Hakikatin ve doğrunun yanında olması gereken aydın maalesef günümüzde, içerisinin genel anlamda boşaltıldığı, daha çok ideolojik saplantılar içerisinde heder edildiği bir alan gibi gözüküyor.
Ciddi manada olumsuz örnekleri mevcut olan ve toplum
önünde kalabalıklaşarak zedelenen aydın algısının, tedavi edilerek dikkate
alındığı eski yerini alması kolay olmasa gerek. Toplumun değer yargılarını
önemsemeden gereksiz bir çırpınış içerisinde varlığını göstermeye çalışan bir
takım aydınlar, bizden olmayan ideolojilerin elinde çıkar ilişkilerini önde
tutarak, maşalık görevini üstlenmekten çekinmiyorlar ne yazık ki. Bir üst sınıf
görevi üslenip kendi erkini muhafaza ederek, toplumu temsil etmesi gerekirken,
içimizde biblo gibi durmayı marifet sayıyorlar adeta. Siyasal politik kamplarda
sıkışan, küçük erklerini koruma ve muhafaza etmekle meşgul olan bir sınıf
aydınımız, asıl işlevinden uzaklaşmış gibi gözüküyor. Bir kısır döngü
içerisinde kalıp, kendisini ait gördüğü mahalleden kovulma korkusunu yaşıyor. Aydın
olarak nitelenen kişi amacının dışında hareket ettiğinde, ağız dolusu lafları dahi
olsa yutkunarak susmak zorunda kalıyorlar ne yazık ki.
Cemil Meriç aydınımızı şu şekilde nitelemiştir, “Türk aydını yangından kaçar gibi uzaklaşıyor memleketten.
Kirlettiği bir odadan kaçar gibi”
Aydını, Yavuz Bülent Bakiler; “Cahillerden çektiği yetmezmiş gibi yıllarca şimdi okumuş yazmışından
çekiyor memleket” diyerek aydın olarak nitelenen insanlara eleştirisini en
net ve yalın şekliyle seslendiriyor.
Biraz yazıp çizdin mi? biraz cebine para
girdi mi? biraz tanınmış oldun mu? Toplumu küçümseme ve kendini beğenmişlik
virüsü sarıyor aydın kabul edilen birtakım insanları. Akıl, mantık, vicdan ve
hak terazisinde olanlar panzehire ulaşabiliyor sadece.
Aydın olarak nitelendirilen insanlar, marjinal,
egoist, faşist ve korku söylemleri üzerinden topluma yaklaşmaya başlamışsa o
aydın için küçülme ve yok olma hali, toplumu kucaklayamama hali başlamış
demektir.
Tefekkürün mumyalandığı mecralarda, aydın
kabul edilen insanların sırtlarında smokinleriyle; kitabı, istikbale yollanan
mektup hüviyetinde gören bakış açıları içerisindeki aydını, iyi noktalarda
görme abesle iştigal olacaktır.
Ne kadar da olsa globalleşen dünyamızda
bizden, bizim kültürümüzden, bizim dinimizden, bizim milletimizden olmayan bir
aydın bize ne kadar hitap edebilir ki. Diğer taraftan toplumda kültür erozyonlarının
artmasına da sebep oluyorlar. Tek tip
insan modeli oluşturulmak istenen günümüzde insanlar ne derece mutlu olabilirler.
Genlerinden gelen karakterlerle kendini bazı yerlere ait gören insan ne derece
özgürlüğüne kavuşabilir. Tabii ki toplumda ortak bir insanlık kültürü, ahlakı,
medeniyeti olmalı ama bu insanların benliklerini kaybetmeleri sonucunu
getirmemelidir hiçbir zaman.
Dini, milli, kültürel yanıyla ortak bir
bütünlük içerisinde olan insanımızın görmek istediği aydın profili de olağan
olarak bu çerçevede olmaktadır. İrfan, ilim ve amel bütünlüğünü kaybetmiş
zümreler içerisinde zuhur edecek aydın sınıfı da bu bağlamda tam anlamıyla
işlevsel olmayacaktır.
Sanat, kültür, edebiyat gibi alanlarından
elini eteğini çekme eğiliminde olan bu nitelemelere haiz insanlar topluluğu gün
geçtikçe sığlaşma eğilimleri göstermeye başlarlar. Tarihimizden gelen büyük
medeniyeti devam ettirmememizin nedeni; zarafet, incelik, kültür, sanat,
edebiyat alanlarında yeterli oranda kalifiye aydınlarımızın olmaması olarak
görülebilir. Bu durumu en acımasız haliyle Ahmet Kabaklı, “Türk toplumunun yeterli oranda halkı var ama münevveri yok” tespitinde
aramamız gerekiyor belki de.
Güven sorunu yaşayan aydın, fabrika ayarlarına dönüp tarafsız
bir şekilde aydınlatma görevini topluma göstermesi gerekiyor. Aydın nitelemesinin içini doldurup gerçek manada münevverler yetişmesi ve topluma kendilerini hissettirmeleri
gerekiyor.
Sağlıcakla kalınız.
İlkay Coşkun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder