22 Kasım 2015 Pazar

Küsme Mevzusu

Küsme Mevzusu

Köyüne, şehrine hatta ülkesine küsen insan “gidiyorum ha” derken ya kendisinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyor ya da bu bahaneyle kendi reklamını yapıyor. ‘küsmek’ konuşmamayı gerektirir oysa. Gitme eylemini de sessiz sedasız gerçekleştirir. Genelde bu tipler salya sümük geri dönüyorlar yurtlarına. Bu da işin komik olan bir başka boyutu.

Hareket alanı yavaş yavaş daralan ve bundan dolayı avantajlı durumları elinden gitmeye başlayan insan, kendini toplum içerisinde yabancı görmeye de başlar. Bu durum rekabet ortamının bir sonucu da olabilir veya siyasi, fikri bakış açılarına göre de inkişaf edebilir. Önemli olan bu değişimlerin hakkaniyetli ölçülerde ve ehil insanlar üzerinden olmasıdır. Yönetime, makama gelen herhangi birileri tabii ki güveneceği, uyum içerisinde çalışacağı insanları çevresine almak ister. İsteyecektir de. Bu durumu, gidecek olan insanın da kolaylıkla hazmetmesi gerekmektedir. Benlik ve sahiplenme duygusunu çok fazla geliştirmiş olan insanın gidişiyle bu durumu kabullenmesi ve kendileri giderse işin kötüye gideceği, sekteye uğrayacağı düşüncesinde olması kuvvetle muhtemeldir. Bu durumu küçük makamlarda da görürüz. Reisi cumhur makamından giden birçoklarında da gördük. Hiç kimse, hiçbir şahıs vazgeçilmez değildir. Hayat devam eder ve giden insandan sonra çok daha iyi, daha mahir, daha ehil insanlar iş başına gelmeleri tabii ki muhtemeldir.

Köyüne, şehrine, ülkesine küsen ve küsmeye meyilli olan insanların, “Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını ‘yaşanmaz’laştıranlardır” diyen Cemil Meriç gibi öz eleştiri yapmaları gerekiyor.

Toplum bireyleri çok farklı alanlarda inkişaf halinde olabiliyor. Bu farklı alanlar zenginliği beraberinde getirir esasında. Herkesin kendi gibi olmasını beklemek büyük bir hayaldir. Ama şu da bir gerçektir ki insanlar kendi gibi olan, kendine benzeyen, insanlarla daha çok haşir neşirdir. İnsan daha çok kendine yakın olan insanları sever. Herkes beni sevsin diyen bir insan, herkes benim gibi olsun veya ben herkes gibi olayım diyen bir insan kadar ahmaktır bence.

Hayat mücadeleler bütünüdür. Bu mücadelede nasip, şartlar, beceriler, kayırmalar, para gibi birçok faktör etkilidir. Bu mücadele her zaman hakkaniyetli ölçülerde olmuyor maalesef. Zorbalık gibi birçok olumsuzluklar da var hayatımızda. Buna en çarpıcı örnek olarak iş hayatında ki gayri ahlaki mücadeleleri, mobbing uygulamalarını örnek olarak verebilirim. Ne kadar yetkilerine sahipsen o kadar yetkinsindir bu hayatta. Alttan, üstten hatta yandan yetki gaspına uğruyor insan. Pasifize olmada deniyor bu işe. Bu negatif durumlar da hayatımızın başka bir realitesi maalesef.

Salt küsme eyleminden ziyade, karşıyı anlama, dinleme ve farklılığı kabullenme en mantıklı yol gibi geliyor bana. Küsmeyle gelen gidişler çoğu zaman ilaç olmuyor, aradığını bulamayabiliyor insan. Yalnızlığa iterek kendini, genel anlamda hayata küsmeye başlıyor. Bu durum kişide daha çok psikolojik rahatsızlıklarla kendisini gösteriyor. İnsanın kendi uyumsuzluğunu ve çevrenin kendisine göstermiş olduğu uyumsuzluğu aynı terazide tartarak değerlendirmek gerekiyor.

Atalarımız ne güzel söylemişler;  “tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış” diye. Büyük dünyamızdaki küçük benliklerimizi ne çok büyütüyoruz gözümüzde ve gönlümüzde.

Yaşadığımız şehre, şehirlilerimize küskünlüğünü beyan eden ve şehirden giden insanları çok görmüşüzdür. Özlem içerisinde kalarak belki de geri gelememelerine de şahit olmuşuzdur. Şartlarının daha iyi olacağını düşünerek, birazda başka şehirde yaşamak için, kendi ve çocukları için, belki daha iyi imkânlar umarak elbette ki şehre küsmeden gidilebilirde. Hayatta kim neyi kazanıyor kim neyi kaybediyor belli değil. Köyünden, yurdundan çıkan insan, yurt dışında çok iyi şartlarda da olsalar, gidişlerine pişmanlık duyabiliyorlar.

Ülkesine, topluma, insanına küsenleri genellikle sanat çevrelerinde görüyoruz. Toplumdan daha çok soyutlanmış bu çevreler bu durumu daha çok yaşıyorlar. Kendi oyu ile bir çobanın oyunun eşit olamayacağını savunan bir yaklaşımla insanı küçümseme hali daha çok etken gibi gözüküyor. Kendi mahallesinde ki konumunu daha da güçlendirmek adına da yapılabiliyor bu küsme hali. “Ben farklıyım, onlardan değilim” diyerek belki de bir taktik uygulamaya çalışıyor olabilir kendince.

Bu anlamda duygusal ve ruhsal anlamda daha hassas olan insan küsme fiiline daha yakın duruyor. Bu duygusal yaklaşımı tamamen yanlış görmekte doğru olmayabilir. Sonuçta insan aklı, mantığı ve duygularıyla hareket eder. Çok zıt alanlarda olması kendisini olumsuz anlamda tabii ki fazlasıyla etkiler. Bir örnek verecek olursam; eğer bir öğrenci kendi kapasitesinin çok üstünde olan bir sınıfta olursa, o öğrenci çok mutsuz, başarısız olur. Kendi kapasitesine yakın bir sınıfta olursa, öğrenci kendisini daha çok gösterebilir ve daha başarılı olabilir. Çalışkanlar içinde vasat kalmaktansa tembeller içinde çalışkan kalabilmek yeğ geliyor bana.

Ak Partinin yüzde 50 oy alması nedeniyle ülkemizde daha fazla yaşayamayacağı dillendiren ve akabinde, Fransa’da yaşama kararını alan Şair Yılmaz Odabaşı’nı düşünelim. Neden küstürdük ne yaptık ne ettik diye. Başka bir parti eğer bu oyu alsa idi bu sefer de başkaları küseceklerdi. Bu durumu da akıl başta iken bir düşünüp yorumlayalım. Bir seçim sonucunun ülke terk ettirecek derecede bir duygusallıkla bakmanın ne kadar sağlıklı olduğunu değerlendirelim. İnsanların tercihlerine saygılı olmak, demokrat olmak en doğru hareket olacaktır. Başka bir klişe örnek olarak Fazıl Say ismini verebiliriz. Bu isimde sık sık memnuniyetsizliğini medya aracılığıyla dillendirmektedir. Toplumda bir şekilde öne çıkan bu tipleri daha doğru yerlere oturtmakta fayda var diyerek bir şiirimle cevap vermek isterim.

küsüp gidenlere ve gitmeyi düşünenlere

dört gün sonra özlem içerisinde
salya sümük dönmeyeceksin geri
düşündün mü gideceksin
bahanen olmayacak dönmek için
gitme kal diyenin olmayacak mesela
aynı zamanda bilmeyecek yaşadığını
en yakınların bile, arkana bakmayacak
direnip tek başına kalakalacaksın
gittiğin yerden ölüm haberin gelecek
birde mezarın olacak diyar elde sadece

Öyle böyle geçiyor hayat. İnsan, ömrü boyunca bu türden ikilemleri hep yaşıyor. Ölüm eşitliyor insanları, zengin fakir hiç fark etmiyor. Hayat ‘ben yaşlandım’ diyemeyen gönül ile ‘ben öleceğim’ diyebilen aklın flörtüdür aslında.


Sağlıcakla kalınız.

İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 25 Kasım 2015 - Yazı No: 74
İrade Gazetesi-Küsme Mevzusu-İlkay Coşkun-25.11.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder