16 Temmuz 2015 Perşembe

Sivas’a Dair


Merhaba sevgili dostlar. 
 
Sivas üzerine çok yazıldı çizildi. Sivas hakkında güzellemeler yaparak, bilindik cümleleri tekrarlamak istemiyorum.
 
Sivas merkezde uzun yıllardır yaşayan, Sivas’ın on altı ilçesini de çokça görmüş gezmiş biri olarak tabii ki Sivas hakkında bir şeyler yazma cesaretini buluyorum kendimde. Sivas toprağına giriş yollarını, dağlarını, ovalarını, tarihini gören biri için Sivas’ın zenginliklerini görmemek ahmaklık olsa gerek.
 
Coğrafi ve tabiat şartları, insanların günlük yaşam şekillerini etkileyen en önemli unsur diyebilirim. Tipik iç Anadolu hüviyetini taşıyor Sivas’ımız adeta. Kültürüyle, gelenekleriyle, dini hayatıyla Anadoluluğu yaşayan özel bir şehirdir Sivas. Genelde Anadolu şehirlerinden çok farklılıklar görülmese de özelde her şehrin olduğu gibi Sivas’ın da çok farklı ve özel yönleri vardır.
 
Ulu Camii, Meydan Camii gibi ibadethanelerin çıkışlarında, vakur duruşlu ihtiyar amcaları, dedeleri görmüş, yılların insan bedeninde ki duruşunu hepimiz gözlemlemişizdir. Yaşanmışlıkları, sıkıntıları, dertleri, şehrin yükünü sırtlanmış, çınar misali gözümüzün önünde duruyor bu değerler. 
 
Etli pide fırınlarındaki, pazarlardaki, berberlerdeki, kıraathanelerdeki, çay ocaklarındaki ve sair mekânlardaki içten, yerine göre hararetli paylaşımlara çokça şahit olmuşuzdur. Sivas lokantalarındaki bol kepçeden yenilen yemekler sonrasında, insanların karınları fazlasıyla tok olarak ayrıldıklarını çokça duymuşuzdur özellikle Sivas’ta misafir olan dostlarımızdan. Çay tüketiminde ise Sivas’ımız kaçıncı sırada olduğunu bilmiyorum ama ön sıralarda olduğumuzu tahmin ediyorum.
 
Suyundan toprağından olsa gerek ozanlık, şairlik, âşıklık hali hep olagelmiştir Sivas’ta. Dertler, aşklar, ağır kış şartları yazdırır insana şiirleri. Büyük bir âlimin, ozanın, şairin çevresinden ne çok insan beslenir. Kendine küçük bir dünya kuran insan, farkında olmadan büyük dünyaları yaşar adeta. Tarihi mekânlara sinmiş yaşanmışlıkların izleri kendi halleriyle ne çok dersler verir bizlere. Sessiz yaşamlardan, Yukarı Tekkeden ne çok ibretler akseder biz yaşayanlar için. Şehrin üzerine üfler ölü toprağını her esen yel.
 
Gölova’ya, Gürün’e yüksek bir noktadan bakmak ya da Divriği Ulu Camii de namaz kılmak kaç kişiye ve kimlere nasip oldu acaba?
 
Bazı yüzyıllar vardır şehirlere mührünü vurmuştur. 12. Yüzyılın Sivas’a vurduğu mühür gibi. Sivas’ı kültür şehri yapan Abdulvahabi Gazi, Ahmet Turan Gazi,  Şemsi Sivasi, İhramcızade İsmail Hakkı Toprak gibi büyük değerler gelip geçmiştir bu topraklardan. Allah hepsinden rahmetini esirgemesin. Yaşadığımız bu yüzyılda bizim neslin bir mührü olacak mı bilemiyorum ama geçen yıllara göre silik bir mühür olur diye düşünüyorum.
 
Muhacir-Ensar birlikteliğinin en iyi yakıştığı bir şehirdir Sivas. Köy danasının değeri olmaz, köy çocuğu efendi olmaz dense de halk arasında, hak edene değer vermek esas olmalıdır. Sivaslıların kendi şehrinden olmayan insanlara daha çok değer verdiği söylenir. Bu genel eğilim Sivaslının âlicenaplığını göstermektedir aslında. Birçok bölgede fazlasıyla yapılan hemşericilik faaliyetlerinin içerisinde olup diğer insanları dışlamak hoş olmayan bir davranış biçimidir. Bu hastalıklı halin Sivas’ımızda daha az olduğu kanaatindeyim.
 
Bir güzel bakış da Sivas’a küsen insan için ‘insan sevdiğine küser mi?’ mantığı çerçevesinde değerlendirmek gerekir.
 
İnsan yaşadığı şehrin hatta ülkenin kıymetini bilemeyebiliyor. Elinden kayıp gidince kıymetleniyor çoğu değer. Sivas’ımızın değer kaybını en çok bu noktada olduğunu gözlemliyorum. İnsan her yerde insandır, toprak her yerde topraktır yaklaşımındaki düz mantık yerine, şehirlerin tarihini ve kültürünü iyi okumak aynı oranda özümsemek gerekiyor.
 
Şehirlerin büyümesini hep maddi çerçevede, nüfus oranında görmemek gerek. Şehirlere maddi bakış açılarıyla bakmak yerine farklı boyutlarıyla da görebilmek önemlidir. İş, aş ve belediye hizmetlerinin iyi olduğu şehirlerde yaşamak tabii ki her insanın aradığı bir hal olsa gerek. Metropol, büyük şehir maddi çerçeve pencerelerinden bakmak yerine şehrin dinamiklerine, insanlarına, kültürüne bakmak daha elzem bir yaklaşım olacaktır kanımca. Nasıl ki insanoğlu et kemik ve sinirden oluşmuyorsa sadece, şehirlerinde bir ruhu olduğunu da kabul etmek gerekir.
 
Özelde Sivas’ımız genelde ülkemiz ve bütün Müslüman âlemi için kültürümüze, tarihimize ve geleceğimize sahip çıkmamız gerekmektedir. Bunun için sağlam irade ve şuur gerek. Kültür şehri, sultan şehir gibi benzetmelerinin içerisini tam doldurmak en önemli görevlerimizden biri olmalıdır.
 
Sivas’ın dünü yaşandı bitti. Bu gün ve yarın için neler doğru yapılabilirin kritiğini yapmak ve bu doğrultuda hareket etmek en mantıklısı gibi geliyor bana.
 
Kalın sağlıcakla.

 
İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 22 Temmuz 2015-Yazı No: 56
İrade Gazetesi - Sivas'a Dair - İlkay Coşkun
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder