19 Mayıs 2019 Pazar

Türkiye’nin Beka Sorunu

Türkiye’nin Beka Sorunu

Özellikle düşman algısının merkezine Müslümanların oturtulduğu günümüz dünyasında daha geniş anlamda Müslümanların beka sorunu var demektir. Yerine göre merkezde (Türkiye), yerine göre silahlarını deneme arenası olarak (Suriye, Afganistan), yerine göre finansör (Suudi Arabistan), yerine göre yedekte (İran), yerine göre gaz almada (Mısır) gibi roller biçilen biz Müslümanlar, daha çok ölümlerle, savaşlarla, karışıklıklarla ve açlıkla karşı karşıya kalıyoruz maalesef. Zaman zaman bize biçilen roller değişse de özünde aynı sinsi planların piyonu konumundayız. Bunu bir başka cihette sahip olduğumuz enerji kaynakları, yer altı zenginlikleri, coğrafi zenginlikler boyutuyla da ele almak gerekiyor.

Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışı süreciyle beraber 1948 yılında yakın coğrafyamızda, kutsal topraklarımızın yanı başında kurulan İsrail’i emziren ABD’nin ve emperyalist güçlerin amaç ve emelleri en vahşi haliyle hayatiyetini sürdürüyor. Üç adım saldıran, gasp eden ve devamında tepkilerin gazını almak için iki adım geri çekilen şeytani anlayış her zaman hep bir adım olarak yoluna devam ediyor maalesef.

Özellikle Orta Doğu’da yeni devletçiklerin kurulma planları ve çalışmaları, Suriye’de ki savaşı çıkarıp akabinde onu bahane edip Pkk/Pyd, Daeş, Fetö gibi örgütleri kullanarak amaçlarına aracı yapma çalışmaları hayatiyetini sürdürürken, Türkiye’nin beka sorunu yok demek ya yaşananları okuyamamaktan ya da bu oyunları yok sayarak emperyalist güçlerin maşalığını yapma şeklinde izah edilebilir.

ABD’nin kendi güvenlik hattını kendinden çok uzak bir nokta olan Orta Doğu’ya konuşlandırması ve savaşarak varlığını ve zenginliğini devam ettirme çabasına mukavemet göstermemek olmaz. Madem ki düşman hattında biz varız, görevlerimizi iyi yapıp savaşmak ve var olma gereklerimizi, stratejimizi birlik ve beraberliğimizi muhafaza ederek sağlamak zorundayız.  Özellikle son birkaç asırdır ezilmişliğimizden, yıpranmışlığımızdan kurtulup sadece savunma yapan değil bir fiil plan yapan, strateji uygulayan, gerekirse saldıran konuma gelebilmeliyiz ya da gelmek zorundayız artık.

Örneğin Mısır’da emperyalist güçlerin isteği doğrultusunda darbe yapıldı. Mısır’ın zenginliklerinden büyük paylar alındı ve alınmaya devam ediyor. Mısır’a yönelik emperyalist tehdidin azalmış gözükmesi yanıltmasın bizleri. Bunun bedelini yoksulluk ve açlık olarak ödemeye devam edecekler. Şeytanın dümenine girmek bizi daha güvende ve güçlü yapmaz hiçbir zaman.

Bir insan birçok yönüyle kötüleşmişse, şeytanlaşmışsa o kişiye şeytanın musallat olmasına gerek yok. Şeytan zaten kendisidir artık.  İyi kötü, haklı haksız mücadelelerin hüküm sürdüğü dünya tarlasında sadece güçlünün kazanma yanlışlığıyla, devletlerin tasallutuyla ve savaşları yöneten beyinleri de içine alan büyükçe bir stratejiyle ve hengâmeyle mücadele etmemiz gerekiyor. Başka da bir şansımız ve alternatifimiz yok.

Dünya üzerinde senaryoları yazan, oyunları icra eden, oyuncuları icat eden, sufleyi veren, yapan, yöneten vs. hep biliniyor. Gerçekte alışkanlıklar bütünü olan insanoğlunun planlarını, kurnazlıklarını zamanında ve doğru sezinleyerek çokta büyütmeden önlemleri almak gerekiyor. Yad ellere dikenimizi, dost ellere çiçeğimizi, gülümüzü göstermemiz gerekiyor. Nasıl ki Suriye kaynayan kazanı kapak tutmuyorsa biz Türkiye’nin ve İslam âleminin kaynamaması için çok uyanık olmak zorundayız. Kazanımızı sadece zenginlik, birlik ve paylaşma üzerine kaynatmalıyız.

Kalın sağlıcakla.

İlkay Coşkun
20.05.2019 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder