Köyüne, şehrine hatta ülkesine küsen insan “gidiyorum ha” derken ya kendisinin ne kadar
önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyor ya da bu bahaneyle kendi reklamını
yapıyor. ‘küsmek’ konuşmamayı
gerektirir oysa. Gitme eylemini de sessiz sedasız gerçekleştirir. Genelde bu
tipler salya sümük geri dönüyorlar yurtlarına. Bu da işin komik olan bir başka
boyutu.
Hareket alanı yavaş yavaş daralan ve bundan
dolayı avantajlı durumları elinden gitmeye başlayan insan, kendini toplum
içerisinde yabancı görmeye de başlar. Bu durum rekabet ortamının bir sonucu da
olabilir veya siyasi, fikri bakış açılarına göre de inkişaf edebilir. Önemli
olan bu değişimlerin hakkaniyetli ölçülerde ve ehil insanlar üzerinden
olmasıdır. Yönetime, makama gelen herhangi birileri tabii ki güveneceği, uyum
içerisinde çalışacağı insanları çevresine almak ister. İsteyecektir de. Bu
durumu, gidecek olan insanın da kolaylıkla hazmetmesi gerekmektedir. Benlik ve
sahiplenme duygusunu çok fazla geliştirmiş olan insanın gidişiyle bu durumu
kabullenmesi ve kendileri giderse işin kötüye gideceği, sekteye uğrayacağı
düşüncesinde olması kuvvetle muhtemeldir. Bu durumu küçük makamlarda da
görürüz. Reisi cumhur makamından giden birçoklarında da gördük. Hiç kimse,
hiçbir şahıs vazgeçilmez değildir. Hayat devam eder ve giden insandan sonra çok
daha iyi, daha mahir, daha ehil insanlar iş başına gelmeleri tabii ki
muhtemeldir.
Köyüne, şehrine, ülkesine küsen ve küsmeye
meyilli olan insanların, “Vatanlarını
yaşanmaz bulanlar, vatanlarını ‘yaşanmaz’laştıranlardır” diyen Cemil Meriç
gibi öz eleştiri yapmaları gerekiyor.
Toplum bireyleri çok farklı alanlarda inkişaf
halinde olabiliyor. Bu farklı alanlar zenginliği beraberinde getirir esasında.
Herkesin kendi gibi olmasını beklemek büyük bir hayaldir. Ama şu da bir
gerçektir ki insanlar kendi gibi olan, kendine benzeyen, insanlarla daha çok
haşir neşirdir. İnsan daha çok kendine yakın olan insanları sever. Herkes beni
sevsin diyen bir insan, herkes benim gibi olsun veya ben herkes gibi olayım diyen
bir insan kadar ahmaktır bence.
Hayat mücadeleler bütünüdür. Bu mücadelede nasip,
şartlar, beceriler, kayırmalar, para gibi birçok faktör etkilidir. Bu mücadele
her zaman hakkaniyetli ölçülerde olmuyor maalesef. Zorbalık gibi birçok
olumsuzluklar da var hayatımızda. Buna en çarpıcı örnek olarak iş hayatında ki
gayri ahlaki mücadeleleri, mobbing uygulamalarını örnek olarak verebilirim. Ne kadar yetkilerine sahipsen o kadar
yetkinsindir bu hayatta. Alttan, üstten hatta yandan yetki gaspına uğruyor
insan. Pasifize olmada deniyor bu işe. Bu negatif durumlar da hayatımızın başka
bir realitesi maalesef.
Salt küsme eyleminden ziyade, karşıyı anlama, dinleme
ve farklılığı kabullenme en mantıklı yol gibi geliyor bana. Küsmeyle gelen gidişler
çoğu zaman ilaç olmuyor, aradığını bulamayabiliyor insan. Yalnızlığa iterek
kendini, genel anlamda hayata küsmeye başlıyor. Bu durum kişide daha çok
psikolojik rahatsızlıklarla kendisini gösteriyor. İnsanın kendi uyumsuzluğunu ve çevrenin kendisine
göstermiş olduğu uyumsuzluğu aynı terazide tartarak değerlendirmek gerekiyor.
Atalarımız ne güzel
söylemişler; “tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış” diye. Büyük dünyamızdaki küçük
benliklerimizi ne çok büyütüyoruz gözümüzde ve gönlümüzde.
Yaşadığımız şehre,
şehirlilerimize küskünlüğünü beyan eden ve şehirden giden insanları çok
görmüşüzdür. Özlem içerisinde kalarak belki de geri gelememelerine de şahit
olmuşuzdur. Şartlarının daha iyi olacağını düşünerek, birazda başka şehirde
yaşamak için, kendi ve çocukları için, belki daha iyi imkânlar umarak elbette
ki şehre küsmeden gidilebilirde. Hayatta kim neyi kazanıyor kim neyi kaybediyor
belli değil. Köyünden, yurdundan çıkan insan, yurt dışında çok iyi şartlarda da
olsalar, gidişlerine pişmanlık duyabiliyorlar.
Ülkesine, topluma,
insanına küsenleri genellikle sanat çevrelerinde görüyoruz. Toplumdan daha çok
soyutlanmış bu çevreler bu durumu daha çok yaşıyorlar. Kendi oyu ile bir
çobanın oyunun eşit olamayacağını savunan bir yaklaşımla insanı küçümseme hali
daha çok etken gibi gözüküyor. Kendi mahallesinde ki konumunu daha da
güçlendirmek adına da yapılabiliyor bu küsme hali. “Ben farklıyım, onlardan değilim” diyerek belki de bir taktik
uygulamaya çalışıyor olabilir kendince.
Bu anlamda duygusal ve ruhsal anlamda daha
hassas olan insan küsme fiiline daha yakın duruyor. Bu duygusal yaklaşımı
tamamen yanlış görmekte doğru olmayabilir. Sonuçta insan aklı, mantığı ve
duygularıyla hareket eder. Çok zıt alanlarda olması kendisini olumsuz anlamda tabii
ki fazlasıyla etkiler. Bir örnek verecek olursam; eğer bir öğrenci kendi
kapasitesinin çok üstünde olan bir sınıfta olursa, o öğrenci çok mutsuz, başarısız
olur. Kendi kapasitesine yakın bir sınıfta olursa, öğrenci kendisini daha çok
gösterebilir ve daha başarılı olabilir. Çalışkanlar içinde vasat kalmaktansa tembeller
içinde çalışkan kalabilmek yeğ geliyor bana.
Ak Partinin yüzde 50 oy alması nedeniyle ülkemizde
daha fazla yaşayamayacağı dillendiren ve akabinde, Fransa’da yaşama kararını
alan Şair Yılmaz Odabaşı’nı düşünelim. Neden küstürdük ne yaptık ne ettik diye.
Başka bir parti eğer bu oyu alsa idi bu sefer de başkaları küseceklerdi. Bu
durumu da akıl başta iken bir düşünüp yorumlayalım. Bir seçim sonucunun ülke
terk ettirecek derecede bir duygusallıkla bakmanın ne kadar sağlıklı olduğunu
değerlendirelim. İnsanların tercihlerine saygılı olmak, demokrat olmak en doğru
hareket olacaktır. Başka bir klişe örnek olarak Fazıl Say ismini verebiliriz.
Bu isimde sık sık memnuniyetsizliğini medya aracılığıyla dillendirmektedir.
Toplumda bir şekilde öne çıkan bu tipleri daha doğru yerlere oturtmakta fayda
var diyerek bir şiirimle cevap vermek isterim.
küsüp
gidenlere ve gitmeyi düşünenlere
dört gün sonra özlem içerisinde
salya sümük dönmeyeceksin geri
düşündün mü gideceksin
bahanen olmayacak dönmek için
gitme kal diyenin olmayacak mesela
aynı zamanda bilmeyecek yaşadığını
en yakınların bile, arkana bakmayacak
direnip tek başına kalakalacaksın
gittiğin yerden ölüm haberin gelecek
birde mezarın olacak diyar elde sadece
Öyle böyle geçiyor hayat. İnsan, ömrü boyunca bu
türden ikilemleri hep yaşıyor. Ölüm eşitliyor insanları, zengin fakir hiç fark
etmiyor. Hayat ‘ben yaşlandım’
diyemeyen gönül ile ‘ben öleceğim’
diyebilen aklın flörtüdür aslında.
Sağlıcakla kalınız.
İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 25 Kasım 2015 - Yazı No: 74İrade Gazetesi-Küsme Mevzusu-İlkay Coşkun-25.11.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder