16 Mayıs 2015 Cumartesi

Engelli Olmak

Engelli Olmak

10-16 Mayıs tarihleri arası engeliler haftasıdır. Bu tarihlerin dışında, engelli kardeşlerimizi hatırlamak adına 3 Aralık günü de dünya engelliler günü kabul edilmiştir.

Deveye sormuşlar “neden boynun eğri” o da cevaben “nerem doğru ki” demiş. Düzensizlik, kalitesizlik bütün kurumlarımıza, hayatımıza sirayet etmiş durumda. Son yıllarda toplum olarak duyarlılıklarımız artmış olmasına rağmen yine de rastgele ve kaba yaşıyoruz. Değerlerimizin birçoğunu kaybetme noktasına gelmişiz. Ayrıntıları kaçırıyoruz, göz ardı ediyoruz.

Milletimizin yüzde 13’ü, yani 8,5 milyonu engelli.  Diğer kalan hepimiz engelli adayıyız. Aileleri, yakınları derken, engelli kardeşlerimizin sorunları toplumumuzun genelini ilgilendirmektedir. 

Sorunları iki başlık altında ele alabiliriz. Birincisi engelli kardeşlerimizin genel sorunları ve engelli kardeşlerimizin özel sorunları olarak. Engelli kardeşlerimizin dâhil olduğu birçok dernek, vakıf adı altında birliktelik var. Böyle parçalı bir yapıda olmak güç kaybettiriyor ve kaynak israfına sebebiyet vermektedir. Doğru olan birlikten güç doğar bilinciyle hareket etmeleri. Birlikte hareket etmenin ehemmiyetini göz ardı etmemeleri gerekiyor.

Engelli kardeşlerimiz, üretmek istiyor, çalışmak istiyor. Sosyal hayatta yer almak ve var olmak istiyor. Tüm bunlar tabii ki gerekli şartların, uygun ortamın sağlanmasıyla olacaktır. Özel sektörde ve devlet sektöründe en az yüzde 3-4 oranında engelli çalıştırma zorunluluğu olmasına rağmen, bu kuralın ülkemizde tam olarak uygulandığını düşünmüyorum.

Bir toplumun gelişmişliği, engellilerin, kimsesizlerin, yaşlıların, emeklilerin yaşam standardının kalitesiyle ölçülüyor. Başımızı ellerimizin arasına koyup düşünmemiz gerekir. Toplum olarak, engelli kardeşlerimize karşı önyargılı davranışlardan kaçınarak ciddi, kalıcı atılımlarda bulunmalıyız. Yapılanları tümüyle yok sayamayız fakat yeterli derecede değil. Engelli kardeşlerimiz eğitimleri için gerekli ortamlar elbirliği ile oluşturulmalı, aksaklıklar en kısa zamanda giderilmelidir. Aileler daha fazla bilinçlendirilip engelli bireylerini toplumdan gizleme, soyutlama yönüne gitmeleri engellenmelidir. Bu sorunu tabii ki eğitimle aşabiliriz. Engelli ve ailelerini sosyal hayata adapte etmeliyiz. Büyüklü, küçüklü projeler geliştirmeliyiz.

Sokaklarımız, kaldırımlarımız, toplu taşıma araçlarımız, iş yerlerimiz, hastanelerimiz vs. engelli vatandaşlarımızın hayatını zorlaştırmadan, engelli kardeşlerimizin kullanımına uygun planlarda yapılmasına özen gösterilmelidir. Bu anlamda belediyelere, mülki idareye, devletimize kısacası hepimize görevler düşmektedir. Bazı belediyelerimizin örnek çalışmaları yurt geneline yayılmalıdır.
Bir gurup gönüllü, uzman kardeşlerimiz tarafından, işitme engellilerin eğitimlerine yönelik dünya çapında bir eğitim projesi hazırlandı. Maalesef bürokrasi önüne geçti ve projenin gerçek yerini ve değerini bulması engellendi.

2009 yılında engelli kardeşlerimizle birlikte bir projede yer aldım. Bir grup şair arkadaşla birlikte, Güldeste şiir kitabını hazırladık. O zamanın parasıyla ciddi bir meblağ sayılabilecek kitap gelirinin tamamını Sivas İşitme Engelliler Derneğine bağışladık. Onlarda kendilerine sosyal bir tesis satın aldılar. İnşallah başka projelerde de birlikte olma fırsatımız olur. Son olarak da Sivas işitme Engelli Derneği çatısı altında düzenlenen 25 Mart 2015 tarihindeki şiir dinletisi ve onlar adına oluşturulan hatıra ormanı projesinde yer aldık.

Birlik ve beraberlikten güç doğar. Engelli kardeşlerimize yönelik ortak projeler geliştirdiğimizde çok daha faydalı olabileceğimizi düşünüyorum. Hem maddi hem de manevi yönlerden yapabileceklerimiz vardır muhakkak. Pastalı, kekli gün yapan kadınlarımız, neden pastalarını, keklerini alıp da engelli kardeşlerimizin bürolarına, sosyal tesislerine götürüp ikram ederek engelli kardeşlerimizle iletişim kurmaya çalışmazlar. Duyarlı, emektar insanlara çok ihtiyacımız var. Bu noktada engelli kardeşlerimizle birlikte olduğumuzu, yalnız olmadıklarını onlara hissettirmeliyiz. Aslında bu gibi projelerde hareket eden kadınlarımız oldukça fazla. O gönlü güzel insanlara, toplum olarak minnettarlığımız var fakat sayılarının iki ya da üç katına çıkmasını, eksiklerin daha çabuk giderilmesi noktasında önemsiyorum. Güzel bir öykü ile yazımı sonlandırmak istiyorum. Selam ve muhabbetlerimi sunarım.
-
Anadolu’nun küçük bir köyünde bir çocuğun gözleri, ateşli bir hastalık sonucu görmemeye başlar. Baba bir gün diğer çocukların artık oğluyla oynamamaya başladıklarını fark eder. Oğluna bir çalgı aleti alır. Çocuk onunla tıngır mıngır vakit geçirir. Bir süre sonra gerçekten bir şeyler çalmaya başlar. Bir gün yakınları köyden bir adam, çocuğun yetenekli olduğunu düşünerek ona ders vermeye başlar. Çocuk yeteneğini daha çok geliştirir. Çocuk çok zeki, yaratıcı ve hazır cevaptır aynı zamanda.  Sazı kırılınca bir gün gurbette ki bir dostundan saz siparişi verir. Dostu fiyatına “yüz elli lira” der. Garibanın cebinde sadece elli lirası vardır.”Bu elliyi al, yüzüne tüküreyim” der. Şaka öğle hoşuna gider ki satıcı yüz lirayı almaz.

O kör çocuğun adı Veysel’dir.

Gizli dertlerimi sana anlattım / çalıştım sesimi sesine kattım / bebe gibi kollarımda yaylattım / hayali hatır et, beni unutma -- bahçede dut iken bilmezdin sazı / bülbül konar mıydı dalına bazı / hangi kuştan aldın sen bu avazı / söyle doğrusunu gel inkâr etme

Anne, baba olarak yapmamız gereken şey çocuğun eline o sazı vermektir. Bırakın gerisini o yapsın. Siz onun yeteneğini keşfetmesine olanak tanıyın ve mücadele gücü kazandırın. Gerisini ona bırakın dostlar.

İlkay Coşkun
20.05.2015
Sivas İrade Gazetesi / Yazı No: 47
İrade Gazetesi - Engelli Olmak - İlkay Coşkun


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder