25 Nisan 2015 Cumartesi

Güncel Mevzular

Güncel Mevzular

“Bu hafta güncel mevzulara kısa kısa değinmek istiyorum”


Üsküdar’da kurulan Kâbe maketi ve yeni gündeme gelen iki sene önceki hadise, Kur’an-ı Kerim tasarımlı pastanın hazırlanması ve yenmesi olayı yaşandı ülkemde. Tüm bunlar bilincimizin yetersizliğini göstermektedir. Sıradan vatandaştan önce bu tür faaliyetleri yapanların daha bilinçli olması gerekmektedir. İlle de herkes bir şeyler yapmak durumunda değildir. Ehil ellerde yapılan işlere iştirak etmek en mantıklısı gibi geliyor bana.


İyi niyetlide olsa, kutlu doğum haftası programlarının ilgisiz kurumlarca tertiplenmesi özen ve bilinç gerekliliğini şart kılmaktadır. Hani şu denilebilir, insanlar halisane bir şeyler yapmak istiyorlar. Amenna, buna da katılırım ama yapılacak her faaliyetin önünün ardının iyi hesap edilmesi gerekmektedir. Dikkatli ve titiz olma şartıyla birçok faaliyet tabii ki gerçekleştirilebilir.


“İşsizlik bitecek, göç bitecek, büyük şehir olacağız vs.” Bir milletvekili aday adayının sözleri bunlar. Tanıtım afişlerinden okudum. Sorarlar insana, başbakan mı olacaksın diye. Birde verilen pozların komedisi var sormayın gitsin.

Hangi partiye oy vermemiz gerektiğini her fırsatta bizlere anlatmaya, dikte etmeye çalışan zevatlar var yurdumda. Hangi partiye oy versem diye kara kara düşünen bir yurdum insanı görmedim henüz.


Yedi güzel adam dizisiyle birlikte,  sekizinci güzel adam olmak isteyen o kadar çok insan var ki. Dava için ölüme giden sekiz adamdan biri olur musun desen, çok az insanı bulursun. Belki de hiç bulamazsın. Siz ne düşünürsünüz?


Birde sosyal medya konusu var. Sosyal medyada herkes benim paylaşımlarımı izlesin, takip etsin, beğensin. Ben hiç kimsenin paylaşımlarını izlemeyeyim, takip etmeyeyim, beğenmeyeyim diyenler de var. Bu davranışları tümüyle hayat felsefesi yapanlar var. Buda başka bir klinik vaka. Sosyal medya ister istemez bir zaman sonra, al gülüm ver gülüme dönüşüyor. Bu da işin komik boyutu.


Temsilcisi olduğum bir edebiyat dergisini bazı kitapçılara bırakmak istedim. Biri isteyerek aldı, diğeri “istemezük” dedi. Bir diğeri gönülsüz gönülsüz aldı. Her şeyi parayla ölçen mantığa üzüldüm bir kere daha. Ey dergici arkadaşlar, birbirimizle öncelikle insani ilişkileri iyi kuralım, sonrasında gereği ne ise onu yapalım. Böylesi daha şık olacaktır. Bir şey olduğunda ağlamayalım en azından halimize.


Bunlar dünyalık işler dostlar. Gelip geçiyor hayat işte. İstisnaları saymazsak en geç yüz yılda bir yüzler simalar değişiyor, yenileniyor. Yüz yıl bile beklemiyor ölüm insanlara her an gelebiliyor. Haaa ölüm deyince şuna da değinmeden geçemeyeceğim. Meydanlarda, cami avlularında cenazelerin alkışlanmasına karşıyım arkadaş. Belki de cenazeler bu yüzden azap çekiyordur. Her durumun kendine göre bir adabı vardır, olmalıdır. Kuralları, adapları tanımamak başta dine sonrasında insanlara saygısızlıktır.


Bir dua ile yazımı sonlandırayım. Allah’ım, hayırlı ve sıralı ölüm ver hepimize. “Âmin”


Sağlıklı, huzur dolu günler dilerim.



İlkay Coşkun

29.04.2015
Sivas İrade Gazetesi / Yazı No: 44
İrade Gazetesi-İlkay Coşkun-Güncel Mevzular-29.04.2015


20 Nisan 2015 Pazartesi

Yaralısın Şehirli

Kanadına Taş Değdi  / Yaralısın Şehirli       

selam söyleyin köylerdeki mehtaba
ömür azaldı, yaşlandı köylü artık

kalmadı yıldız, köylerin semasında
cenazeler seyrine gelir sonunda

Yapacağını yaptın şehirli. Virane evler, orman olmuş bağlar bıraktın geriye. Yeni bir dünya, yeni bir hayat kurma sevdasını yüreklere bir kurt gibi düşürüp, köyümün insanlarını yollara revan eyledin. On yıllar sonrasının hesabını yapmadan düş yolculuğuna çıktılar. İnsanların kâbuslarında büyüttükleri her acı, yüreklerine kor oldu zamanla. Umutla varılan şehirlerden geri dönüşler olmadan sonlandı çoğu zaman hayatlar. Gurbette biriktirilen paralar dahi köy-köylü vuslatını sağlayamadı. Yaban eller, saçlarını ağarttı genç bedenleri kocattı. Yıllar, özlemleri, hasretlikleri çoğalttı. Hafızası silinmeye yüz tutmuş beyinlerde anıları, çocuklukları, eski bayramları yaşattı. Geçmişte yaşamaları sadece şizofren bir halet-i ruhiye değildi anlayacağınız. Sılaya, ata topraklarına kavuşma arzusuydu belli ki.

Bohçaları sırtladın, yorganları otobüs bagajına istifledin. Bulgur, un, turşu taşımakla başladı yolculukların. Sabi sübyan bebelerin ortalığı çınlatan avazları eşliğinde yol aldı gurbet kokan otobüslerim. Ayrılık denince, muavinle yapılan bagaj pazarlıkları kaldı akıllarda. Söğüt ağaçları, sararan tarlalar süzüldü gözlerinde. Yamalı asfalt yollarda yol aldın yıllar yılı.

Bir süre sonra köylü hüviyetin yerini şehirli kimliğine bıraktı. Yavaş yavaş yufka ekmeği, köy pekmezi azaldı, yol çıkınlarında. Elbiseler ütülü, duruşlar endamlıydı artık. Ellerinin nasırları yok oldu anlayacağınız. Köy havası hasta eder oldu kısacık izinlerinde dahi seni. Öyle ki kimi köylüm, artık tatillerinde de köyüne uğramaz oldular. Azda olsa durumu iyi olanlar Antalya sahillerinin müdavimi oldular. Köyün suyu da sert gelmeye başladı. En komiği de “Hava değişimi” safsatası oldu. Adın şehirli oldu ya.

Ey şehir, köyümün dede yadigârı topraklarını yetim bıraktın. Ya kuruş kuruş asgari ücreti hesaplattın, ya da piyango biletlerinden medet umar hale soktun köylümü. Köyünde bey, paşa olanı şehrinde kul, köle yaptın kendine. Köyümün gönderdiği gencecik civanmert delikanlılarını kır saçlı, beli bükülmüş olarak gönderdin gerisin geri.

Ya kalanlar, zaten kalanlarda yavaş yavaş şehir adetlerini köye taşımaya başladılar. Doğal, temiz köy hayatına rafine edilmiş, pastörize edilmiş gözlerle bakmaya başlayanlar oldu. Yemek tabaklarını ayırmakla koyuldular işe. Köyün sokaklarını plastik atıklarla doldurdular. Her şeyi kabullenmeye hazır köylüm, kabullendi her bir şeyi. Zengin, fakir saf değiştirdi artık. Bir zamanların ileri gelen köylüleri, sayılı büyükleri değişti çoktandır. Yağan, gürleyen, asan, kesen beyler, ağalar kalmadı artık. İhtiyarlamış, kabuğuna çekilmiş, sakalları ağarmış, birde hacı olmuş amcalar oldu birçokları. Son model arabaların, köyün tozlu yollarında tur atmasının üzerinden yıllar geçti nede olsa. Yıldızları seyrettiğin, yalınayak çamurlarda dolaştığın, hastalıktan burnunun sürekli aktığı hallerini unutalı yıllar oldu.

Yapacağını yaptın şehirli, ecdadımın emanetine ihanet ettin. Çocuk cıvıltılarını, bağrışmalarını çok gördün köyümün sokaklarına. Kuzular, oğlaklar otlamaz oldu dağlarımızda. Köyümün ihtiyar sakinleri pazardan gelecek, iki kilo üzüme, bir koli yumurtaya bakar oldular. Bolluk, bereket kalmadı artık köyümde. Zenginleşen şehirlerimin yanında, gitgide fakirleşen köyüm kaldı. Köyümün kızgın arıları dahi, oğul vermez oldu. Tek vefalı dost köyümün, rayihalar saçarak yükselen ceviz ağaçlarının bereketi, bolluğu kaldı. Kat kat hapishanelerinde, kaloriferli dairelerinde esir aldın köylülerimi. Gülümseyen gözler, al al yanaklar yerine somurtkan, beton soğukluğunda simalar bıraktın geriye.

Gurbette ölünür nasıl olsa, kına yak ellerine kalabalık şehir.

Yeni haftalarda buluşma temennisiyle, sağlık ve huzur dilerim.


İlkay Coşkun
22.04.2015
Sivas İrade Gazetesi / Yazı No: 43
İrade Gazetesi-Yaralısın Şehirli-22.04.2015
 

14 Nisan 2015 Salı

Hadi Gelin Köyümüze Geri Dönelim

Hadi Gelin Köyümüze Geri Dönelim

Gerek kendi köyümün veya herhangi bir köyün fotoğrafını görsem, Ferdi Tayfur’un meşhur “Hadi gel köyümüze geri dönelim” isimli şarkısı gelir aklıma.

Yok hemşerim yok. Öyle kolay değildir köyüne geri dönmek. Köyünü bir bıraktın mı, dönüşü olmaz kolay kolay. Boşuna kendini avutma, kandırma boşuna kendini. Sen dönmek istesen de, eli hamur teknesi görmemiş hanımın istemez. Şehrin tozsuz, çamursuz sokaklarında pabuçları kirlenmeyen çocukların hiç istemezler. Köyde sıkılırlar, bunalırlar. Alışveriş isterler, mağazalar isterler. Hemşerim sen hiç heveslenme otur oturduğun yerde. Hayal kurmak bedavadır zaten. Köy hayaliyle kavrul, özlemini çek. Günü gelince de fani hayattan göç ettiğinde, belki kavuşursun köyüne.

Bir baba, çocuğunu köye götürmek ister. Köy hayatının ne kadar zor olduğunu, insanların fakir olduğunu göstermek ister. Birkaç gün çocuğuyla birlikte köyde yaşarlar ve babası köyü nasıl bulduğunu çocuğuna sorar. Çocukta, “babacığım, burada ki insanlar ne kadar zengin. Bizim şehirde balkondan bir türlü ayı, yıldızları göremiyoruz. Burada, yıldızlar, ay, samanyolu ne kadar güzel gözüküyor. İnsanlar üst üste evlerde değil de, bahçeli, toprakla iç içe, doğayla içli dışlı yaşıyorlar. Köydeki insanlar ne kadar şanslı” der.

Hayatı, elektronik aletlerden, asfalt yollardan, vitrinlerden gören baba fazlasıyla bu duruma şaşırır tabii. Şehirdeki bütün şartlar, imkânlar köye taşınsa, köylerde şehir olur. Köyün bir anlamı kalmaz ki bu durumda.

Köylerden ilkokulların alınması, sağlık ocaklarının birer birer kapatılması, köydeki insanımızın geçim sıkıntısı şehre göçü hızlandırmıştır. Şehirlerde asgari ücret altında çalışan yığınların artması bu göçün mutluluk getirmediğinin göstergesi olmuştur adeta.

Son yıllarda köy derneklerinin çoğalması, köylerde şenliklerin yapılması bir nevi köye dönüşlerin sinyallerini vermektedir. Köye dönüşlerin isteyerek, severek olması en güzelidir tabiatıyla. Allah muhafaza, büyük afetler sonrasında şehirlerde aç, açıkta kalınca ki köye dönüşleri hiç kimse arzulamaz.

Globalleşen, mesafelerin gün geçtikçe kısaldığı, iletişimin yaygınlaştığı dünyamızda insan, kısa dönemlerde de olsa birçok yerde olabilmektedir. İnsan köyünde yaşamasa bile, sık sık köyüne gezmeye gidebilmelidir. Yapabilecekleriyle ve yaptıklarıyla köyüne azda olsa katkı verebilmelidir.
Maddi durumu iyi olan şehre göçmüş köylü kardeşlerimizin köye villa yaptırmaktan, köydeki tarla ve bahçelerini kalın duvarlarla çevirmekten daha mantıklı fikirler, düşünceler, projeler üretmeleri gerekmektedir.

Şehirde yediğimiz katkı maddeli, hormonlu yiyeceklerin zararları gün gibi ortada. Çocuklarımıza hormonsuz, doğada yetişen yiyeceklerle büyütmek herkesin ideali ama köylerimiz bir bir boşalırken ya da köyde tavuk, inek gibi hayvanları barındırmak artık zahmetli gelmeye başladığından, bu ideallerin gerçekleşmesi hiç de mümkün görünmüyor. Ondandır yeşillik görmeyen, otlamayan sağlıksız tavukların yumurtalarına, etlerine mahkûmuz. Gönül ister ki, her şehrin yakın çevresinde köylerimiz canlı olsun. Devlet desteği ile bu köyler bir fiil, bağlı olduğu şehrin sağlıklı gıda ihtiyacını tümüyle karşılasın. Bu bir devlet projesi olup ciddi anlamda bu konuya önem verilirse inanın toplum olarak daha sağlıklı besleniriz.

Köyünü sevenler, armudun sapı, elmanın çöpü demeden güzel şeyler yapmayı şiar edinmelidirler veya “ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil” düsturunu benimsemelidirler.
Selam ve saygılarımı sunarım.

Ferdi Tayfur - Fadime’nin Düğünü

Ne ümitle geldik koca şehire
Allah sonumuzu hayır getire
Alacaklı haciz koymuş bekire abo

Hadi gel köyümüze geri dönelim
Fadime’nin düğününde halay çekelim

Buralarda ağaçları kesmişler
Yerlerine taş duvarlar dikmişler
Sevdiğimi başkasına vermişler abo

Bir başkadır torosların yağmuru
Anam evde hazırlamış hamuru
Çok özledim havasını suyunu abo


İlkay Coşkun
15.04.2015
Sivas İrade Gazetesi / Yazı No: 42
İrade Gazetesi-Hadi Gelin Köyümüze Dönelim-15 Nisan 2015
 


6 Nisan 2015 Pazartesi

Söyleşi Tadında Şiir Anlayışım

Söyleşi Tadında Şiir Anlayışım

Birçok şair gibi bende lise yıllarımda yazdığım aşk şiirleriyle başladım bu serüvene. Öğrenim yıllarımı tamamladıktan sonra daha çok vakit ayırdım yazmaya.
Bilonsa üçüncü şiir kitabım. Şairin kendi şiirlerini değerlendirmesi zor zanaat. Serbest şiirlerimin yanında görsel şiir çalışmalarına da yer verdim. Bilonsa ve bir önceki şiir kitabımda on beşin üzerinde görsel şiir mevcut. Okurlar ve eleştirmenler nezdinde, söyleyiş özelliği bakımından geleneksel şiire yaslandığım söylenmektedir. Bilonsa şiir kitabım hakkında  ‘Şiirin ne olduğunu kavramış bir şairden eli yüzü düzgün bir çalışma’ değerlendirmesi almıştım. Bu değerlendirme size bir fikir verir mi bilemem. Bir başka değerlendirme ise ‘Şiirde ilginç ve cüretli bir adım’ değerlendirmesi. Bunları sizlerle paylaşmamdaki gaye; benim neyi sunduğumdan ziyade, şiirlerimle buluşan okurların ne algıladığıdır. Eserler sizden çıktıktan sonra neyi sunduğunuzun ne düşündüğünüzün bir anlamı kalmıyor. Eser artık okurundur ve sizi her okur, farklı yerlere koyabiliyor. İşte bu düşünce yapısı benim şiir anlayışımı ortaya koyuyor. Şiirlerim hiçbir zaman keskin düşünce sınırlarında olmamıştır. Aksine okuyucunun anlamlandırmasıyla şekil alan bir çizgide tutma gayem var. Benim bir başka dikkat ettiğim nokta ise şiirlerimi inşa ederken sıradanlıktan kaçınmaya çalışıyorum. Şiirler arası geçişlerde farklılığı yakalayıp, okuyucuyu sıkmamayı hedefliyorum. Yanlış anlaşılmalara meydan vermemek adına, yazma aşamasında zaman zaman çekincelerim oluyor. Ayrıca kenarda köşede kalmış kelimeleri kullanıp farklı imgelerle şiirlerimi renklendirmeyi hedefliyorum. Tüm bunları yaparken belli bir hedef kitlesi oluşturma çabası içerisinde hiç olmadım. Ben sadece geniş bir yelpazem olsun istiyorum. Şiirlerimde ayrıca matematiksel zekâyı da kullanmaya çalışıyorum.

Şiirde macera benim için uzak bir niteleme. Bir başkası bu nitelemeyle hareket edebilir. Bu da onun yazım tarzıdır. Bir şey diyemem. Benim için şiir, bir anlatımda dilin sanatsal, sezgisel, matematiksel, müziksel güzelliklerini kullanarak sunma faaliyetidir. Şiirde his önde gelmelidir. Umudu taşımalıdır. Zamana mürekkebini dökmelidir. Yüz yıl önce yazılmış şiirlerin, yüreğe dokunuşlarının kritiğini bu zamanda yapmak ayrı bir heyecan.

Şiiri, zekâ ürünü görüyorum her zaman. Kıvrak zekâyla buluşturulmuş mısralar, okuru farklı düşüncelere sevk edebiliyorlarsa, okuyucuya ‘vay be’ dedirtebiliyorsa işte bu bir farkındalıktır.
Şairin poetikası, zamanla ortaya koyduğu şiirleriyle ve okurlarıyla buluşturduğu eserleriyle şekillendirdiği bir olgu. Bunu gözetmeye çalışıyorum. Bir şairin toplu şiirlerini okurken bu durumu gözlemlemek daha kolay oluyor. Bazen bu toplu şiirleri okurken, şiirlerin tamamına yakını birbirine benzer geliyor. Şiirler belli bir kalitede de olsa bir okur olarak beni sıkıyor. Ben toplu okumalarda şairin düşünce ve yazım gelişmişliğini görmek istiyorum.Sezai Karakoç’un ‘Gün Doğmadan’ı okurken çok net görmüştüm bu durumu. Allah ömür verir nasip olursa, bütün şiirlerim bir yaştan sonra bir araya getirilirse, şiirlerimdeki poetikayı, benim dışımda ki okurlarım da görecektir diye düşünüyorum. İşte benim şiir poetikam da bu yönde. Bir okur olarak da beğenilerimi bu noktada önceleme ihtiyacı hissediyorum.

Fikri yapı olarak çok farklı dergilerde şiirlerim yayınlanıyor. Şiirlerimin beğenilerinde çeşitlilik var. Bu noktada dergi takip eden okur kitlesinin şiirlerime daha çok ilgi gösterdiğini düşünüyorum. 
Şiir poetikası hesap kitapla oluşan, oluşturulan bir olgu değil. Bir duygu birikimiyle şiir yazmaya oturuyorsunuz. Kafanızda tasarladığınız şiir hiç oluşmaya biliyor çoğu zaman. Şiire kafa yoran, şiir işçiliği yapan şairlerin, Allah vergisi yetenekleri çerçevesinde şiir tarzlarının şekillendiğini düşünüyorum. Kimisinde tektir ve bir yönde poetikası vardır, kimisinde dağınıktır. Böyle farklılıklar olabiliyor ama her şairin mutlaka bir poetikası olmalıdır diye düşünüyorum.

Şiir olmasaydı sanatın belki başka alanlarına ilgi duyardım. Hiçbir zaman şiiri hayatımın tamamına yaymadım. Şiir hayatıma manevi zenginlik ve değer katıyor. Gece gündüz her an şiir yazmıyorum. Aylarca şiir yazmadığım olabiliyor ama şiirden hiçbir zaman kopmadım. Yazmadığım zamanlarda şiir okuyarak vaktimi kullanıyorum. Bence insan yirmi dört saat şair olmak için kendini zorlamamalı.
Yayınevlerinin şiir kitaplarını yayımlama sayılarına en önemlisi büyük kitapevlerinin edebiyat dergilerine ve şiir eserlerini içeren yapıtlara ayırdıkları raflara bakmak gerek. Tüm bunları şikâyet etmek için dile getirmek de istemiyorum ama bu kaderi değiştirmek de çok zor. 

Şiirlerinin tümüyle beni etkisi altına alan bir şair yok aslında. Yazdığı şiirlerini beğeniyle okuduğum isimler var tabii ki. Belli isimleri öne çıkarmak bana doğru gelmiyor. Bu yüzden isim vermek istemiyorum. Dergilerde yazan genç şairleri ve şiirleriyle genç kalabilmiş birçok şair ağabeyimizin şiirlerini keyif alarak okuyorum. Kütüphanemde yüz şiir kitabım varsa yirmi otuz şiir kitabı şu an bana hitap ediyor diyebilirim.
Belli bir kalitede gördüğüm ve farkına varılmasını istediğim şiirlerime kitaplarımda yer veriyorum. Farklı kesimlere de ulaşmak için edebiyat dergilerine de şiirlerimi gönderiyorum. Değer bulanlar zaten o dergilerden okuyucularla ulaşıyor. Yayınlanmamış şiirlerimde var ama bu çerçevede kalmış bir şiirim yok.

Şiirlerini birçoğunu keyif alarak okuduğum ve devamlı takip etmek için abone olduğum edebiyat dergileri var. Zaman zaman takip edebildiğim dergiler de mevcut. 10-15 dergiyi takip etmeye çalışıyorum. Bu noktada İnternetten de faydalandığım da oluyor. Farklı şiir anlayışlarıyla bu piyasada yer almaya çalışan, daha fazla okura ulaşma çabasında olan dergilerin hepsi belli bir politika izliyor kendilerine göre ama her şeye rağmen belli kalitede ki edebiyat dergilerinin ortak dilleri var. Her türlü farklılıklarına rağmen dergilerin güzel birer okul olduğuna inanıyorum.
Şiir değil, şairler ölür, ardından yeni şairler doğar. Bu konuda hiç karamsar değilim. Bir zaman roman, bir zaman öykü, başka bir zaman şiir öne geçebiliyor. Şu anda roman daha çok okunan, daha çok takip edilen bir yazım türü. Her türün kendine göre bir alıcısı var. Bu da devam edecektir. Düşüşler çıkışlar zaman içerisinde olabilir tabii. Bir şiir kitabında belli kalitede üç beş tane güzel şiir oldu mu, kitabın genelini sürüklüyor. Beğeni ölçülerinde yerini alıyor okur nezdinde.

Edebiyat ve şiir anlamında başucu kitabım yok. Ama Sezai Karakoç, Cemal Süreya gibi birçok şairimizin toplu şiirlerini öneririm şiir severlere. Kalemini çok güzel kullanan genç kuşak şairlerimiz de var. Tüm bunların yanında şiir yıllıklarını ve edebiyat dergilerini unutmamak gerek.
Yayına hazır bir şiir dosyam var. Yıllardır yazdığım aforizmaları topladığım başka bir dosyam, birde deneme dosyam hâlihazırda mevcut. Bakalım ne zaman raflarda yerlerini alacaklar. Haftaya buluşma temennisiyle


İlkay Coşkun
08.04.2015
Sivas İrade Gazetesi / Yazı No: 41
Sivas İrade Gazetesi-İlkay Coşkun-Şiir Anlayışım-08.04.2015