acılar susayınca yarasın/ı dağlar
görelim derdimiz nasıl ağlar?
Biz küçükken dünya kocamandı. Gelecekle
ilgili hayaller büyüktü. Ne zaman ki büyüdük, küçüldü hayallerimiz.
Rüyalarımıza korkular serpildi. Kırpıldı bütün umutlarımız. Ne cüssemiz ne
deneyimlerimiz ne de bildiklerimiz bizi biz yaptı. Daha çok günahlarımızla
kaldık geri de.
Her ne kadar insanı imkânlar büyütse de alnındaki
çizikler, yüreğindeki kırıklar ve göbeğindeki kıvrımlar insana hatıra kalıyor
sadece.
İnsanın hayatta takındığı rollerin yanında bir
de keyif aldığı özel alanları var. Huzurunu kaçıran bir sürüde problemler. Rollerle
daha çok cebelleşmek aşikârken, yaşamayı arzuladığımız hayatta daha çok ben’i yaşar ben’i bulmaya çalışır dururuz. Az veya çok bazı makam ve roller
üstleniyor hayatta insan. Daha çok olamadığının kıskancı, olduğunun nankörü
oluyor. En çokta ‘biz’ ve ‘ben’ olamayınca hayatın duracağına olan
yalancı inanmışlığını körüklüyor.
Kazançlarımızla kayıplarımızı hep iç içe
yaşıyoruz hayatta. İnsanın dünya ile simbiyotik ilişkisi, doğrusu ve yanlışı
ile devam ediyor. Akıl, vicdan, adalet, kalp, idrak, şuur gibi onlarca olgunun
içi doldurulmayı bekliyor. Tabiat, eşya ve canlılar ile ünsiyet peyda eden
insanoğlu sosyalleşip hayatını sürdürürken, olumsuz yanlarıyla da mücadele
ediyor. Nietzsche’nin, ‘hayatın ‘niçin’ine cevap bulabilirsek, ‘nasıl’ına çok daha kolay cevap
verebiliriz’ sözünde olduğu gibi dünyanın çetrefilliği, soru içinde soruları
her dem güncelliğini muhafaza ediyor.
Özellikle Müslüman âleminde bu kadar çok ateş
varken, yarası çok dünyaya çiçekler dahi ağlıyor. Sadece kendi canının
tatlılığını düşünen, bencilliğini besleyen insanlar öyle çoğaldı ki maalesef.
İyi ile kötünün mücadelesi devam ediyor ister
istemez. Modernizmin ve konformizmin istikametinde yolunu alıyor insanlık. Dünya,
zevk ve sefa içinde yaşanan yüz yıllık ömrün bir anda tükenmesi kadar kısa, bir
o kadar da kulun kula kul olmasını sağlamak için tapınaklar inşa etmesi kadar
ucuz olan boş ve zayi bir hayat gerçeği var önümüzde.
Demem o ki her yeni gün, bata çıka tazeliyor
kendini. Güneş, kışın sonunda hep baharı doğuruyor. Ardı sıra yeni doğumlar
sıralansa da yine de haber veriyor hayat kaçınılmaz sondan. Ama her şeye rağmen
hoş bir seda kalmasını diliyoruz. Velhasıl, insan olabilmek zor fakat bir o
kadar güzel bir zanaat hatta sanat.
Kimi nefret suçu işledi
Kimi gülü sevdi, biline
Kalın sağlıcakla.
İlkay Coşkun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder