25 Mayıs 2015 Pazartesi

Sivrialan İzlenimleri

Sivrialan İzlenimleri
22.05.2015 Cuma günü Dünya Ozanı Âşık Veysel Kültür ve Sanat Günleri çerçevesinde, Sivas Kültür Müdürlüğü himayesinde, İl Kültür Müdürümüz Kadir Pürlü Bey’le birlikte sabah başlayan etkinliğin ardından iki otobüs dolusu şair, yazar, ozan, âşık ve yurt dışından gelen müzisyen dostlarla Âşık Veysel’in Sivrialan Köyüne yola çıktık. Burada itiraf etmeliyim ki ömrünün yarıdan fazlasını Sivas’ta geçiren biri olarak bugüne kadar Âşık Veysel’i ziyaret etmemiş olmak benim için büyük bir eksiklikti. Kültür Müdürlüğümüzün sağladığı bu imkândan dolayı kendilerine teşekkürü bir borç biliyorum. Âşık Veysel’i anma ve onu en doğru şekilde anlama etkinliklerinin dört güne yayılması, yapılan işin ne kadar ciddi olduğunun bir göstergesi.  Kültür İl müdürümüz başta olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. 

Gelelim gezi izlenimlerime;

Şarkışla ilçemize 33 kilometre mesafede olan Sivrialan’a ulaşmak için 3-4 köyü ve Kızılırmak’ı geçtik. Köy yolu çok yeterli olmamakla birlikte birçok köy yoluna nazaran daha iyi durumda, asfalt bir yoldu. Sivrialan’ın rakımının yüksek olmasından kaynaklı rampa çıkış dikkatimizi çekti. Sivrialan’a girişte köy muhtarımız Mustafa Bey, Âşık Veysel’in oğlu ve kızı Zekine hanım başta olmak üzere kadınlı erkekli köy sakinleri bizleri karşıladı. Köy muhtarımızdan, köy hakkında ve muhtarlık döneminde yapılan çalışmalar hakkında bilgiler aldık. Daha sonrasında köye yakın mesafede olan köy mezarlığında Âşık Veysel’in mezarını ziyaret edip duamızı ettik. 25 Ekim 1894 doğumlu ve 21 Mart 1973 yılında hakka yürüyen büyük ozanımızın yaşadığı toprakları görmek bizim için çok anlamlı ve heyecanlıydı. O güzel yüreğinden geçenleri bırakırken bize “dostlar beni hatırlasın” temennisindeydi. Onu hep hatırlayacağız. Allah rahmetini esirgemesin o güzel insana.

Daha sonra Âşık Veysel’in restore edilen evini ve evden de geçişi sağlanan müzeyi gezdik. Yakın bir zamanda yapıldığı anlaşılan müze, gerek iç düzenlemesi gerekse binanın estetik görüntüsü köye ayrı bir güzellik katmış. Köyün çevresinde meşelik alanlar var. Aralarda kalan boşluklara da muhtarın gayretleriyle ağaç dikimleri yapılmış. Âşık Veysel’in mezarının belki de ilk haliydi gördüğümüz. Şatafattan uzak, sade bir mezar görüntüsü vardı. Mezarlık çevresinde çevre düzenlemesi ve yolunun genişletilmesi dışında çok fazla bir eksiklik yoktu.  Köyün içerisindeki yol ve kaldırımların kesme taşlarla döşenmiş olması dikkatimizi çekti. Keşke birçok köyün içi bu şekilde düzenlense dedirtti bize. Muhtarımız, Âşık Veysel’in annesinin tarlada Veysel’i doğurduğunu, doğduğu tarlayı, Âşık Veysel’in şiirlerinde geçen dağları ve mekânları bizlere gösterdi. Âşık Veysel müzesinde ve evinde ozanımızın kullandığı birtakım kişisel eşyalarını görme fırsatımız oldu. Güzel bir detay da; Âşık Veysel hakkında yazılan arşivlenmiş kitaplar, dergiler, gazete yazıları gibi birçok kıymetli eserin bulundurulmasıydı.

Kültür Müdürümüz Kadir Pürlü Bey ve köy muhtarımız Mustafa Bey’in samimi açılış konuşmalarıyla birlikte program başladı. ABD'den, Âşık Veysel Türkülerini okuyan  sanatçı Nyofu Tyson ve Azerbaycanlı piyanist ve bestekâr Kemale Aleskerli ve Sanatçı Lale Hüseyinova programda hazır bulundu. Sivas Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı Bekir Alim ve dernek üye şairleri, Sivas Fasıl Heyeti ve Halkoyunları Derneği Başkanı Ahmet Ayık ve dernek üyesi aşıklar, Sivas Aşıklar Kültür Derneği Başkanı Aşık Kaptani ve dernek üyesi aşıklar, Aşık Ruhsati derneğinden ve isimlerini sayamayacağım bir çok müzisyen dost etkinliğe destek verdiler ve katılım gösterdiler. Âşık Veysel müzesi içerisinde bulunan salonda, katılımcı şair ve müzisyen dostlar tarafından Âşık Veysel türküleri, şiirleri okundu. Köy halkıyla iç içe oturulması samimi bir kaynaşmayı da beraberinde getirdi ve herkesin huzurlu ve mutlu olduğuna inandığım bir iki saat geçirildi o güzel insanın topraklarında.  Anılar anlatıldı, dilek ve temenniler dile geldi. Sivrialan’lı olup İstanbul’da ikamet eden Ozan Ali Sultan Bey, Âşık Veysel’le yaşadığı bir anıyı bizimle paylaştı. Herkes gibi benimde çok hoşuma gittiği için burada paylaşmak istiyorum.

Ozanımız yıllar önce bir kızı kaçırır ve Âşık Veysel’e gelip “ben bir kız kaçırdım dayı” der. Âşık Veysel de “getir bir kızı göreyim” diyerek istekte bulunur. Ozanımız gelir ve kaçırdığı kıza “dayım Veysel seni görmek ister” der. Kız da “dayın Veysel beni nasıl görecek ki” der.  Ozanımız kızı dayısı Veysel’in yanına götürür konuşurlar. Âşık Veysel kıza dönerek “bula bula bu kızılbaşımı buldun” diyerek nüktedan, yaren, hoş bir yaklaşımda bulunur gençlere. Yaşanmış olan bu hoş anının bizlerle paylaşılması, bizim için de güzel bir anı oldu. Köy muhtarımız ve ozanımızın kızı ve oğlu başta olmak üzere bütün köy sakinlerinin misafirperver yaklaşımları, pasta ve içecek ikramıyla ağzımızı tatlandırdılar. Eşim Şair Vildan Poyraz Coşkun ve oğlum Poyrazhan’la birlikte köy havasını kısa bir süre de olsa teneffüs etme fırsatını yakalamış olduk. Köy halkının misafirperverliklerinin ve güzel uğurlamalarının ardından dönüş için otobüsteki yerimizi aldık. Şarkışla’da küçük bir göle nazır lokantada hep beraber akşam yemeğini yedik. Akşam saatlerinde, baharın tabiat güzelliği ve beraberindeki yağmurun eşliğinde Sivas’a yol aldık.

Sivas'ımızda birlik ve beraberlik içerisinde gerçekleşen bu güzel etkinlikte şairlerimiz, âşıklarımız, ozanlarımız, müzik ve kültür adamlarıyla bir arada olmaktan dolayı büyük mutluluk duydum. Herkese tekrar teşekkür ediyorum.

Aşık Veysel’in güzel bir şiiriyle yazımı sonlandırmak istiyorum. 
selam ve saygılarımı sunarım.

beni hor görme kardeşim 
sen altınsın ben tunç muyum 
aynı vardan var olmuşuz 
sen gümüşsün ben saç mıyım 

ne var ise sende bende 
aynı varlık her bedende 
yarın mezara girende 
sen toksun da ben aç mıyım 

kimi molla kimi derviş 
Allah bize neler vermiş 
kimi arı çiçek dermiş 
sen balsın da ben cec miyim 

topraktandır cümle beden 
nefsini öldür ölmeden 
böyle emretmiş yaradan 
sen kalemsin ben uç muyum 

tabiata Veysel aşık 
topraktan olduk kardaşık 
aynı yolcuyuz yoldaşık 
sen yolcusun ben bac mıyım 


İlkay Coşkun
27.05.2015
Sivas İrade Gazetesi / Yazı No: 48
İrade Gazetesi - Sivrialan İzlenimleri - İlkay Coşkun

16 Mayıs 2015 Cumartesi

Engelli Olmak

Engelli Olmak

10-16 Mayıs tarihleri arası engeliler haftasıdır. Bu tarihlerin dışında, engelli kardeşlerimizi hatırlamak adına 3 Aralık günü de dünya engelliler günü kabul edilmiştir.

Deveye sormuşlar “neden boynun eğri” o da cevaben “nerem doğru ki” demiş. Düzensizlik, kalitesizlik bütün kurumlarımıza, hayatımıza sirayet etmiş durumda. Son yıllarda toplum olarak duyarlılıklarımız artmış olmasına rağmen yine de rastgele ve kaba yaşıyoruz. Değerlerimizin birçoğunu kaybetme noktasına gelmişiz. Ayrıntıları kaçırıyoruz, göz ardı ediyoruz.

Milletimizin yüzde 13’ü, yani 8,5 milyonu engelli.  Diğer kalan hepimiz engelli adayıyız. Aileleri, yakınları derken, engelli kardeşlerimizin sorunları toplumumuzun genelini ilgilendirmektedir. 

Sorunları iki başlık altında ele alabiliriz. Birincisi engelli kardeşlerimizin genel sorunları ve engelli kardeşlerimizin özel sorunları olarak. Engelli kardeşlerimizin dâhil olduğu birçok dernek, vakıf adı altında birliktelik var. Böyle parçalı bir yapıda olmak güç kaybettiriyor ve kaynak israfına sebebiyet vermektedir. Doğru olan birlikten güç doğar bilinciyle hareket etmeleri. Birlikte hareket etmenin ehemmiyetini göz ardı etmemeleri gerekiyor.

Engelli kardeşlerimiz, üretmek istiyor, çalışmak istiyor. Sosyal hayatta yer almak ve var olmak istiyor. Tüm bunlar tabii ki gerekli şartların, uygun ortamın sağlanmasıyla olacaktır. Özel sektörde ve devlet sektöründe en az yüzde 3-4 oranında engelli çalıştırma zorunluluğu olmasına rağmen, bu kuralın ülkemizde tam olarak uygulandığını düşünmüyorum.

Bir toplumun gelişmişliği, engellilerin, kimsesizlerin, yaşlıların, emeklilerin yaşam standardının kalitesiyle ölçülüyor. Başımızı ellerimizin arasına koyup düşünmemiz gerekir. Toplum olarak, engelli kardeşlerimize karşı önyargılı davranışlardan kaçınarak ciddi, kalıcı atılımlarda bulunmalıyız. Yapılanları tümüyle yok sayamayız fakat yeterli derecede değil. Engelli kardeşlerimiz eğitimleri için gerekli ortamlar elbirliği ile oluşturulmalı, aksaklıklar en kısa zamanda giderilmelidir. Aileler daha fazla bilinçlendirilip engelli bireylerini toplumdan gizleme, soyutlama yönüne gitmeleri engellenmelidir. Bu sorunu tabii ki eğitimle aşabiliriz. Engelli ve ailelerini sosyal hayata adapte etmeliyiz. Büyüklü, küçüklü projeler geliştirmeliyiz.

Sokaklarımız, kaldırımlarımız, toplu taşıma araçlarımız, iş yerlerimiz, hastanelerimiz vs. engelli vatandaşlarımızın hayatını zorlaştırmadan, engelli kardeşlerimizin kullanımına uygun planlarda yapılmasına özen gösterilmelidir. Bu anlamda belediyelere, mülki idareye, devletimize kısacası hepimize görevler düşmektedir. Bazı belediyelerimizin örnek çalışmaları yurt geneline yayılmalıdır.
Bir gurup gönüllü, uzman kardeşlerimiz tarafından, işitme engellilerin eğitimlerine yönelik dünya çapında bir eğitim projesi hazırlandı. Maalesef bürokrasi önüne geçti ve projenin gerçek yerini ve değerini bulması engellendi.

2009 yılında engelli kardeşlerimizle birlikte bir projede yer aldım. Bir grup şair arkadaşla birlikte, Güldeste şiir kitabını hazırladık. O zamanın parasıyla ciddi bir meblağ sayılabilecek kitap gelirinin tamamını Sivas İşitme Engelliler Derneğine bağışladık. Onlarda kendilerine sosyal bir tesis satın aldılar. İnşallah başka projelerde de birlikte olma fırsatımız olur. Son olarak da Sivas işitme Engelli Derneği çatısı altında düzenlenen 25 Mart 2015 tarihindeki şiir dinletisi ve onlar adına oluşturulan hatıra ormanı projesinde yer aldık.

Birlik ve beraberlikten güç doğar. Engelli kardeşlerimize yönelik ortak projeler geliştirdiğimizde çok daha faydalı olabileceğimizi düşünüyorum. Hem maddi hem de manevi yönlerden yapabileceklerimiz vardır muhakkak. Pastalı, kekli gün yapan kadınlarımız, neden pastalarını, keklerini alıp da engelli kardeşlerimizin bürolarına, sosyal tesislerine götürüp ikram ederek engelli kardeşlerimizle iletişim kurmaya çalışmazlar. Duyarlı, emektar insanlara çok ihtiyacımız var. Bu noktada engelli kardeşlerimizle birlikte olduğumuzu, yalnız olmadıklarını onlara hissettirmeliyiz. Aslında bu gibi projelerde hareket eden kadınlarımız oldukça fazla. O gönlü güzel insanlara, toplum olarak minnettarlığımız var fakat sayılarının iki ya da üç katına çıkmasını, eksiklerin daha çabuk giderilmesi noktasında önemsiyorum. Güzel bir öykü ile yazımı sonlandırmak istiyorum. Selam ve muhabbetlerimi sunarım.
-
Anadolu’nun küçük bir köyünde bir çocuğun gözleri, ateşli bir hastalık sonucu görmemeye başlar. Baba bir gün diğer çocukların artık oğluyla oynamamaya başladıklarını fark eder. Oğluna bir çalgı aleti alır. Çocuk onunla tıngır mıngır vakit geçirir. Bir süre sonra gerçekten bir şeyler çalmaya başlar. Bir gün yakınları köyden bir adam, çocuğun yetenekli olduğunu düşünerek ona ders vermeye başlar. Çocuk yeteneğini daha çok geliştirir. Çocuk çok zeki, yaratıcı ve hazır cevaptır aynı zamanda.  Sazı kırılınca bir gün gurbette ki bir dostundan saz siparişi verir. Dostu fiyatına “yüz elli lira” der. Garibanın cebinde sadece elli lirası vardır.”Bu elliyi al, yüzüne tüküreyim” der. Şaka öğle hoşuna gider ki satıcı yüz lirayı almaz.

O kör çocuğun adı Veysel’dir.

Gizli dertlerimi sana anlattım / çalıştım sesimi sesine kattım / bebe gibi kollarımda yaylattım / hayali hatır et, beni unutma -- bahçede dut iken bilmezdin sazı / bülbül konar mıydı dalına bazı / hangi kuştan aldın sen bu avazı / söyle doğrusunu gel inkâr etme

Anne, baba olarak yapmamız gereken şey çocuğun eline o sazı vermektir. Bırakın gerisini o yapsın. Siz onun yeteneğini keşfetmesine olanak tanıyın ve mücadele gücü kazandırın. Gerisini ona bırakın dostlar.

İlkay Coşkun
20.05.2015
Sivas İrade Gazetesi / Yazı No: 47
İrade Gazetesi - Engelli Olmak - İlkay Coşkun


8 Mayıs 2015 Cuma

Kısa Kısa

Kısa Kısa

“Bu hafta da kısa kısa güncel mevzulara değinmek istiyorum”

Özgür birey olma, toplumu özgür bireyler olarak yetiştirmeyi önemsemek gerekiyor her daim. Ahlaki, vicdani ve insani perspektif içerisinde olayları ve diğer bireyleri sorgulayabilen, bağımsız ve özgür bireyler olabilirsek güç ve erk odakları bizleri daha az yönetirler. Doğumumuzla birlikte bizlere verilen yaşantımızı bir takım insanların güdümünde, esaretinde geçirmeye neden mahkûm oluyoruz ki. Yüksekte kalabilme arzusu asıl olan insanlar çoğunlukta. Çevrenize bakın genelde bu durumu göreceksiniz. Herkes istiyor ki askerim olsun emir komuta zincirim diri kalsın. Ben yöneteyim, ben erk sahibi olayım mücadelesi yapılıyor. Bu da pastadan daha fazla pay kapayım mücadelesinden başka bir şey değil.

Ülkemizde olayları bir irdeleyin. Yaşadığımız musibetlere baktığımızda bir takım güç odaklarının şirazesinin ne kadar kayık ne kadar batık olduğunu görüyoruz. Takiyye dahi diyemiyorum artık bu yaşananlara. Bol menfaat, bol ihanet, bol din dışı, bol siyonist. Her bir olay bizi biraz daha silkeliyor. Ülkemizdeki hainleri gör ve duy diye. Ülkemizdeki hainleri görme, gafletten uyanma, dayanma gücü ver Allah’ım. Başka bir yönüyle yaşadıklarımız “hep biz doğruyuz, tabii ki biz haklıyız” mücadelesi. Fazla gerilmeye gerek yok.  Bunlarda geçer ya hu!

Haydi, milletvekili olalım desem, kaç kişi susar? Haydi, bırakalım vekilliği başkaları yapsın desem, kaç kişi konuşur? Konuşanlar hep “ben ben” diyor. Susanlar ise hep “sen sen” diyorlar sanki. Politik duruşumuzu hep karşıdakilerin eksikleri, yanlışları üzerine kuruyoruz nedense. Konuşmalara dikkat edin bunu göreceksiniz. Kim milletvekili olmak ister diye sorun bakalım. Herkesin parmak kaldırdığını göreceksiniz.

Bir de, partilerden milletvekili adayı olamayacaklarını bile bile, aday adayı olanlar “ya tutarsa” inancına ya da taraftarlık beklentisine sarılmaktadırlar. Sayın milletvekili adayları ve partiler bol keseden ahkâm keseceklerine, “bilgim, tecrübem, çalışkanlığım oranında hizmet edeceğim” deseler daha inandırıcı olurlar bence. Parayı, zenginliği, makamı, vatan sevgisini sadece ve sadece kendilerine ve kendi zihniyetlerine hak gören zihniyetlerden de bizleri koru Allah’ım.

Kültür, sanat, yazarlık alanında eksik gördüğüm bazı konu başlıklarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Her sanat dalında, her mesleki alanda ulusal hatta uluslar arası olma çabası güdülüyor. Bu durumda çağımızın önemli hastalıklarından olsa gerek. Şair ve yazarların bakın kendi yakın çevreleri tarafından kabul görülmeyenleri de vardır. Eşi, çocuğu, anne ve babası tarafından tanınanlar şanslıdırlar.  Bir şair ve yazarın, tanınırlığı, kabul edilirliği açısından eşi dâhil beş on kişinin yanında olması, şair ve yazarın avantajınadır.

Yazarlığı, şairliği sadece kendilerine hak gören, birçok dergilerde yazı veya şiir yayınlatabilen kalemler ne düşünürler? Kendi yaptıklarının çok ilgi görmesini isteyen dostları, başkalarının etkinliklerinde pek göremiyoruz nedense. Çok çok büyük zannettiğimiz insanların, çokta da büyük olmadıklarını görüyoruz bu vesile ile. Kızgınlık anlarını takip ettiğinizde göreceksiniz ne demek istediğimi. Üreterek iyi yazar, iyi şair, iyi sanatçı olunabilir ama tevazu göstermediğinizde iyi bir insan olamazsınız. Heybenizde eserleriniz olsun bolca ama n’olursunuz yerli yerinde çıkarıp sunun, severlere. Görüyorum ki hem yazan hem çizen nutuk atıyor boş sandığı meydanlarda. Meydanlarda aslında sessiz çoğunluklar var.

sırtını, kalorifer peteğine yaslayarak şiir yazan şair
nerede sımsıcak düşlerin, nerede hani güzel şiirlerin

Bunlar dünyalık işler dostlar. Gelip geçiyor hayat işte. Ölüm, şehir efsanelerini, korku imparatorluklarını, komplo teorilerini bir bir siliyor. Ölüm, kirlilikleri temizliyor bir şekilde.

Temiz, sağlıklı, huzur dolu günler dilerim.


İlkay Coşkun
13.05.2015
Sivas İrade Gazetesi / Yazı No: 46
İrade Gazetesi - Kısa Kısa - İlkay Coşkun - 13.05.2015 - Yazı No: 46

1 Mayıs 2015 Cuma

Ecdada Selam

Ecdada Selam Şiir Dinletisi Üzerine

Son günlerde şehrimizde gerçekleştirilen iki şiir dinletisi vardı. Birisine katılımcı olarak diğerine sadece dinleyici olarak katıldım. Dinleyici olarak bulunduğum şiir etkinliğinden bahsetmek istiyorum sizlere.

İlahiyat Fakültesi, Sosyal Etkinlikler Kulüp Başkanı Esra Çağıran ve Başkan Yardımcısı Samet Boga’nın organizasyonunda yapılan bir etkinlikti. 28 Nisan 2015 Salı günü saat 14.30 da Cumhuriyet Üniversitesi Kültür Merkezinde gerçekleşti program. “Ecdada Selam” ismindeki bu etkinlik, mehteran ekibi gösterisi ve atlı birlik gösterisi ile başlayıp şiir dinletisi ile devam etti. Program öncesi mehteran takımının, atlı birliklerin ve gazilerimizin yürüyüşleri, programa ayrı bir coşku ve anlam kattı. Program ismiyle de özdeşleşecek şekilde, biz Osmanlı torunlarına, manevi ve kahramanlık temalarını önceleyen anlamlı bir program sunuldu. Padişahlarımızı anlatan sinevizyon gösterisiyle program başladı. Devamında, Esra ve Samet’in seslendirdikleri Ertuğrul Gazi’nin Osman Bey’e nasihatiyle devam etti.  Ümmügülsüm Susamcı, Sultan Abdülhamid’in Peygamberimize yazdığı şiiri, Talha Karadağ, “Ben Osmanlı Torunuyum” şiirini seslendirdi. Emre Aslan, Hilal Artuk, Ayşe Torak, Fatma Çağıran, İshak Karyağdı, Emre Arslan,  Mehmet Sezen, Fuat Güler ve Erkan Yıldırım kardeşlerimiz birbirinden güzel şiirleri seslendirdiler. “Sanmanuz sürh oldu sinem kanlı yaşımdan benim” Kanuni Sultan Süleyman (Muhibbi) şiiri ve eşi Hürrem Sultan’a yazdığı başka bir şiiri, Osman Yüksel Serdengeçti’nin, “Bir Kahraman bekliyoruz”şiiri; Samet Boga, Fatih Sultan Mehmed’in “İstemem” isimli şiirini, Talha Karadağ, “ben Osmanlı torunuyum” şiirini, Ayşe Toprak, “Yavuz Gibi” şiiri, Ümmügülsüm Susamcı, Abdülhamid’in Peygamberimize yazdığı şiiri, Ramazan Hasçelik, Sultan Vahdettin’in “veda” isimli şiirini öncelikli olarak sıralayabileceğim şiirlerden diyebilirim. Ayrıca Erkan Yıldırım, 3.Murad’ın “Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan” şiirinin hikâyesini ve Fuat Güler ilahisini okudu.  Şiir dinletisi içerisinde Sivas Belediyesi Mehteran takımının marşları ve semazen Adem Şahin’in sema gösterisi şiir dinletisinin maneviyat havasını pekiştirdi.

Salon tamamen dolu idi. Dinleyicilerin çoğunluğu üniversiteli gençler idi. Sıkılmadan, keyif alarak izledim tüm programı. Osmanlı macunu, Osmanlı şerbeti ve çiğ köfte ikramı da katılımcı ve dinleyicilerin ağzını tatlandırdı.

Bu işlerle uğraşan biri olarak şiir dinletilerini tabii ki önemsiyorum. Aynı kalitede, aynı doluluk oranında bütün şiir dinletilerinin olmasını beklemek belki hayal diyebilirsiniz ama şiir dinletilerinde şiirlerin öncelenmesini, dinleyicilerin bu şiirlerden istifade etmeleri çok önemli. Şairlerin kendi şiirlerini bu gibi organizasyonlarda şiir severlerle buluşturmalarını değerli buluyorum. Şöyle ki; emeği ve gayreti görüp değer verilmesi gerekiyor bir şekilde. Bu gibi sanatsal faaliyetlerde birçok eksiklikler olabilir fakat göze çarpan ve rahatsızlık verdiğini düşündüğüm eksik yanı, dinleyicilerin program bitmeden salonu terk etmeleri. Şiir dinletilerinde, farklı nesillerin bir arada olması ise çok güzel bir atmosfer. Gençlerin tertiplediği programlarda orta yaş ve üstü dinleyici ve şairlerin olması, bir şekilde de olsa kuşaklar arası diyalogu ve kültür aktarımını gerçekleştirecektir.

Bu gibi faaliyetlerde, amiyane tabirle, “kendin çalıp kendin oynama” durumuna düşmemek için, programları doldurmak bir yerde cazip hale getirmek adına ciddi emek, gayret göstermek gerekiyor.  Bu anlamda gençlerin gayretini, çabasını bu şiir dinletisi vesilesiyle tanık oldum. Tüm emeği geçenleri tekrar takdir ve tebrik ediyorum.

Genç kardeşlerimizin enerjileri hep yüksek oluyor. Allah, enerjilerini daim eder inşallah. Bu şiir dinletisinde, protokol konuşmalarının az olması, teşekkür, plaket gibi bölümlerin olmaması şiir severler nezdinde ayrı bir güzellikti. Gençleri şevklendirmek, yüreklendirmek, özgüvenlerini yüksek tutmak için bu tarz programların çok olmasını ve desteklenmelerini temenni ediyorum. Başarılarının devamını dilerim.
İlkay Coşkun
06.05.2015
Sivas İrade Gazetesi / Yazı No: 45

İlkay Coşkun-Ecdada Selam-İrade Gazetesi-06.05.2015