16 Şubat 2015 Pazartesi

Bilonsa Hakkında

Bilonsa Hakkında

Benim dünyamda şiir, sınırları oldukça geniş bir alanı kaplıyor. Kalemi elime aldığımda bir ressam kadar özgür olmalıyım diye düşünürüm her zaman. Ha şu demek değildir ki tümüyle özgürüm. Yaşadığım toplumun genel ahlak kurallarına ters düşecek satırlara yer vermeyi düşünmem asla. Şiirin belli sınırları sadece ve sadece bu olmalı diye düşünüyorum.
Şiirlerimi renklendirmek adına kullandığım farklı kelimeler ise biraz benim hayal gücümle ilintili birazda Anadolu’nun engin kültüründe kıyıda köşede kalmış, saklı kelimeler. Bu kelimeleri satırlarıma taşımakta ki amacım, farklı kelimeleri şiirlerimde harmanlamak ve şiirlerimi renklendirmekti. Okuyucuya yabancı gelen bu kelimelerin anlamlarına ulaşabilmeleri için şiirlerin bulunduğu sayfalarda resimler kullandım. Bilonsa ve karmate şiirlerim, bu söylediklerime örnek şiirlerim. Kısacası şiirin doğası içerisinde ki soyut, somut bütün çağrışımları kullanmak istedim. Bütün bunlar şiiri sıradanlıktan, tekdüzelikten kurtarır bence. Ama bunları yaparken şair, okuyucuya hiçbir şey dikta etmeden, özgür hareket edebileceği bir alan bırakabilmelidir her zaman. Şiirin ve şairin başarısı burada gizlidir aslında.
Siyasi kalemler gibi şairlerde bu ülkenin bir ferdidir. Oniki Eylül ve diğer bütün darbelere herkes gibi bende bir şiirimde tepkimi gösterdim. Bazıları köşe yazılarıyla, bazıları fiili olarak söylemlerinde tepkilerini ortaya koyuyorlar. Bende şiir diliyle tepkimi koydum o tatsız tarihe. Şairin, yazarın, düşünürün bu tip baskıcı sistemle, düzenle hep bir sorunu olagelmiştir. Demokrasinin üzerinde hiçbir baskıyı kabul etmiyorum.  
Ölüm hayatımızın en önemli gerçeğidir. Gerçeklerden uzak olmamızda beklenemez. Ölüm kötü gibi gözükse de kimse ondan kaçamıyor. Madem kaçamayacağız ölümü gülkurusuna büründürmek de bir bakış açısı. Çok katı düşüncelerim yok aslında. Ilımlı bir insanım. Hayatımı sadece siyah-beyazdan ibaret görmüyorum. Ara renkler yaşantımı, hayata bakış açımı daima çeşitlendirmiş ve renklendirmiştir.
Bir şiir kitabının elli sayfanın altında olmaması, 80-100 sayfayı da geçmemesi gerektiğini düşünüyorum. Buna sadık kalmaya çalışıyorum. Şiir kitaplarının, kütüphanelerde kitap hacminde olması önemlidir bence.

Bazı şiirlerimde, silahın gücüyle mazlumların tepesinde boza pişiren tüm haddini bilmez zorbalar ve bu tip davranış içerisine giren tüm hastalıklı beyinleri hedef aldım. Mavi Marmara olayı, Filistin olayı, darbelerin baş aktörleri hatta ve hatta “Can Kertiği Kadın” şiirimde ki, kadına uygulanan sözlü ya da fiziksel şiddetin tümüne verdiğim şiirsel tepkilerim var.
Farklı şiirler yazmayı, farklı boyutlarıyla sözcükleri satırlara dokuma, hatta ve hatta resmini çizmeye çalışmak gibi manalar yüklüyorum. Deneysellik, görsellik, matematiksellik şiirin özünde var zaten. Yeni bir tür olduğunu da düşünmüyorum. Şekil sadece görüntüde olmamalı bence. Resmetmek şiiri, mananın aynı zamanda şekle dönüşümü gibi düşünüyorum. Bu şiirler, toplumun aynası, görüntüsü, geribildirimi bir yerde. Toplum; görselliği, görüntüyü, şekilselliği, deneyselliği yaşatıyor zaten içinde. 
Bal arıları misali, imge toplayıcılarına selam olsun.
“Son Perde” isimli şiirimle yazımı sonlandırayım.
Son Perde
ne çok kavga taşır yüreğine
sırtında sürgün izi yara
kepenkleri kapanan mutluluğun
üzerine oturur esmer yalnızlık
ışığa yük, şavkına düşer gölge
karanlığın voltasında çıkagelir gece
aklın yokuşundan uçurulur gerçek
çıngarın ortasında sıkışan vicdanında
konar-göçer bedenlerde sığıntı kalır
hüznün girdabında savrulursun sonunda
kımıltısız oturur şehrin ayazında
gözünde nem onyılların yorgunluğuyla
doru atlar gibi geçer önünden ömür
sayıları belli günlerin önü sıra
panayır ve pazarına kurulursun yeniden
töre değil, gözlerini yum, bu bir son
ve siner mezar taşlarına künyen…
İlkay Coşkun
18.02.2015
Sivas İrade Gazetesi / Yazı No: 34
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder