İleri teknoloji,
modernite, küreselleşme, teknolojik hayat derken insanoğlu değişimleri hızlı
bir şekilde yaşıyor. Gerek insanların şehirleri şekillendirmesi gerekse de
şehirlerin insanları şekillendirdiği girift hali toplumlar her aşamada yaşıyor.
Şehirler tarih ve kültür aktarımı da yaparlar, yapmalıdırlar. Başka bir değişle
şehir, kültürü, medeniyeti ve tarihi yansıttığı kadar şehirdir diyebiliriz.
Köyün doğallığı ve bakirliğin yanında şehirlerin daha çok zenginliği, kültürü olmalıdır.
Şehirli olma ve şehre karşı aidiyet hissi duyma kavramları bu bağlamda daha çok
önem arz ediyor. Şehirler bir nevi milletlerin boy aynasıdır.
Şehirlerin tarihi
miraslarına sahip çıkma, koruma ve yaşatma kültürünü her daim canlı tutmak
gerekiyor. Şehirlerin dönüşümünü geçmişle gelecek arasında bir köprü zihniyeti
ile inşa etmek lazım. Yüz yıllar sonrasında bizlerden bir şeyler kalması adına
üst kalitede değerler bırakmamız gerekiyor. Şehirlerin kendine özgü değerlerini
daha da zenginleştirerek gelecek nesillere aktarmamız bu noktada önem arz ediyor.
Tekâmül, ilerleme,
zenginleşme, rahatlık ve iyi bir yaşam istikametinde sergilenen çabalar her
zaman yaşamın içerisinde yer buluyor. İnsanın değişimlere karşı geliştirdiği uyumu,
değişimdeki kıvraklığı, kabullenme yeteneği birçok yeniliğin kapısını aralıyor
çoğu zaman. Bu perspektif şehirleşme ile vücut buluyor. Doğa ile iç içe,
yalnızlığını doya doya yaşama hevesinde olan insanoğlu tam tersi istikamette,
şehirlerdeki kalabalık alanlarda yaşama devam ediyor. Sosyalliğini çok çeşitli
boyutlarda yaşama isteği kalabalıklaşmayı beraberinde getiriyor. Sinemasına,
alışverişlerine, etkinliklerine ve daha birçok faaliyete şehirde kavuşuyor insan.
Eğitim, sağlık gibi alanlardan daha fazla hizmet alma çabası şehirlere olan
ilgiyi artırıyor. Yaşanan bu koşturmacalar devam eden alışkanlıkları da
beraberinde getiriyor. İstanbul da uzun yıllar yaşamış olan bir insanın
İstanbul’dan kopamaması dikkat çekici bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.
Çocuklar, torunlar derken bu bağ insanları zorunlu kılıyor. Bu bağlamda hayatın
gidişatını daha çok yeni nesiller belirliyor.
Yabancılaşma
sorunsalını kıvrak zekâsıyla ve yöntemleriyle aşmaya çalışan insan, Avrupa’nın
metropol başkentlerinde köy derneği kurarak büyük bir şehir içerisinde kendi
dünyasını yaşayabiliyor. Doğada ki etki tepki kuvvetlerinin kurulduğu dengeye
benzer bir denge hali görülüyor. Belki kasırganın önünde bir esinti gibi
kalıyor ama esintilerin birleşerek bir kasırga olabilme şansı her zaman vardır.
Denizden uzak tarımsal topraklar nasıl ki bir dönem erkek evlatlarına, deniz
tarafındaki verimsiz alanlar kızlara verilirdi. Gün geldi o beğenilmeyip kız
çocuklarına dolayısıyla damatlara verilen alanlar turizmin getirileriyle daha
kıymetli hale geldi. Aynen bu örnekte ki
gibi hayat çoğu zaman oyunlarını oynuyor biz insanlara. Para, rant ve sonucunda
rahatlık tek başına avantajlarıyla çalmıyor şehirlerin kaderini. Kirli hava,
gdo’lu besinler, trafik, temiz olmayan su gibi çokça sorunu da beraberinde
getiriyor. Her ne kadar son yıllarda şehirlerimizin altyapı, içecek su,
havasına yönelik ciddi manada iyileştirme çabalarına rağmen bir yerde tabiat
kendini yenileyemiyor. İster istemez çaresiz haller de baş gösterebiliyor.
Şehirde evlerin
içinde ve balkonunda teknolojiyi kullanarak bir hayatı harcamak insanoğluna ne
kadar özgürlük sağlar? Bu durumun iyi irdelenmesi gerekiyor aslında. Dünyanın
güzelliklerini içine sindirerek, tabiri caizse doya doya yaşama olgusunu ve
özgürlüğünü şehirlerimizde nasıl yaygınlaştırabileceğiz? Şehirler yıkılıp
yeniden mi inşa edilecek? Yoksa daha kötüye mi gidiş olacak?
Ne kadarda değişim,
yenilik yaşansa da, insanların fizyolojik ihtiyaçları ve dünyanın geçicilik gerçeği
değişmiyor. Çocuk ve genç yaşlarda teknolojiyi çok iyi kullanan bireyler,
yaşları ilerledikçe teknolojinin gerisinde kalmaya başlıyorlar. Bu durum bir
yerde denge görevi üstleniyor. Bir yerde insanoğlu bir nevi kendini frenliyor.
Mola ve sindirme halini yaşıyor toplumlar bu aralarda.
Değişimin önünde
durmak çok zor. Mahalle bakkallarının kapanıp marketlere dönüşmesine engel
olamayabiliriz ama mahalledeki marketlerde de çalışabiliriz. Çocuklarımız
çalışır ekmeğini kazanabilir bu küçük işyerlerinde. Önemli olan değişim sonundaki
yaşantıyı naifleştirebilmektir. Site önlerinde çocuklar çok güzel oyunlar
oynayabilirler. Şehirlerdeki kültür evleri, kütüphaneler, sosyal alanlar vs. nesillerin
daha bilinçli daha bilgili daha güzel yaşamasına vasıta olabilir. Kadın elinin
değdiği şehirlerdeki hayat alanlarında güzeli, kaliteyi, zarafeti inşa etmek ve
yaşatmak şehirlerin kimliğine artı değerler katacağına inanıyorum.
Şehirler büyük
medeniyetlere mekân olmuştur tarih boyunca. İnsanların elinde bir zamanların büyülü
şehri Bağdat’ın olduğu gibi. Yine aynı insanoğlunun elindeki günümüzdeki Bağdat
şehri ise savaşların, ölümlerin, zulümlerin yaşatıldığı yerlere de dönüştürülebiliyor
ne yazık ki.
Şehirleri kuran erkin felsefe bilmesi, mana yönünün ve estetik yönünün üst düzey gelişmiş olması gerekiyor. Şehirlere sadece mimari çerçeveden bakmamak gerekiyor. Şehirlerin kadim kültürlerinin, ruhunun olması da gerekiyor aynı zamanda. Bu anlamda bir eleştirim oluyor ister istemez. Daha çok hatırlansın ölüm diye mezarları gözünün önüne yapmış ecdat. Bizler bunun anlamını kaybederek mezarlıkları dışarıya alınmasını izliyoruz. İşte bunu anlamaya çalışıyorum. Böyle yaparak şehirleri yaşayan ölülerle doldurduğumuzu bilmiyoruz.
Velhasıl, insanlar
varsa şehirler var. İnsanlar varsa güzelliklerde olsun ister gönül. Güzelliklerde
çirkinliklerde biz insanoğlunun elindedir. Özlenilen, istenilen bir şehri
anlatan bir şiirimle yazımı sonlandırmak istiyorum. Sağlıcakla kalınız.
Şehriyar
ateşe su taşıyıp Mekke’ye yol alırken
rüyalardan önce görülmeli bu şehir
sızlayan
mürekkebe derman bulup
kalem
tutturmayı iyi bilir bu şehir
düşmana
karşı en keskin balta olup
nice
uykudan geri koymalı bu şehir
adına
koçlar gönderilir İbrahimlere
kaç put
kırdırır burçlarında bu şehir
şehirlerin
rüyaları boz bulanıkken hala
Kudüs
gibi mücevher olmalı bu şehir
meşkle
yoğrulup sonsuzluğa susamışken
ne
mutlu ki, aşk yolunda bu şehir……
şehirliyiz evet, manada altını, yakutu
gerçekte şehriyar kalmalı bu şehir
İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 23 Mart 2016-Yazı No: 92İrade Gazetesi-Şehir ve İnsan-İlkay Coşkun-23.03.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder