‘On
Üçüncü Gün’ şiir kitabı, 2012 de Şiir Vakti
yayınlarından çıkartılmış, 12 Eylül darbesine, acılara ve zulümlere
başkaldırının miladı kabul ederek, tepkilerin mısralara döküldüğü bir eser.
Şiir kitabı 48 sayfadan oluşturulmuş ve edebiyat dünyamıza
kazandırılmış bir çalışma. “On Üç” sayısı genel bir kanı olarak toplum nezdinde
uğursuz olarak kabul görse de benim düşüncelerimde sayıların uğursuzluğu diye
bir şey yoktur. Şairimiz, yıkımın, ölümlerin, kayıpların, acının, zulmüm
arkasında, olumsuzluğa dikkat çekmek adına
‘On Üçüncü Gün’ ismini
uygun görmüş diye düşünüyorum.
Şair ‘Küçük dünyanın Türkiye
tarihinde' ki mısralarında
kendisini ‘kendi işinde, kendi içinde’ olan biri olarak tanımlamış ve devşirme
kumpaslar, kayıp atlılar, gökte ebemkuşağı acılarını içine alan bir çerçeve
çizmiştir okurlara.
‘milattan önce olanlar/ anlatılmaz yaşanır/ ki yaşanmıştır’ diyerek
12 Eylül öncesi ve sonrası kıyaslamaları yapmaktadır. Aynı zamanda yetmişli ve
seksenli yılların yetişkin nesillerinin muhatap oldukları acılara, zulümlere
dikkat çekmekte ve eskiye duyulan özlemlerle karşımıza çıkmaktadır. İşte bu
neslin haykırışlarını işliyor şair on üçüncü günde.
Miladın öncesinde, aşkını, acısını, zenginliğini Türk filmleriyle
özdeşleştirip, mutluluklarını en doğal haliyle, Filiz Akın, Türkan Şoray ya da
Cüney Arkın, Ediz Hun ve daha nicelerinde görüp mutlu olan bizler; “milattan
sonra Dallas Başlıyor” diyerek kendi öz değerlerimizin yerine önümüze
sunulan hali hazırda ki yoz kültürlerle toplumu farklı mecralara sürüklenmek
istendiğinin bir göstergesini yani Dallaslı günleri bizlerle paylaşıyor şair.
Dallas ile başlayıp, yalan rüzgarı’yla devam eden bir kültür erozyonuna dikkat
çekmektedir bu şiiriyle. Şatafatlı bir zenginliğin, aldatmanın, kalleşliğin
ayyuka çıktığı bir dizi olan Dallas ve benzerlerinin, bir toplumun acılarından
sonra vizyona sokulması ise düşündürücü.
Şairin acıları, darbeleri ve
zulmü işlediği diğer satırlar;
“acılarımı desteleyim durun/ gül gibi duruyorlar kıyıda/ annem
gözlerinde deniz/ bekliyor beni”
‘demir parmaklıkları/ engizisyon mahkemeleri/ ardından patlayan hırçın
apoletler’ ve sonrasında ki
kaçış süreci gözler önüne seriliyor bir bir.
‘şiir yazarım, türkü söylerim/ bir yetim
görsem dayanamam/ ağlarım’
diyerek yansıtıyor satırlara en duyarlı hallerini ve şöyle devam ediyor;
‘şiir yazmasam yaşayamam konseyim/ darağacı hazırken kelimelerin
yerine/ çekin beni ipe’ mısralarıyla da yapılanlara hiçbir şekilde
boyun eğmeyeceğini dile getirmektedir.
‘Anayasanın 15. Maddesi karşımda
dikilirken/ bize nanik yapıyorlar her daim/ bir şey yapamıyoruz/ başımda kara
sevdan olmasa’ dizelerinde
tüm olumsuzlara rağmen vatan sevgisinin her şeyin üzerinde olduğunu gösteren
bir duruş sergilemektedir şairimiz.
“afrikalılar hiç uzaya gitmiyor / uzaylılar
afrika’ya geliyorlar/ biz afrika’da değiliz/ bizim sokaklarda Amerika/ sam
amca’ ve devamında;
‘ niçin utanayım/ beni öteki kılanlar
utansın/ Ben yanayım/ Ülkem aydınlansın’
diyerek umut ve özlem de işlenmiş
satırlarına.
‘Şemdinli’den Çopur Osman/ sizi aradı aslında önce Angara dedi/ Ankara diyemedi/ bilmiyorum nedendir’ diyerek, milattan öncesinden gelip tüm yapılanlara rağmen, sonrasına ulaşmayı becerebilen neslin, sözde renklendirilmiş dünyaya, şan’a, şöhrete, paraya alışamayıp bocalayanları ve bu süreçteki zorluklarını dile getirmiştir.
12 Eylül sonrası, Dallaslı, dansözlü renklenen televizyonlara rağmen,
‘ihanetin iki ucu keskin bıçak/ Dağlıca’da/ Hantepe’de/ hangi tepe de/
ekmeğime kan damlamaz ki/
terörün bağrımıza sinsice girmesinden bahsedilmektedir.
Bu kadar olumsuzluk içerisinde aşkını, özellikle vatan aşkına yer yer göndermeler yaparak vurgu yapar.
‘ Ana memesi gibi emdik toprağımızı/ başka süt emmedik/ ondandır vatana
kara sevdalı oluşumuz/ ondandır her insanı sevişimiz’ der şairimiz.
‘bir hilal sevdim, birde
yıldızı/ vatan uğruna ölmeyi ’ diğer bir dizeleri.
‘ Zulüm her yerde zulümdür ’ diyerek, Karabağ, Agos kaldırımı,
Guatamona, Kerbela, Filistin, Bosna, Afrika, Mamak, Mavi Marmara gibi din, dil,
ırk ayrımı yapmadan bütün zulümlere tepkisini göstermektedir şair.
‘Her zulüm eskimez bir insan ölümüdür’ ile
de taçlandırmıştır mısralarını.
Yaşandı dediği acıların, zulümlerin sonrasında yapılması gerekeni,
mantık süzgecinden geçirerek okuyucuya sunar şöyle ki;
‘bütün bir Anadolu’yu yoğurma
vaktidir/ yeniden hep yeniden/ doğurma vaktidir’ diyerek.
‘ inat bu ya/ Üstelik insanlık bende kalsın/
Kimselere anlatmayacağım/ yüreğimde hançer eylül gecelerini ’ dizelerinde 12 Eylül darbeci
kadroların, kendilerini sağlama alma adına, kurdukları hükümet ve meclislerinin
yargılanamaz oluşuna ilişkin 1982 anayasasının 15. Maddesine işaret ederek
isyanını yansıtır dizelerine şair.
Ve son olarak;
‘Rabbin hiç kimseye zulmetmez/ kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir’ diyerek noktayı koyar.
Kitap hakkında tek bir eleştiride bulunmak istiyorum. Şöyle ki; şiir
kitabının içeriğinin, kapak resmiyle bağdaşmamış olması. Kapak resmine İçeriği
çok irdelenmeden bakıldığında farklı çağrışımlara yol açabilecek bir
fotoğraf kullanılmış. Konuyu çok daha belirgin kılabilecek bir görsellikle
karşımıza çıkılabilirdi.
Şairimize bu güzel, bir o kadar da anlamlı olan ön üçüncü gün’ünü
bizlerle paylaştığı için teşekkür ediyoruz.
Kitapta olmayan farklı bir şiiriyle yazımı sonlandırmak istiyorum
izninizle.
Anlamak Zor
ağlamak zor iş
anlamakta
her şeyin
değerini doğru anlamalıyız
hüznün, kederin,
acınınironiyi’de
her şeyin
değerini doğru anlamalıyız
yazmaya, eşarba
dipçik nedir kiVakko’ya Hakko’ya esas duruş
daha anlamlı
ağlamak zor iş
anlamaktaİlkay Coşkun / 29.10.2014 - Yazı No: 18
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder