirleri - 11.02.2015
 

2 Şubat 2015 Pazartesi

Şen Olası Bağım

Şen Olası Bağım

Manzaraya hâkim yüksek bir noktadayım. Vuslata eren yürek misali, kurak topraklarla buluşan su misali, kaynaşmanın, birlikteliğin verdiği hazzı yaşamak gerek doyasıya.
Yüreklerde yıllarca yaşatılan bir rüyanın tezahürüdür şimdilerimiz. Göçebe bir halkın Orta Asya’dan, Ergenekon’dan sonra, çadırıyla yurtlarına kavuşmasıyla başlayan bir süreçtir. Göç yolunda seki seki oluşturulan küçük birliktelikleriyle var olup geldiler. Rüzgârın kardeşliğinde, bulutların sunduğu serinlik, sıcak aynı zamanda bunaltıcı ağustoslarına inat, güzel günlere kavuşma isteğinin tezahürüdür bu günlerimiz.

Yorulmuş, ihtiyarlamış bir insana vurulan gençlik aşısı gibi, kıpır kıpır taptaze bir hayattı bu. Neticede en izbe dimağlarda şenlendi yürekler. Uzak ufuklarında aranan umutlar, hayaller atalardan yadigâr harmanında buldu kendini.
Yol yorgunu, düş yorgunu atalarımızın özlemleri, çocukların yürek atışlarıyla canlandı. Bundandır ki gelecektir çocuk. Umuttur çocuk. Hayaldir çocuk. Berekettir çocuk. Saftır çocuk. Temizdir çocuk.
Kuran-ı Kerimin oku mesajını yürekten dinleyip, bilimle sulamak gerek topraklarımızı. Böyle ola gelmiştir asırlardır.

Emeğin, başarmanın, kendine güvenin, hasadıydı şimdilerde alınan. Arzulanan sevincin harmanıydı. Gam yüklü dünlerin, hırpalanan bedenlerin bayramıydı bu gün. Ak günlere sunulan bir meydi, ilk çeltiği heyecanla düşülen.
Özgürce dalgalanan bayrağım, en güzel alıyla en narin hilaliyle dâhil olsun bu şenliğe. Toprağımın mağrur meşe ağaçları ilk kez bu kadar dik. İlk kez bu kadar güler yüzlü insanı karşısında buldu dağlarım. Nane kokuları, ceviz yapraklarının salınımı, başakların dik duruşu, kızaran tarlalar, uçuşan kelebekler ilk kez bu kadar görkemli bir musiki oluşturdu vatanımda.
süzüldü yürek imbiğinden can evine
güzel güle bülbül olmuş şakıyor
nakış nakış sevgiler dokuyor
sevdiceğine nağmeler okuyor
yaşama sevincin solmasın gönül
 
Ana sütü gibi temiz, sevenlerin yürek atışları gibi şen, sazın tellerinin tınısı kadar gür aksın çağlayanlarım. Kulak pasını silen en güzel ninniler çocuklarımızın olsun. Şemsler doğsun zifiri gecelerimize artık. Güneş bugün bir başka gülümsesin bize.
zemherilerin en çetin anlarında
gebe kalsın yeni geleceğe bütün nevbaharlar
iple çekelim güzellikleri
Çocuklarımız adına düşlediğimiz, yepyeni bir gelecekte buluşma temennisiyle..
 
 
İlkay Coşkun
 
Yazı No: 32
Sivas İrade Gazetesi - 04.02.2015-Çarşamba