Merhaba
sevgili dostlar.
Uzun uzadıya, derinlemesine ülkemiz sorunlarına siyaset üstatları dururken benim girmem doğru değil ama naçizane bir vatandaş olarak gözlemlerimi paylaşıp bu konularla alakalı bazı noktalara değinmek istiyorum izninizle.
Derin
analizler yazılıyor, birçoklarını da okuyoruz ya da televizyonlarımızdan bu
sorunların değerlendirmelerini birçok ağızdan dinliyoruz. Son birkaç haftadır
özellikle ramazan bayramı sonrası, Suriye ve güneydoğumuzda bir karmaşa bir
hareketlilik baş gösterdi. Koalisyon çalışmalarının devam ettiği ve erken
seçimin olacağı yavaş yavaş dillendirilmeye başlandığı bu boşlukta, dış odakların
ve amaçları ülkeyi karıştırıp birilerinin ekmeğine halis tereyağını sürmek
isteyen eski Türkiye sevdalılarının kol kola girip ülkemizi karıştırma
çabalarını duyarlı her vatandaş gibi bende üzülerek izliyorum. Sisli havalarda
avlanmaya çıkan kurtlar misali savaşlardan, karmaşadan beslenen güçler,
meydanlarda tekrar boy göstermeye başladı ne yazık ki.
Ülkemiz
bu sıkıntılarla mücadele ederken, iktidar olmak istemeyen bir parti devlet
olmak isteyen bir cemaat gözlerimizin önünde arzı endam ediyor. Bir terslik var
bu işte ya cemaat parti olmalı ya parti cemaat.
Doku
uyuşmazlığını bile bile yapılan cerrahi müdahalelerin sonu hep kangrenle hep hüsranla
sonuçlanmıştır. Muktedir olabilme mantığını iyice süzüp, hükümet kurma
çalışmalarında doğru hareket etmek gerek.
Çok
kritik bir noktada, adeta ateş çemberinde bulunan ülkemizde iktidar partisi
olmak, ülkeyi yönetmek zordur. İktidar olup dışarıda ki baskılara karşı dimdik
duracaksın, muhalefetin eleştirilerine muhatap olacaksın, menfaati çakışanlarla
kavga edeceksin vs. Boşuna değil Bahçeli’nin muhalefette kalma isteği.
Ülkeyi
yönetmek için verilen görevlerin ehil ve hak eden ellerde olması en doğrusu. Zor
zamanlarda kim kılıç sallamış? Ganimetlere ilk kim üşüşmüş? İyi bellemek gerek.
Kahramanları, yağcıları ve menfaatlerinin ardında top koşturanları iyi görmek
gerek.
Acılarla
sıkıntılarla zorluklarla tarih boyu hemhal olmuş insanımızın âlicenaplığını
günümüzde de görmemizle beraber diğer taraftan herkesin kendi acısında kendi
yarasında insanlığı aklına geliyor. Herkesin kendi acısını öncelediğini
görüyoruz.
Bir
de her fırsatı kendine layık ve hak gören bir mantık var maalesef. Bir örnek verecek olursam; kendilerini
devletin, vatanın sahibi görüp de paralı askerlik fırsatından yararlanan
vatandaşlar var. Sizler bari başkalarının fırsatları değerlendirmelerine
hoplamayın derim.
Ramazan
ve ardından bayram üzerine bir kaç cümle kurmak istiyorum izninizle.
‘Şehit annelerinin gözyaşları yağarken, bayram gelmiş umurumda mı?’ duyarlılığını yaşamak hassas insanların, dertlerle
dertlenebilen insanların düşünebileceği bir olgudur. Ne mutlu ki vatanımda böyle
duyarlılıkları olan insanlar var.
‘Şeker
bayramı ‘şeker tadında bir bayram’ sözlerini boykot edip, -Ramazan Bayramı-
demek en güzeli. En önemlisi de bilim insanlarının fazla şekerin sağlığa
zararlı olduğunu dillendirmişlerken.
Birde
bayramlarda çalışanlarımız var. İşe girmek için şartlarla hep kavga ederiz işe
gireriz, ‘bayramlarda çalışmayalım’
sevdasına düşeriz. Eğer bayramlar için ek bir ücret alacaksak ‘ille
ben çalışayım’ kavgasını ederiz. Velhasıl işimiz gücümüz kavga.
Dün yaşandı ve bitti. Bugün ve yarın için neleri doğru yapabiliriz-in kritiğini yapmak ve bu doğrultuda hareket etmek en mantıklısı.
Kalın
sağlıcakla.
İlkay Coşkun
İrade Gazetesi, 29 Temmuz 2015-Yazı No:
57İrade Gazetesi-Ülke Meseleleri-İlkay Coşkun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder